Unutmak Nimet mi? Külfet Mi?
Unutmak bize bahşedildiği için şükrettiğimiz nimetlerden biri olmuştur hep. Acılarımızı, hatalarımızı, pişmanlıklarımızı, mutluluk ve heyecanlarımızı unuturuz. Hatta zaman kaybetmeden yenilerini yaşamak üzerine kuruludur hayatımız. Biz her seferinde ilk defa yaşıyor gibi aciz kalır ve sonrasında hemen unutuveririz. Unutmanın avantajlı olduğu zamanlar hamdı beraberinde getirmeliyken, hiç unutmamamız gerekenleri unutuyor oluşumuz Allah’a sığınmamız gereken bir mevzuya dönüşüyor. Allah cc bize unutmanın babamız Adem as’da dahi olduğunu öğretiyor:
Andolsun ki bundan önce Adem’e (ağaçtan yememesini emrederek) ahit vermiştik. O unuttu. Biz onda (bu ahde dair) bir azim kararlılık görmedik. (20\ Taha Suresi,115)
Biz unutmaya rabbimize verdiğimiz sözden başladık. İlk unutmamamız gerekende azim ve kararlılık gösteremedik. Dolayısıyla bu unutkanlık üzerimize arttırıldı:
Allah’ı unuttukları (için), Allah’ında onlara kendi nefislerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Bunlar, fasıkların ta kendileridir. (59\ Haşr,19)
Allahı unutmanın bedeli kişinin kendi nefsini unutmasıyla sonuçlanıyor. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp, tüm varlığa rağmen derin bir yokluk çekmenin ve asla bir kalp mutmainliği hissetmemenin adı bu. Kişi kendi yaptığı işlerde söz ve davranışlarda ölçüyü kaybeder. Terazisiz ve algısı düşük bir kimse haline gelir. Çünkü dün yaptığımız, bugün ve yarın yapacağımız her işte kalp ve zihin dengemizi koruyan Allah cc’dir. Dolayısıyla yönünü Allahtan başkasına çeviren, sisli bir havada yürümeye çalışan görüşü dar bir kimseye benzer. Bu öyle bir yön kaybıdır ki nereye yönelseniz kaybolursunuz ve neye elinizi uzatsanız yalnız bırakılırsınız. Bu unutmanın en ağır bedellerinden biridir. Kişi rabbini kaybederse kazandığı hiçbir şey yoktur.
Ne demiştik önce rabbimize verdiğimiz sözü unuttuk. Sonrasında hiçbir mesele ve dava üzerinde kalıcı kaygılar yaşayamadık ve sonuç odaklı hedefler edinemedik. Beş dakika süren acılarımız, kafirlere karşı devamı gelmeyen kinimiz ve öfkemiz var. Bunun sebebi insanın unutkan olmasının yanı sıra sürekli gördüğü ve aldığı şeye karşı körleşmesidir de. Buna sürekli gördüğü acıyı normalleştirmesi de dahildir. Üzerimizdeki nimetlerin devamlılığı veya üzerimizdeki belaların sıklığı o durum üzerindeki körlüğümüzü arttırıyor. Halbuki tam tersi olmalı değil miydi? İnsan sürekli iyilik ve hayr gördüğü rabbini nasıl unutabilir:
Size denizde bir sıkıntı dokunduğunda, O’nun dışında dua ettikleriniz kaybolup gider, bir tek O’na yalvarırsınız. Sizi kurtarıp karaya çıkardığında da yüz çevirirsiniz. İnsan pek nankördür. (17/ İsra,67)
Biz kendi yaşadığımız hayat yolculuğunda dahi nankörüz. Bugün mazlum coğrafyalarda yaşanan bunca acıyı beş dakikalık tepkilere sığdırmamız bu yüzden. Bu yüzden öldürülen binlerce çocuğun üzerinden geçişimiz, yardım isteyen anne ve babaları görmeyişimiz. Çünkü içinde bulunduğumuz bu hale göre bizim evimize sıçramayan ateş, ateş değildir. İnsan kendi hikayesinin yabancısı olursa nasıl bir başkasının acısını anlayabilir? Nasıl Gazze’nin göklerindeki uçurtma boşluğunu, parkta boş kalan salıncakları anlayabiliriz? Tüm bunları unutmaya alışırsak nasıl doğarız küllerimizden. Yitirdiğimiz o izzeti, unutmayan, rahatını kaçıran, durabilen ve düşünebilen kimseler yeniden bir zırh gibi giyeceklerdir. O gün biz o izzetli kimselerin zırhlarını mı parlatıyor olacağız yoksa kafirin elindeki malzemenin devamlılığını sağlayan taraf mı olacağız. Bunu bugün Rahmanı ne kadar hatırladığımız belirleyecek.
Biz yine de önce merhametiyle bizi kuşatan rabbimizi hatırlayalım. Sonra ölen çocuklara sevinen kafirleri, anne babasını arayan çocukları unutmayalım olur mu? Sevinecek ufak bir sebep.arayan çocukları sebepsiz yere öldürenleri unutmayalım. Ve bu kadar unutkan kimseler olmamız sebebiyle bir de Allah cc’ye EL-VASİ ismiyle, bizi kapasitesini arttırdığı seçilmiş kullarından kılması için çokça dua edelim. Çünkü yapıp ettiklerimiz yüzünden kendi nefislerimize dahi kör bırakıldık. Umulur ki dualarımız üzerimizdeki kiri ve pası temizler. Umulur ki kirinden ve pasından arınan kalpler ateşin bizi de ilgilendirdiğini hissedebilirler.
Fatma İlayda