Canlı Kitap
“Canlı bir kitapsın, yazarı Mevla
Açık dur, kitaplar seni okusun” diyor Karakoç.
Evet, kainatta Mevla’nın mührünün basılı olmadığı bir mevcut yok elbet. Kitap da Mevla’nın katip de. Ancak burada yazarın anlatmak istediği kitaplara dahi örnek olabilmek. Kurana bakıp ilim tahsil edenler bir de dönüp sana baksınlar. İlahi hitap Peygamberde nasıl vücut buldu ise baştan sona peygamberin ahlakı oldu ise bazı meseleler de sende vücut bulsun.
Yürüyüşünle, namazınla, kurbanınla ahlakınla, sevginle kitap ol. Bırak, insana hasret çağımız biraz da seni okusun. Ahlak kitabı okumaktan yorulan gözler sana baksın, hem okuma bilmeyen ümmiler de seni okusun. Okuyuşlarımız bilinçli okuma olsun. Mahiyetini kavrayamadığımız meseleleri falanca alimde kavrayalım. Falanca hoca bize zalime karşı susmamayı öğretsin. Falanca hoca hep siyerde okuduğumuz, yaralı halde acı duymamak için namaza duran ve yarasını namazda olduğu halde tedavi ettiren sahabinin Allah aşkını kavratsın. Falanca da imrenilecek iki sınıf insandan (ilmini Allah yolunda kullanan alim ve malını Allah yolunda kullanan zengin) birini öğretsin bari. Biz kağıtlara bu kadar anlam yüklemek zorunda kalmayalım. Belki, kağıtların sihirli değnekleri olmadığını da kabul ederiz o zaman.
Tek bir kitapla imanını, hakikatini, şahsiyetini kaybedeceğini zannedenler varya aslında kitaplara en çok anlam yüklüyenler onlar. Kitaplar kutsal ve insanı gerçekten değiştirebilir zannediyorlar. Bilseler ki biz yıllardır kitapla yatıp kalkıyoruz da ırkından dolayı kalbini kırdığı Bilali Habeşi’nin ayağının altına kafasını koyup affetmesini bekleyen Ebu Zer’i hala anlayamadık. Ebu Zer’i bir insanda okuyamadığımız sürece de anlayamayacağız. Biz Medine’ye hicret esnasında peygamberi coşkuyla bekleyen kalabalık, kendisini peygamber zannetmesin diye yemenisiyle arkadaşını serinleten Ebu Bekir’i kaç bininci kitapta hala anlayamadık. Böyle enaniyetinden soyunmuş birini okuyana kadar da anlayamayacağız. Kütüphanelerimiz evlere sığmıyor. Fazla olanlarını bağış yapıyoruz ama hala Ömer’in bir sarsılışta kalbine oturan imanını anlayamadık. Halbuki sonradan imana kavuşanları anlatan kaç roman okuduk kaç film seyrettik. İmanı Ömer’de okuyamadık ya bu meseleyi de anlayamadık.
Çağımızda ahlak kitaplarının, sahabe hayatı anlatan kitapların artmasının sebebi nedir, bilir misin? Örnek alınacak yani okunacak insanın kalmaması. Bari ahlakı kitaplardan okuyalım, teslimiyeti kitaplardan öğrenelim diye kağıtlara yüklendik. Kitaplardan okuduğumuzla becerebildiğimiz de bu kadar.
Biz ne örnek olmayı ne örnek almayı başaramadık.
Vay ki bize, örnek alınacak insanın kalmadığı bir çağa doğduk.
Vay ki kitapları örnek aldık.
Vay ki kitaplardan korkan nesille çağdaş olduk.
Şükür ki yıldızlar hala asılı gökyüzünde,
Şükür ki güneş hala teslimkar Rabbine,
Şükür ki ay hala görevini ifa etmekte.
Okumak isteyen için kainat kollarını açmış bekliyor. Güneş teslimkar doğup batarken bir şeyler mırıldanıyor. Ah bir kulak versen, yıldızlar gökyüzünü bezerken neler anlatıyor. Ay kulluğu öğretiyor.
Şükür ki kainat okumak isteyen için rehber olmaya devam ediyor.
Biz de yeniden diriliriz. Kainattan okur, kitaptan öğrenir ve öğretiriz birilerine.
O da fidan olur yeniden cümle aleme.
Kitaplardan öğrenmiştim,” Allah’ın yeryüzünde fidanları bitmez” diyordu. Anlamadım belki, ama iman ettim.
Şükür ki iman ettim.
Bunca insansız kitaba rağmen Allah’ın yeryüzünde fidanının bitmeyeceğine iman ettim. Arayışım; bir Ebu Zer bulup okuyabilmek, maksadım; bir kul olup okunabilmek.
Eda Karahan
Çok güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık ??
Allah razı olsun kardeşim.