İslam Ümmetinde Zayıf Karakter Sorunu
Bize Kitabı gönderen, hidayetle şereflendiren Allaha hamd olsun.
Kitab’ın hayata yansımasında en güzel örnek olan konuşması, yaşantısı vahiyle şekillenmiş Muhammed aleyhisselama salat olsun. Onun yolunu harfiyyen takip ve taklid eden Sahabeye, Tabiine ve onların yolunu takip etmeyi kendilerine şeref bilen ilim ehli ve davetçilere selam olsun.
Kalemin ve ilmin kıymetinin kalmadığı asrımızda buna bağlı olarak amel de kıymetini yitirmiştir. Durum böyle olunca birçok hastalık buna ilintili olarak tezahür ettiği gibi geçmişten günümüze de birçok hastalık taşınabilmiştir.
Buna binaen bu makalemizde günümüzde en belirgin olan hastalıklardan biri olan “Müslüman şahsiyette zayıf karakter sorununu işlemenin daha uygun olacağını düşündüm. Çünkü bu hastalık ilk İslam toplumunda imanın kalplerine tam anlamı ile nüfuz etmediği kimselerde görülmüş kitap ile tedavi edilmiş ve fakat kitaptan fersah fersah uzaklaşan toplumumuzda bir daha zuhur etmiş ve en önemli yeri de işğal etmiştir.
Muhaddislerin imamı, oryantalist müşriklerinin ve etbaının hedef tahtası haline gelmiş İmam Buhari’nin rivayet ettiği bir hadiste münafıkların en çok zorlandığı ibadetlerden birisinin Yatsı ve Sabah namazı olduğu ifade edilmiştir. (1)
Bu hadisin konuyla alakası nedir derseniz aslında doğru bir okuma ile çok ilintili olduğu gözden kaçmayacaktır. Nitekim bu iki namaz; değer verilen ve hoşa giden iki tatlı istirahat ve uyku vaktidir. Kişiden Allah’ın rızasını elde etmek için talep edildiği ve feda etmesi istenen iki zaman dilimidir dönemde itikadi münafıkların feda edemediği bu iki vakti zamanımızda zayıf karakter hastalığa yakalanmış ameli münafıkların feda edemediği görülür.
Bu hastalığın zuhur edip yayılmasına sebep hiç şüphesiz İslam toplumunda olmazsa olmaz olan ve İslam’ın kendi üzerine bina edildiği hükümler karşısında sorumluluk bilinci ve insanlara karşı ahlaklı duruşun ihlal edilişidir.
Dinin istediği bu duruş kaybolunca amelden uzak, klavye başında bütün ameli parmaklarının hareketleri olan, sadece konuşan, iş yapmayan, bir soruna çözüm olmaktan çok sorunun bir parçası olan, eleştirmeyi kendine ahlak edinen, eleştirmek için sürekli bir arayış içinde olan, oksijeni Müslümanlarla uğraşmakta bulan zayıf karakterli bir nesil zuhur etti.
Bu karakter sorumluluklarına karşı zayıf ama ulemaya karşı pervasızlıkta güçlü, davetçilere saldırmakta gayretkeş bir nesil oldu. Yayılmadıkları alan ve ifsad etmedikleri bir saha kalmadı.
Bu hususta tefsir ve hadis kitaplarını karıştırırken karşımıza Müslümanlar içerisinde fitne çıkarmayı kendisine din edinmiş bir topluluk ve onlardan etkilenen zayıf imanlı bir grubun Peygamberimize gelerek zamanımızın zayıf karakterlilerinin yaptığı gibi lisan mücahitliği yaptığını görüyoruz.
Bu kısmı şerefli hadis ilminin imamlarından olan İmam Nesai’nin naklettiği ve Kelbi’ninde refakat ettiği şu hadiste daha iyi görmekteyiz.
“Yeni iman etmiş bir kaç kişi Peygamberin yanına gelerek; Ey Allah’ın Resulü dediler. Bizler Müşrik iken güçlü ve kuvvetliydik. İman edinceyse zelil/zayıf olduk. (bununla şartlar oluşmadan savaşmayı ve kâfirlere karşı fiili bir müdahaleyi talep manasında bir şeyler yapmayı kastettiler.) “Allah resulü şöyle buyurdu; “Ben affetmekle emrolundum. O bakımdan bunlarla savaşmayınız.” Allah azze ve celle şartlar oluşup Mü’minlerin kâfirlere karşı misliyle cevap verip mukavemet göstermelerini yani cihad etmelerini emredince yani onların o taleplerine izin verince onlar ise bu işten kaçındılar. Geri durdular. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu; (2)
“Daha önce kendilerine, “(Savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.” (3)
Bu ayet ışığında bu hastalığın teşhisi daha kolay ortaya çıkar. Nitekim dikkat edilirse en çok konuşanlar itiraz ettiler. Allah Resulü aleyhisselam ayette ifade edildiğine göre onlara; ellerini savaştan çekmelerini, sükûneti, mallarında ve namazlarında Allah’ın hakkını korumayı nasihat ettiğini görüyoruz.
Yani anın vacibi neyse Rasulullah aleyhisselamın onlara onu tavsiye ettiğini ve fakat onların bununla yetinmek ve razı olmak yerine hamasetli söylemlere giriştiklerini görüyoruz.
Fakat Allah onların istekleri ile imtihan edince bu kez sancılanmaya başladılar şikâyet edip huzursuzlandılar. Kendi sözleri ile imtihan edilince, kendilerine sorumluluk yüklenmeden önce ahkâm kesenler, sorumluluk yüklenince hakikatlere karşı başlarını toprak altına gömerek gelen görev ile ilgili bahaneler üretmeye ve o aciz karakterlerini bahaneleri ile gizlemeye başladılar.
Kurtubi bu ayetin tefsirinde şu sözlere yer verir; Eğer bu sözü bir sahabe söylemişse, bu ancak henüz imanın kalbine iyice yer etmediği, kalbi İslam’a tam anlamıyla açılmamış bir kişi tarafından söylenmiş olabilir. Şüphe yok ki, iman ehlinin kimisi kimisinden üstündür. Kimisinin imanı kâmildir, kimisinin imanı eksiktir.
İşte karşı karşıya kalacağı zorluk ve mücadele sırasında göreceği sıkıntılar dolayısıyla kendisine verilen emirlerden uzak durmak isteyen kimse, bu türden kimsedir. (4)
Görüldüğü gibi kitabın kınadığı zayıf karakterli bu zümre İmam Kurtubi’nin işaret ettiği gibi emir ve itaat konusunda sorun yaşayan ve sorumluluk yüklendiğinde sıvışmak için kolları sıvayan, işin edebiyat kısmında mangala kül bırakmayıp sahaya indiğinde türlü türlü bahaneler ile yapılan işleri sorgulayan bu haliyle fitne çıkaran kimselerdir. Yine bunlar saha da olanlar ile uğraşıp onlara yük ve musibet olan kimselerdir. İlim ehli veya davetçi olan kimselerin yükünü hafifletmek yerine onların başına bela olan kimselerdir.
Yani işin icraat kısmında değil sadece konuşan kısmını işğal eden kimselerdir. Bu karakter İnsanlık tarihinden bu yana olan ve islam ümmeti içerisinde her önemli işlerin olduğu zamanda kendisini belli eden hastalıklı bir karakterdir.
Bu karakter kendisini en çok istirahat anında çıkan görevde kendisini izhar eder. Yukarda örneği verilen sabah namazı ve yatsı namazı vaktinde münafıkların üşenmeleri gibi. Nitekim o saatlerde uykunun tatlı geldiği ve pek fazla feda edilmek istenmediği anlardır. Rabbimiz bize gerek malımızdan, gerek canımızdan ve gerekse zamanımızdan en çok sevimli gelen kısmından fedakârlık etmeden Allah katında bir iyiliğe erişemeyeceğimizi beyan etmektedir. Şu ayette işaret edildiği gibi ; “Sevdiğiniz şeylerden Allah için vermedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.”(5)
Yani iyilik öncelikle bu zayıf karakter hastalığından kurtulup ümmete yük olmak değil faydalı olmaktır. Nitekim bu karakter tarih boyunca davet ve cihad alanında bulunduğu olmuştur. Bulunduğu her yerde İslam ümmetinin başına her daim bela olmuştur.
Bu karakterin girdiği her yer istisnasız fitne yuvası olmuştur. Nitekim bu karakter her yerde konuşan eleştiren ve ikili üçlü kulisler oluşturup kalplerde nifakın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu karakter en belirgin münafıklarda görünmekle beraber ümmet içerisinde kalbinde nifak bulunan kimselerde de ne yazık ki azımsanamayacak kadar çoktur.
Bu karakterin hastalıklarından biri olan kulis kurma ile ilgili Rabbimiz subhanehu ve teala şöyle buyurur; “Gizlice konuşmaktan menedilip de, menedildikleri şeyi işleyen ve günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde Allah’ın seni selâmlamadığı selâmla selâmlıyorlar. İçlerinden de, “Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!” diyorlar. Cehennem onlara yeter! Oraya girecekler. Ne kötü varış yeridir orası!”(6)
Bu ayette vurgulanan içinde bulundukları toplumla uyuşmak yerine problemler bulup genel anlamda mevcut camiaya karşı sürekli bir araya gelen ve Müslümanları ya da Müslümanlar içerisinde aktivitesi ile öne çıkmış kimseleri eleştiren hastalıklı karakterlerdir ve bu ne yazık ki her camiada mevcuttur.
Bu hastalıklı karakterlerin üzerinde durduğu ve en çok hedef alıp eleştirilerine muhatap kıldıkları kimseler camia içerisinde aktivitesi güçlü olan kimselerdir. Aktif olan kimse ölü değil canlı bir hücredir. Çalışan kimse ise hata yapmaya en yakın olan kimsedir. doğal olan hata yapan yatan değil çalışan kimse olacaktır.
Zaten yatan kişi nerde ve hangi zeminde hata edebilir ki?
Bu durumda şahsiyetli duruş; köşede kıyı da kulis kurarak eleştiren ve gizli bir şekilde saldıracak fırsat arayan kişi değil de aksine çalışan kişinin yanında olup ona destek olan, zayıf düştüğünde ona omuz veren, onun hatalarını bir taraftan örterken diğer taraftan uyarıp nasihat ederek hatasını fark etmesine yardımcı olan kişilik sahibinde olacaktır.
Bu sebeple eleştiri hastalığı olan ve kulis kurarak mevcut hayır oluşumlarının ve ilim ehli ya da davetçiler hakkında konuşan kimselerin, sorumluluk yüklendiğinde bundan kaçıp sıvışmak için farklı bahanelerin arkasına sığınan kimselerin kendi sorumsuzluklarını haklı gösterecek ikili üçlü konuşmalarla insanları fitneye düşüren kimselere Şu ayetiyle rabbimiz hem dikkat çeker ve hemde onları uyarır; “Ey iman edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı, düşmanlığı ve Peygamber’e karşı gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvâyı konuşun. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun.” (7)
Alim ve büyük davetçi Ustad Seyyid Kutup bu ayetin tefsirinde şu cümlelere yer verir; “Buradan anlaşılıyor ki, ruhları ve karakterleri islamın yaşam biçimi ile henüz bütünleşmemiş olan bazı müslümanlar işler çatallaştığında gizlice toplanıyor, bağlı bulundukları önderlikten uzak bir şelikde olayları aralarında tartışıyorlardı. Hâlbuki böyle bir eylemi İslam toplumunun karakteri ve İslami yapılanmanın özü kaldırmıyordu. Zira bu yapı bütün görüşlerin, bütün düşüncelerin ve bütün önerilerin her şeyden önce önderliğe sunulması ve cemaat içinde gruplaşmaların giderilmesini gerektiriyordu.
Yine anlaşılıyor ki, bu tür gruplaşmalar ve kümelenmeler, bu işleri gizlice yürütürken kimseyi rahatsız etme amacını gütmeseler de bir takım rahatsızlıklara ve karışıklıklara neden oluyorlardı. Bu işlerle uğraşanların gündemdeki sorunları körüklemeleri ve bilmeden, ilerisini düşünmeden bu meselelerde sırf görüşlerini açıklamaları bile rahatsızlıklara ve itaatsizliklere neden olabilirdi. (8)
Alim ve Mücahid Seyyid Kutup bu karakter sahibine değinmeden önce bu karakter sahibinin yaptığı işin varacağı sonucu ifade ettiği bu cümleler sırf kendi sorumluluğundan kaçmak için zayıf karakterinin sonucunda nasıl fitnelerin çıkabileceğini ifade etmiş olmaktadır. Velev ki bununla iyi niyetli olsa ya da sadece kendi fikrini beyan etmek bile olsa.
Özetle ilk İslam toplumunun oluşması aşamasında rastladığımız bu karakter kurana bile konu olabiliyorsa bu İslami oluşumların ve davetçilerin gündemine alması gereken önemli bir konu olduğunu düşünüyorum.
Sadece eleştiren, özellikle ilim ehli ve davetçiler hakkında ileri geri konuşan hiçbir şey yapmayan ve hiçbir şeyden razı olmamakla beraber kendisi de iş yapmak ve bir şeylerin düzelmesi için kılını kıpırdatmak gerektiği gibi bir hissiyata da asla kapılmaz. Yine bu karakter uykuda olan fitneyi fitilleyecek tehlikeli bir karakteridir.
Çözüm olarak kişi bu karakterden kurtulması için; Allah’ın ve resulünün ortaya koyduğu namazında ve malında Allah’ın hakkını koruması, Allah’tan korkması, zamanını bilgisayar başında değil seccade başında geçirmesi, dilini de Müslümanların etinden çekip zikirle meşgul etmesi gerekmektedir.
o vakit belki Allah subhanehu ve teala rahmet eder gönle şifa bir deva indirir ve kişinin dünya ve ahiretini harap etmesine mani olur.
Sözlerin sonu alemlerin Rabbine hamddır. Velhamdulillehi Rabbil alemin.
Abdullatif Mermer
27-01-2017
1- Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace
2- İmam Kurtubi el-Camiu li Ahkamil-Kuran, Cilt 5 sh 326 Nisa Suresi 77. ayetin tefsirinde
3- Nisa 77
4- İmam Kurtubi cilt 5 sh 328
5- Ali imran 92
6- Mücadele Suresi 8
7- Mücadele Suresi 9
8- Seyyid Kutup Fizilal il Kuran Cilt 14 Sh 346