Aynaya Bak!
Kime ayna tuttuysam başkasının resmi zannetti. Hilebaza vaaz ettim; pazarcı Arif geldi aklına. Kibirliye kibri anlattım; “Allah ıslah etsin” dedi. Çirkine gösterdim kendini; resmine tükürdü. Hırsızları anlattım soyguncuya; “Allah belalarını versin” dedi.
Günün sonunda aynaları heybeme doldurdum. Kimseye pay bırakmadan hisseler devşirdim. Zira pay alan da yoktu.
Nasıl görmeli hatalarımızı, nasıl nasihat etmeli ki hırsız anlasın hırsız olduğunu, çirkin podyumdan insin, kibirli ahkam kesmekten vazgeçsin. Vaaz eden hep ahlaksıza nasihat ettiği sürece aynalar katran karası olacak, kimse kendini gör(e)meyecek. Vaizin sedası boşluğa çarpıp geri dönecek ve biz hırsız, ahlaksız kalmaya devam edeceğiz. Günün birinde “Sizi uyaran oldu mu?” denilince “Yok, uyarılar pazarcı Arif’eydi hep” deyivereceğiz.
Ah, tefekkür hayatımızdan çıkalı ne çok ayna devirdik! Şimdilerde zamanda durma veya empati dedikleri şey bizim irfan sahiplerimizin ihmal etmediği tefekkür neticesinde elde edilen hasletler değil miydi? Biz tefekkür etmeyi unuttuk! “Acaba hatalı olabilir miyim?” düşüncesi semtimize uğramadı. “Bende de hata vardır elbet, hatasız kul olmaz.” sözü hepimizin dilinde dolanmasına rağmen hatalarımızın ne olduğunu hiç düşünmedik. Gerçekten hatalı olabileceğimiz aklımıza gelmedi ya da bununla hakkıyla ilgilenmedik. Pazarcı Arif’in hatası daha cazipti, nefsimi rahatsız edecek bir yanı yoktu. Sorumluluktan kurtulmam için de biçilmiş kaftandı. Hem ne diye keyfimi kaçıracaktım. Şimdi kendimi yermenin sırası değildi, boş bir vakitte onu da düşünürdüm.
Erteledik, helak olduk!
Her insan farklı karaktere, farklı mizaca sahip. Değiştirmemiz gereken karakterlerimiz değil. Herkesin karakter olarak bir tarağın dişleri gibi olmasını bekleyemeyiz. Hududullah’ın dışına çıkılmadığı sürece İslam, farklılıkları içine alan bir yelpazedir. Ancak sınırların dışına çıkıldığında bizden sivrilikleri törpülememizi ister. Tefekkür ede ede dışarıda kalan sivriliklerimizi yontacağız. “Ancak iman edenler nasihat alır.” diyor Rabbimiz. Nasihatı alıp nerelere götürdük, hangi hırsızın torbasına doldurduk?
Bak! Söylenen her söz sana nasihat ediyor. Her vaiz sana konuşuyor. Minareden yükselen her tekbir imanına vaiz. Hırsız deseler düşün, kibirli deseler düşün, münafık deseler düşün, düşün düşün…
Ömer gibi “münafık ben miyim?” diye yüreğin sarsılsın korkudan. Haber bülteninde rastladığın soyguncuyu değil, tartıda hile yapan pazarcıyı değil, annesine isyan eden komşunun çocuğunu değil; kendi eğriliklerini düşün. Yoksa her biri yıldız olan sahabenin edebiyatını yapmaktan öteye geçmez yaşamın. Tefekkür et kardeşim, empati yap; ‘en olmadı’ zamanda dur.
EDA KARAHAN