MERHAMET YA DA MEVEDDET
Merhamet;
Acıtmasına rağmen acımaktır,
İncitmesine karşılık incinmemektir,
Kırmasına nazaran dağılmamaktır.
Merhamet, hem şefkattir, hem rahmettir, hem adalettir.
Merhamet gadabı/öfkeyi dindiren sükunettir.
Merhamet insanı insan yapan en temel esaslardan biridir.
Merhamet, talim ve terbiyenin temelidir.
Merhamet, vefadır ve sadakattir.
Merhamet, menfaat ile bir araya gelmez, gelemez…
Merhamet varsa muhabbet olur. Muhabbetin olduğu yerde de saadet ve selamet olur.
Muhabbet, hem sevmek hem sevilmektir; ama sevmek önce gelir.
Seven sevilir…
Seven sevdiklerinin sevdiklerini de sever…
Büyük muhaddis Buhari’nin el-Edebül Müfred adlı kıymetli eserinde, Enes ibni Malik’den rivayetle:
Resulü-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selleme bir hediye geldiği zaman şöyle buyururdu.
‘’Bunu falan hanıma götürün; çünkü o Hatice’nin arkadaşıydı. Bunu falan hanımın evine götürün; çünkü o Hatice’yi severdi. ‘’
Fahr-i Âlem Efendimiz, yıllar önce vefat eden sevgili hayat arkadaşı Hz. Hatice’yi hiç unutamadı. Çünkü onun sevgisi gönlünde müstesna bir yer tutmuştu. Bu sevgi sebebiyle o da Hz. Hatice’nin arkadaşlarını, hatta onu sevenleri bile unutmadı. Kendisine verilen hediyeleri onlara göndermek sûretiyle kendilerine iyilik etmeye devam etti.
Sevmek için varlığın değerini anlayacak bir anlayışa, kötülükleri ve eksikleri değil, iyilikleri ve güzellikleri görecek bir göze, sevginin hatırına birçok şeyi göğüsleyebilecek bir sineye sahip olmak gerekir.
Merhametten yoksun insanlar ise tüm güzel hasletlerden uzaktır. Çünkü en güzel fiil ve sıfatların ana damarı merhamettir.
Rahman’ın kuluna, peygamberin ümmetine, bir ananın evladına olan merhameti birçok ayet ve hadislerde zikredilmiştir. Ancak her biri arasında azamet, feraset ve basiret farklılıkları vardır.
Bizim asıl üzerinde duracağımız âşığın mâşuğa olan merhametidir. Sevgisi demiyorum. Çünkü merhamet sevgiden önce gelir. Sevgi merhametten bir cüzdür/parçadır. Dolayısıyla merhamet sevgiyi içinde barındırır ve daha kapsayıcıdır.
Sevgi ise Kur’an’da üç farklı kalıpta gelir. Bunlar: İlf (elf)/ülfet, Vûd/Meveddet, Hûb/Muhabbet
Ülfet: Yakınlaşmak, Kaynaşmak
Meveddet: Sevmek, Sevilmek
Muhabbet: Derin ve Şiddetli Sevgi duymak
Ancak muhabbette sevgi bazen karşılık bulmayabilir. Tabir caiz ise bizim eskilerin aşkı diye tabir ettiğimiz Leyla ile Mecnun’lar gibi…
Kadim siyer kaynaklarından biri olan İbn Hişam’ın es- Sire’sinde bir aşk hikayesi anlatılır.
Mekke’nin Fethi’nden sonra Rasulullah (sas) İslam’ın büyük komutan Halid ibni Velid’i Cezime oğullarına tebliğ maksadıyla gönderir. İman edenler olduğu gibi çatışma çıkaranlar da olur. Bir çatışma arasında şu hadise cereyan eder.
Olayı bize nakleden sahabi İbn Ebi Hadred el- Eslemi’dir. Diyor ki; ‘’ Ben o gün Halid bin Velid’in atlıları arasındaydım. Cezime oğullarından benim yaşımda bir delikanlı gördüm. Yüzü sararmış, bitkin bir hali vardı.Elleri eski bir ip ile boynuna bağlanmıştı. Çok uzakta olmayan kadınlarda toplanmışlardı. Bana: Delikanlı, dedi. Ben de: Ne istiyorsun? Dedim. Şu ipi tutar, beni şu kadınların yanına götürür müsün? , onlara ihtiyacım var, sonra da beni getirirsin bana istediğinizi yaparsınız, dedi. Ben de vallahi istediğin basit bir şeydir, dedim. İpinden tuttum onu kadınlara götürdüm. Genç adam kadınların yanında durdu ve ‘Selamlarım seni Hubeyş! ( sevdiği kadının ismi) Artık tükendi bitti yaşayış! Benim suçum yok!’ dedi ve ona bir şiir söyledi.’’
Aşığa istediği verilmez mi?
Gece karanlığında ve öğle sıcağında yürütülene,
Ailemiz beraberken bu olaydan önce,
Sevgi ile dön dediğim zaman günahım yoktu.
Sevgi ile dön aramıza uzaklık girmeden,
Emir sevgili dostu uzaklaştırmadan,
Şüphesiz ben gizli emaneti zayi etmedim
Senden sonra hiçbir güzele bakmadım
Ancak kabilem çok meşgul idi,
Ben yine de sevgiliyi bırakmadım.
Kadın:
‘’Sana da yedi, sekiz, dokuz, on kere selam olsun ve bu selamlar tek çift olarak uzayıp gitsin!’’ dedi.
Bundan sonra genç adamın boynu vuruldu. Kadın gelip genç adamın üzerine kapaklandı, onu öpmeye başladı! Bir iki hıçkırıktan sonra o da orada can verdi.
Müsmümanlar Peygamberimizin yanına gelip bu hadiseyi anlattıkları zaman, Peygamberimiz (sas) : ‘’ İçinizde hiç mi merhametli adam yoktu?’’ Buyurdu.
İşte sevgili dostlar bu kıssadan çıkarılacak hisse şudur. İnsan merhameti kuşanırsa, tüm varlığa menfaat nazarı ile değil emanet nazarı ile bakar.
İnsan merhameti kuşanırsa, sevdiklerinin sadece dünyası için değil, dünya ve ahireti için ama öncelikli olarak ahireti için yanar durur.
İnsan muhabbeti kuşanırsa, vefalı davranır, vefalı olunmasını ister, vefanın gereğini yaptırtır.
İnsan muhabbeti kuşanırsa, kurtulur, kurtarır, kurtarmak için çırpınır.
İzzet Mehmet Bey Divanı’ndaki Farsça şu beyit ne kadar manidardır.
‘’Ey zulmü huy edinmiş, esirlere merhamet et
Ey güzellik şahı, bu gönlü yaralıya adalet eyle…’’
Duamız şöyle olsun: “Ey merhametlilerin en merhametlisi! Merhametin ve muhabbetin, selâsının okunduğu şu günlerde sadrımıza şifa kaynağı, senin iki Esma’nı (er- Rahman, el- Vedud) hayatlarımıza tekrar dirilt. Bize merhamet ver bize muhabbet ver. Zatının kuluna, Peygamberinin ümmetine, ananın evladına, aşığın maşuğuna merhameti gibi bir merhamet… Aramızda muhabbeti yay. Sen sevensin kullarını seven, kulları arasında sevgi peyda eden sensin. Sevdiğini sadece dünyası için değil, ahireti için sevenlerden eyle. Yeri geldiğinde ahireti için sevdiğinden vazgeçenlerden- vazgeçebilenlerden eyle.” (Amin)