Halis Bayancuk’un Akit Tv’deki Söyleşisine Dair Değerlendirme
Gerek Ömer Faruk Korkmaz – Halis Bayancuk (Ebu Hanzala) hocaların münazarasına dair gerek İhsan Şenocak’a ithafen verilen cevap videolarına dair gerekse de Akit Tv’ deki söyleşiye dair kısa kısa paylaşımlar yapmıştım. Her paylaşımım sonrasında bana çokça sorular gelince Halis Hoca’nın performansı, müdafaası, reddiyelerine binaen durumlarımı takip eden kardeşlerime bir değerlendirme yazısıdır. Yani bu yazı bir reddiye değildir.
Halis Hoca’nın Akit Tv’deki söyleşisinin geneli iyiydi. Mezhepler, Osmanlı, Necid hareketi, PKK, rejim, tasavvuf ve tutuklanma gerekçesi mevzularını ilim, adalet, delil ve üslub cihetiyle anlaşılır ve ikna edici olarak güzel izah etti.
Tekfir ve Oy, Işid, Kaide, Cuma, icazet, Selefilik aidiyeti, günümüzde İslam devleti, Kaide… konularında hatalar, eksiklikler ve tutarsızlıklar vardı.
- Halis hoca programda “Selefi” değilim dedi. Fakat konuşmanın başında Mısır sürecini anlatırken Selefilerin ilmi usulü ve ikna kabiliyetinden, merhametli yaklaşımlarından etkilendiğini söyledi. Bu saiklerden mütevellit gerek Mısır’da iken gerekse de Türkiye’ye döndükten sonra Selefi olduğunu bilirdik. Fakat özellikle cezaevi sürecinde ve sonrasında bu aidiyeti reddetti. Buna gerekçesi ise Selefiliğin siyasallaşması ve farklı fraksiyonlarının olması idi. Konuşma boyunca da gerek İbni Teymiyye gerek İbni Abdulvahhab gibi selefi imamları savundu. Birçok konuda cesurca konuşmasına rağmen “Selefi” aidiyeti red etmesi hayret edilesi bir durum oldu . Yanlış temsiller ve kötü örnekler üzerinden gerekçe göstermesi ise çok ikna edici değildi. Çünkü her ne kadar selefiler özellikle siyaset, tekfir meseleleri ve sosyal davet anlamında farklılaşsa da akidenin kadim esaslarında ufak farklılıklara rağmen mutabıktırlar ve bunlar üzerinden hareket ederler. Selefiler fraksiyonelliklerine rağmen genel hatlarıyla Tevhidin tarifi, sünnetin hücceti, sahabenin fehmi ve mezheplere bakışları, tarihi yorumlamaları, batıl fırkaların ve bidat anlayışların reddinde mutabıktırlar. Zira programcı bile kendisini bu karinelerden ötürü selefi olarak davet etmiştir. Halis Hoca’nın kötü temsillere ve farklılıklara rağmen selefi kimliğini red etmesi; serencamına, kullandığı literatüre, anlayışında tebarüz eden ilmi aletlere ve esas edindiği ilmi geleneğe zıt düşmektedir.
Mesela kendisini Kur’an’a, sünnete, sahabeye bağlı “müslim” olarak ifade etmesi “ben müslümanım…” diyen herkesin kabul edeceği bir hakikattır. Hatta Halis Hoca’nın ayrıştığı muhaliflerinin bile Kuran-Sünnet-Sahabe formülasyonunda mutabık olacağı maruftur. Fakat bu denklemin içeriğinde, pratiğinde ve inancında mezhep, meşrep, tarikat, cemaat kesimlerine muhalif ve itirazcı söylemleri söz konusudur. Bu reddiyeleri yaparken de çoğunlukla ve genellikle kendini “Ehl-i Hadis” Selefilik zemininde ifade etmektedir. Bu ekolün usulünde, çizgisinde bir tavır ve tarz takip ettiği de ehline malumdur.
Programcı, “İtikatta mezhep var mı?” diye sorduğunda; itikadi mezhepleri Matüridilik, Eşarilik ve Selefilik olarak Diyanet’in kitabından da tasnif ediyor ki mezhepler tarihinde çok meşhur ve kabul gören bir tariftir. Halis hoca madem Selefiliği kabul etmiyorsa akidede mezhebini ne olarak açıklıyor acaba? Kitaplarına, makalelerine, konuşmalarına aşina olan biri olarak o demese de kesin olarak diyebilirim ki kendisi bir Selefidir ama bunu itiraf edemedi. Tabii ki fraksiyonel olarak Suud selefiliği, İlmi Selefilik, siyasi Selefilik, Cihadi Selefilik gibi kategorileri her ne kadar kabul etmese de dahil olmasa da “Ehl-i Sünnet”in has ve ilk kurucu ekolü olan “Ehli Hadis ve Ehli Sünnet-i Hassa” anlamında özellikle sonradan sistematize edilen Selefilik’e en azından metod olarak dahildir. Hatta programcı Selefileri mezkur anlamda kategorileriyle zikrederek dedi ki : Selefiler mezhep kabul etmez mi? Kendisi onların mezhep anlayışını çok güzel izah etti ve bu izah aynı zamanda kendisinin de menhecidir.
Kendisi ısrarla, “Öze dönüşü savunan Müslimim…”diyor ama Selefiliğin tanımını yaparken yine diyor ki selefilerin teklifi şudur: “Ümmet bozuldu öze dönmemiz lazım. Akidede, siyasette, fıkıhta öze dönmek…yani Kur’an’a, sünnete ve sahabenin yoluna…” Konuşmanın genelinde zaten her ne kadar kendisini Selefiliğe ait görmese de buradan çıkan sonuç budur. Selefilik ismini muhalifler ve sistemden beslenenler şeytanlaştırdı, temsilleri de bozuk oldu diye bu aidiyetten imtina etmesi hem ilme hem tarihi olguya hem vakıaya hem de ciddiyete aykırı bir söylemdir.
- Halis Hoca hem İhsan Şenocak’a verdiği cevaplarda hem Akit Tv söyleşisinde Işid’e adam göndermediğinin, desteklemediğinin hatta mübaheleye davet etme ısrarcısı oldu. O sürece aşina ve vakıf olan herkes bilir ki (buna dair video kayıtları hala vardır.) Işid’i devlet sürecinde destekledi ve cemaatinden gidenler oldu. Işid hilafet ilan edince beraat ve eleştiri yazıları yazdı, dergiye ve meclislerine gelmemelerini söyledi. Zannımca Işid kendisinin tekfir kaidelerini “harici”likle itham edince bir de “hilafet” ilanından sonra herkesi beldelerine çağırınca çark etmek zorunda kaldı. “Ben cemaat iken zulme karşı oldukları için destekledim…” dedi ama eski konuşmasında bizzat “Irak Şam İslam Devleti” ibaresini telaffuz ediyor. Doğrusu Devlet ilanı ile desteklemişti Hilafet ilanından sonra beraatini ilan etti. Mezkur video kayıtları hala sosyal medya platformlarında olmasına rağmen bu iddiayı katiyetle red etmesi ofsayt bir pozisyona düşürmüştür. Muhaliflerini susturmak istiyorsa en fazla hata ettiğini, olayların istemediği yerlere gelebileceğini ön görememekten kaynaklı olduğunu söylemesi kafi ve şafi bir izah olabilirdi.
- Maslahat, ehveni şer, zaruret gibi ruhsatlardan ötürü İslami kaygılarla Oy atmaya cevaz veren hocalarını ve tabiilerini dahi tekfirine mani görmeden müşrik olduğunu iddia ettiği eski görüşlerinin yer aldığı videolar ve kitapları hala hem sosyal medya hesaplarında ve yayınevlerinde halka açıktır. Fakat cezaevi sonrası halka açık “hasbihal” programlarında “İslam”ı sabit olanlar için oy atsa bile hemen tekfir edilemeyeciğini, kasıt ve başka gerekçelerin açığa çıkarılmadan tekfir edilemeyeceğini söylediği yerler vardı. Akit Tv’de de “oy vermek küfür ama faili için ayrıma gidilmesini” söyledi. İhsan Şenocak’a cevap verirken de “oy atarken hakimiyeti Allah’tan başkasına verdikleri için müşrik olacaklarını söyledi.” Yeni bir videosunda ise değişmediğini yine oy atanın müşrik olacağını söyledi. Halis Hoca cezaevi sonrası umumen tekfir meseleleri hassaten oy meselesi ile ilgili bir video ya da yazı kaleme almadıkça mezkur açıklamalarının çelişkisi ve eski görüşlerinin sübutundan ötürü aşırı tekfirciliği ile anılmaya devam edecektir.
Kanaatimce de hükm-i islam ve alamet-i islam üzerinden Müslüman halkları hala kafir görmektedir. Hoca’nın tekfir konularında belki döndüğü tek konu “mahkeme” meselesidir. Çünkü kendisi ve cemaati de bununla ağır imtihan oldu ve bunun etkisi ile bakışı değişti.
- Programda Kaide’yi de tasvip etmediğini söyledi. Eğer bu görüşüne sebeb Kaide’nin silahlı eylemleri ve cihadı veya 11 Eylül olayı gibi “sivillerin” öldürülmesi ise Hamas’ın İsrail ile cihadını en azından haklı bir direniş olarak desteklemekle Kaide’nin cihadından beraat etmesi bir tutarsızlıktır. Kassam da İsrail’e Aksa Tufanı saldırısı ile müzik festivalindeki “sivillere” ya da İsrail sınırları içerisindeki sivillere saldırısı aynı İslami mantık ve gerekçeye dayanıyor. Filistin davası, cihadı kahir ekseriyet müslim ya da gayri müslimlerin desteğiyle hep gündemde olduğu için mi Gazze’ye destek açıklamaları yapıyor? Kaide’nin ise tüm dünya, karşısında olduğu için mi tasvip etmediğini söyledi?
Kaide örgütünden olmadığını ama küresel işgalci güçlerle kendi metotlarınca mücadele eden bir yapı olduğunu söylemek hocaya çok da korkulası birşey olmasa gerekti! Çünkü kendisi rejim karşısında korkmadan bazı gerçekleri söylemekte çekinmeyecek cesur biri olduğunu ödediği bedeller ile göstermiştir.
- Cuma Namazı ile ilgili güven ve emniyet olmadığı için getirdiği gerekçe ise icmaya aykırıdır.En fazla Hanefi mezhebinde “sultan” şartının geçmesi belki tartışılır bir konu olsa gerektir. Bu gerekçe ise Hanefi mezhebinin en yaygın olduğu Afganistan, Pakistan ve Hindistan’da dahi Cuma Namazı kılmamaya gerekçe olmamıştır. Eğer diyanet camilerinde ve imamlarının arkasında kılmıyoruz dese idi belki bir nebze anlaşılır olurdu, ama kendi mescitlerinde ve imametlerinde kılma imkanı varken kılınmıyor olması şaz (yalnız kaldıkları) bir görüştür.
- Programcı hali hazırda İslam devleti olup olmadığını soruyor? Cevap olarak olmadığından bahsediyor. Bu cevap da bir çelişkidir. Hadi çelişki olmasa bile insaftan yoksun bir cevaptır. Zira Osmanlı’ya bakışında sorunları, hataları olsa da İslam devleti olduğundan, ülkemizdeki laik rejimden çok daha makbul İslamiliğinden dem vurdu. Başka bir konuşmasında Osmanlı’nın kesip attığı tırnağın bu rejimden daha değerli olduğunu söylemişti.
- Kendisi genel olarak Maturidi ve Eşarilerin Ehl-i sünnet olduğunu itiraf etmişti. Hatta tasavvufta bile tekfir edilen ve tercih edilen olarak ayrıma gitmişti. O zaman sorulması gereken: Taliban Hanefi-Mâtürîdî hatta sufi olarak yirmi yıllık cihadını ne diye yaptı? Zaferden ve fetihten sonra İslam Emirliği ilan ederek İslam Şeriatını hataları ile doğruları ile tatbik ederken niye İslam devleti olmuyor? İslam Devleti olarak kabul ediyorsa programda ya da kendi meclislerinde, medya hesaplarındaki video paylaşımlarında gündem etmeye değer bulmadı. Osmanlı İslam devleti oluyorsa Taliban’ın İslam Emirliği hayli hayli İslam devletidir. Ama kendisi cezaevinde iken gönderdiği ses kaydında Taliban ile ilgili Maturidi, mezhepçi hatta kabirci,muskacı,sufiler diye algı operasyonu çekmişti. Bu mesele de hocanın çelişkili, tutarsız ve hatalı bir yaklaşımı ve tutumudur.
- Programcı, diploması ve icazeti olduğunu sordu. İcazet olarak Ferid Aydın’ı alim olarak gördüğünü ve ondan icazet aldığını söyledi. Sen kalk Şeyh Ebu Katade’ye en sevmediğim kişi de, Şeyh Makdisi’ye Hamas’ı tekfir etmiyorsa tekfir ediyorum de; Ferit Aydın gibi sahabeye söven, İbn Abdulvahhab’a cahil, psikolojisi bozuk ve tekfirci diyen, Selefilik menhecini bozuklukla itham eden daha ilginci Halis Hocanın akidevi gördüğü oy, memurluk, alameti islam, cehalet mazereti, cuma, okul vs gibi gündemleri dahi yok. Ferit Aydın başkalarına icazet verebilir belki en fazla Arap diline vukufiyeti ve kabiliyeti cihetinden. Ama Halis Hoca gibi özellikle selef menheci ve iman-küfür meselelerini evveliyet ve hassasiyet ile mihenk kılan birinin icazette mercii görmesi de tezat teşkil ediyor.
Hoca’nın özellikle Ömer Faruk Korkmaz’la yaptığı münazara özellikle Selef menhecinin “Allah’ın İsim ve sıfatların”da akidesini müdafaa etmesi ekranlarda görünürlüğü ile gündem oldu. Her ne kadar mahdut bir zaman ve zeminin dezavantajı ile sürçi lisanı, hatıra gelemeyenleri ve ifade eksiklikleri, kısmen de hataları olsa da genel itibariyle usül, üslup ve vukufiyeti iyiydi. En azından kendisi vesilesiyle selef akidesi, ilmîn önemi, saklanan gerçekler kamuoyuna izhar oldu.
İhsan Şenocak denen siyaset yaltakçısı, itibar suikastçisi ve kelamcı çakması münazaraya dair değerlendirme yapınca Halis Hoca ona verdiği cevaplar ile yine genel olarak hakikatli ve izzetli bir duruş ve söylem geliştirdi. Ama sonrasında ta ki Akit Tv programına konuk olduğu süreçte kendimce yukarıda zikrettiğim konularda Hoca bir çıkmaza girdi ve tenakuza düştü. İhsan Şenocak gibiler ve trolleri hocanın hala vuzuha kavuşturmadığı konularda eski videolarını, kitaplarındaki satırları, makalelerindeki pasajları sosyal medyada yayması ile tuzağa çekip genelde kamuoyuna özelde İslami kesime itibarsızlaştırmaya devam ediyorlar.
Hocanın cezaevi sonrası gerek üslubundaki nahiflik gerek entel edası gerek eski aşırı görüşlerinden döndüğü intibası veren kopuk ve kesik konuşmaları; değiştiği, itidale evrildiği söylentisiyle özellikle sosyal medya mecralarında ve İslami ortamlarda aktüel değerini korusa da ben tekfir meseleleri konusunda değiştiğine hiç inanmadım. Yakın bir zamanda yayınlanan bir konuşmasında da tekfir meselelerinde değişmediğini özellikle oy verenlerin müşrik olduğunu söyledi.
Hoca’nın münazaradan sonra trend olması, teveccüh görmesi ve muhalifleri ilzam edici konuşması statükocu, jurnalci, devletçi, yaltakçı kürsü vaizlerinin ve tarikat-cemaat baronlarının ipliğini pazara çıkarmıştır. En azından kamuoyuna kıyaslama imkanı doğdu elhamdulillah. Muhalifleri hocayı hep tekfir zaviyesinden bakıp itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Ve kendisi ile birçok noktada mutabık olmama, ödediği bedellere rağmen dik duruşunu takdir etmeme, izzetli söylemlerini beğenmeme rağmen rabbani alimlerin menhecinden ayrı kalması, tekfir kaidelerini kendinden menkul ihdas etmesi ayrışma noktamızdır. Kendisi keşke bu meseleleri cezaevi sürecinde ve sonrasında alimlerle müzakere edip tekrar tetkik etseydi, daha mutedil bir bakış açısına sahip olsaydı da muhaliflerinin markajlı sıkıştırmalarına fırsat vermeseydi. Hocanın birçok konuda haklı söylediklerine cevaptan aciz kaldıkları için maalesef her geçen gün çirkefliklerinin dozunu artırarak tekfir soruları yöneltip mecrayı buraya çekmeye çalışıyorlar.
Bu satırları yazdığım anlarda İhsan Şenocak, Altay Cem Meriç gibiler “Hamas kafir mi? Şunlar kafir mi?” gibi sorular ile suyu bulandırma operasyonları çekiyorlar. Ve muhtemelen hoca da dozu arttıracak ve tekfir bahislerini öne çıkartacaktır.
Yüce Allah hocayı hatalı ve yanlış görüşlerinden itidale yönlendirsin, İslam’ı tağutlara payanda yapan belamların, deccallerin de yüzünü Tevhid ehlinin eliyle, diliyle karartsın.
Yazan: -Ammar Eseri-