Dava mı Hobi mi? (1)

İslami davet hayatında belli bir dönem bazı sıkıntı ve problemleri üst üste yaşayan kimseler bir süre sonra davet hayatından yavaş yavaş çekilmeye, soyutlanmaya ve birçok şeyi terk etmeye başlıyorlar.

Kendi kabuklarına çekilip sahayı terk ederken vicdanlarını rahatlatmak için şeytanın kendilerine verdiği vehimleri kendi nefislerine gerekçe olarak sunuyorlar. 

Genelde ise, gerekçe olarak çoğu zaman Müslümanları ve onların yapmış oldukları bazı yanlışları, hata ve eksiklikleri öne sürmektedirler.

Kimi ise, davet hayatında başarıya ulaşmasını beklediği mücadelenin dumura uğramasını ve sürecin lehte değil aleyhte değişmesini hazmedemeyince “Yapıyoruz olmuyor” gibi ifadeler ile mazeretler öne sürmektedir.

Hâsılı herkes aslında şeytanıyla baş başa kalıyor olmasına rağmen bunu fark etmeden ufak tefek mazeretleri davet hayatından soyutlamaya yeterli bir bahane olarak kabul edebilmektedirler.

Mazeretler kişiye göre değişiklik arz edebilir; kimine göre ortam, kimine göre bir şahıs, kimine göre değişen ekonomik durumu ve kimine göre değişen çevrenin bakış açısıyla olgunlaşmak! Kimine göre ise sisteme uyum sağlamayan fikirler nedeni ile oluşan tepkiler ve baskılar…

Kanaatimce bunun sebeplerinden biri belki de en önemli sebeplerinden biri davet hayatını toz pembe bir hayat olarak düşünmektir.

Bazen de geçici bir heves gibi, dönemlik bir heyecanla yeterli bir bilinç elde etmeden, duyguları tanımamışlığın verdiği heyecanla, hobi ile davayı karıştırmış olmaktır. Diğer anlamda inanmış olduğunu düşündüğü davayı bir hobi gibi sahiplenmektir. 

Dava dediği inancı için bir bedel ödemeye hazır olmayışıdır.

Bu hususlar bazen bir ilim talebesinde bazen çalışma içerisinde koşturmuş normal bir gençte görülürken bazen de ilim ehli olan kesimimizde tezahür etmiştir. 

Peygamber aleyhissselam ahir zaman ile ilgili hadislerinde şöyle haber vermiştir:

“Allah Teâlâ, ilmi kullardan soymak suretiyle çekip almaz. Ancak ilmi, âlimleri almak suretiyle ortadan kaldırır. Allah hiçbir âlim bırakmayınca da, insanlar bir takım cahil başlar edinirler ve onlara sorular sorarlar, onlar da ilimsiz fetva verirler. Bu yüzden de hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar.” (Buhari, İlim, 34; Müslim, İlim, 13, 14; Müsned, 2/162)

“Ahir zamanda bir kavim ortaya çıkar. Cahiller başa geçerek insanlara fetvâ verirler. Böylece hem kendileri sapar hem de başkalarını saptırırlar.” (Buhari, İlim, 34; Müslim, İlim, 13Tirmizi, İlim, 5) 

Bu hadislerde aslında bize cahil gençlerin değil aksine alimlerin sahayı terk edeceği hususu ifade edilmiştir. Kimi vefat ederek sahadan çekilirken kimisi ise belli mazeretler ile sahayı terk edecek ve bunun sonucu cahil önderler çıkacaktır. Onlar ise ıslah değil daha çok ifsad edecektir.

Bu hadislerin şerhi sadedinde Üstad Said Havva (rahimehullah) özetle derki: “İslami hareket parlak döneminin ardından üst üste darbeler alınca ilim ehli alimler ve davetçiler zindanlara atılıp işkence görünce çalışmalar bir fetret yaşadı. Alimler o fetret döneminde çalışmalardan farklı kaygılar ile çekilince sahada bir boşluk oldu. Gençler ise bu boşluğu doldurmak için tepki olarak kolları sıvayınca hadiste işaret edilen sonuç doğmuş oldu.”

Anlıyoruz ki bir tarafta dirayetli alimlerin vefatı felaketin sebebiyken diğer tarafta ise ümmetin ye’se kapıldığı dönemde onları motive etmesi gereken kimi alimlerinde bu ye’s hastalığına düşmesi doğal olarak davetin helakı olmuştur. Her ne kadar bu alimlerin ümitsizlik hastalığına düşmesi ve sahayı terk etmesi, zahirde filiz verme çağı gelmiş ekinlerin, bir anda yanıp kül olduğunu görmeleri olsa da yani davetin musibetler sonucu dumura uğraması olsa da ne ümmet ve ne de Allah katında masum bir refleks olmayacaktır.

 Konumuza dönecek olursak, Üstad Havva’nın da dediği gibi bu terk ediş ve sahadan çekiliş sadece toy gençlerde değil, aksine tecrübe sahibi davetçilerde ve alimlerde de görülmektedir.

Bu vesile ile okumuş olduğumuz ayetler, hadisler ve onların doğrultusundaki eserlerin hayatımıza ışık tutmak yerine, sadece kültürel seviyemizi artırmaktan başka bir işe yaramadığını anlamış olmaktayız.

Zira okuduğumuz ayet, hadisler ve onların ışığında okuduğumuz eserler bize bir bilinç verseydi anlardık ki Kur’an’da anlatılan Musalar, İsalar, İbrahimler ve onların yaşadıkları bizlere sadece hikaye olsun diye anlatılmadı.

Bir kişinin yaptığı davet ve verdiği mücadele kişiyi kendi yurdunda kendisinden görünenlerin kumpası sonucu yurdundan kaçmak durumunda kalacaktır. Ayakları kanlar içerisinde kalmış bir vaziyette zor bela kendisini bir ağacın gölgesine atacak ve dudaklarından şu kıymetli cümleler dökülecektir. 

“Bunun üzerine Mûsâ onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım” dedi.” (Kasas suresi 24)

Evet, bu kutlu davetçi ve Allah’ın bize model olarak sunduğu Musa Aleyhisselam’ın hayatından bir kesitti ve bir hikaye olsun diye değil aksine inandığımız bu yüce dava uğrunda ne tür bedeller ödemek zorunda kalınmaktadır. Bunu öğretmek ve anlatmak için nakledilmiştir.

.
Yine Muhammed Aleyhisselam’ın hayatında görüldüğü gibi davetçi öyle bir süreç yaşayacak ki daralacak, bunalacak, sıkılacak ve öyle bir noktaya gelecek ki “Acaba Rabbim beni terk mi etti” diyerek göğsü sıkışacaktır. 

Rabbimiz onu teselli ederken:

“Güne, gündüze yemin olsun, durgunlaştığı zaman geceye ki; Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da. Muhakkak ki sonrası senin için öncesinden daha hayırlıdır. Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.” (Duha Suresi 1-5) demişti. 

Mevdudi’nin dediği gibi: “gündüz ile gecenin bir biri ardınca gelmesi ne kadar normal ise davetçilerinde bunu yaşaması o kadar normaldir.” 

 Ve yine; “(Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?” (inşirah suresi 1-2) demişti. Demek ki göğüs o kadar daraldı ki Rabbimiz o beli kıran yüke ve yükün daralttığı göğse inen sükuna vurgu yapmıştı.

Bunları Musa Aleyhisselam yaşadı, İsa Aleyhissselam öldürülmek için peşine düşüldü. Zekeriya aleyhisselam testere ile doğrandı. Yahya Aleyhissselam hakeza şehid edildi. İbrahim Aleyhisselam mancınıkla ateşe atıldı. Muhammed Aleyhisselam Taif’de taşlanıp kanlar içerisinde kaldı.

O kutlu nebiler bunu yaşayacaklar ve biz bu davanın sembollerinin yaşadıklarından uzak müreffeh bir hayat içerisinde davet edeceğiz ve ne zaman ki bir darlanma yaşadık kaçmak için bahaneler üreteceğiz öyle mi?

Abdullatif mermer 01-01-2019

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir