Okunması Gerekeni Okumak

 Okumak deriz bazen sohbetlerde, seminerlerde veya yeri geldikçe güncel konuşma ve muhabbetlerde. Hararetle aktarırız Alak süresinin ilk beş ayetini. Sık yaparız bu ayetlerin muhabbetini. Elbette ki kardeşler; Müslüman Okumalı, çünkü Müslüman davasının mübelliği ve davetçisidir.

    Bu sebeple diyorum ki, mademki her Müslüman davetçidir ve mademki davetçi davet edeceği davayı iyi bilmelidir. O vakit okumalı ve okuduklarını iyi anlamalı ve yaşamalıdır. Aslında bu bilinen bir gerçektir. Nitekim bilelim ki yaşayacaklarımız okuyacaklarımız ise okuduğumuz şeyler kayda değer şeyler olmalıdır ki yaşadıklarımız da kayda değer şeyler olabilsinler.

    Örneğin; Aristo teresi okumakta okumaktır. Lenini, marksı okumakta. Fakat öyle bir okuma daha var ki o da felsefecilerin benimsediği gibi sadece akla değil, hem akla hem ruha hem bedene hitap eden bir okumadır.  Ki bu Allah’ın yüce kitabı kuranın hedeflediği ve öngördüğü okumadır. İşte bu anlamda okumak yani ufka güneş saçan Furkan’ı okumak, Okumak ve onu anlamak.

    Nitekim o öyle bir kitaptır ki insanlığa doğru yolu gösterir (1) fakat yalnızca ve yalnızca bir guruba hidayetin, rahmetin ve kurtuluşun yolunu gösterir.(2) O öyle bir kitaptır ki Zulmetin karanlığında kaybolmuş, yok oluş çukurunda bataklığa gark olmuşları nuruyla aydınlatır. Ve o nura, kurtuluşa çıkarır.(3) yalnızca dileyene yol gösterir gözler önündeki sisli perdeleri sona erdirir. Zorlama yoktur bu kitapta (4) ve ışık tuttuğu yolda nitekim bu, eşsiz kitabın en belirgin özelliğidir.

    Mazlumlara uzanan bir eldir, Hablullah (Allah’ın ipi)’tır (5) o yücelerden sarkıtılan, kuyuda mahsur kalmış Yusuflara uzanan, ateşlerin arasında yanmakla boğuşan İbrahimlere serin ve selamet olarak uzanan. Ve yine fetret rüzgârlarında Ebu cehil gibi müşriklerin fitnesiyle bu vahiy sessizliğinde daralan o nebinin darlığını feraha kavuşturmak için Duha rüzgârlarıyla(6) onun kalbine uzanan ve onu rahmetiyle saran.

    Yine oydu zaten gitgide batan, hayasızlıktan kaybolan bir asırda yalnızlığın sevdirildiği() Hira’ların mesken edildiği bir anda o kutlu nebiyi OKU emriyle silkeleyen ve onun hayatında yeni sayfa, yeni kapı açan ve onu yeni sorumluluklarla buluşturan ve onu âlemlere rahmet olarak vasıflandıran.(7)

    Nitekim nübüvvetin ve Risalet’in yolcusuna o el uzandığında tereddütsüz olarak seçilmişliğin verdiği(8) bir bilinçle lebbeyk diyerek oda el uzatmıştı. İkra emrine tabi olmada en güzel kari olmuştu ve okuyordu okunacak olanı okumanın şuuruyla.

    Hira da bir ses; oku demişti O; okumayı bilmem dedikçe üzerinde şok etkisi yapan kucaklamayla ona oku denmişti. Ve okunması istenen sabahın berrak ışıkları gibi ufkunda belirince, okunması gerekenleri bir bir öğrenince o gerçek o bilinç sarsılırcasına onu titretti.(9) öyle titretti ki yer onunla titriyordu arşı ala onunla titriyordu.

    Çünkü okunması istenen bir Aristo, Sokrates, platon değildi. Akla ve mantığa dayanan felsefi tartışmalar ve boğuşmalar değildi. Allah’ı sadece yaratıcılık kalıbına kilitleyen bir okuma ve hayatı sallama yaşayış ve yaşama değildi.

    Aksine okunması istenen bir davaydı, arşı sallayan bir dava. Okunması istenen dağların ve taşların okumaktan kaçtığı ve cahilliği ile meşhur insanoğlunun okunmasını kabul ettiği ve sırt çevirdiği şeydi okunması istenen.(10)

     Titreten buydu. Korkutan buydu. Örtülere sardıran buydu. Bu gerçekti onu bulunduğu yerde sallayan günlerce tesirinde bırakan ve sonra “ey örtüsüne bürünen kalk ve uyar”(11) sedasıyla tekrar sallayacak olan.

    Okunması gereken, incelenmesi gereken tekrar tekrar gözden geçirilmesi gereken bu okumaydı, bu okumadır. Davetçi bunu okumalıdır. Okunduğunda ilk okuyanın heyecanını duyma arzusunda olmalı ve titremelidir. Nitekim okumadır ki Bilal’i kardeşine kırbaç vurmaktansa efendisine asi ettiren, o kırbacı en kötü koşullarda yiyen ama yedirttirmeyen O okumadır ki Ebu Bekirlere onu kurtarma pahasına bütün varlığını seferber ettiren Ümeyye b. Halefe onun ücretini verirken çok yüksek söylemesine karşın daha fazlasını da isteseydin verirdim dedirten. O okumaydı ki Bedir savaşında musabın kardeşi Ebu aziz Murizin eline düştüğünde: “onu sıkıca tut, çünkü annesinin malı çoktur”(12) sözüyle karındaşlığı değil kardeşliği daha yüce gördürten.(13)

    Ve dönelim bize, bize İkra bir şey çağrıştırıyor mu? Örneğin oku deyince biz bizi yaratanın adıyla mı? Yoksa çağdaşlık naralarının içinde medeniyetten uzak okumayı mı? Nasıl anlıyoruz okumayı? Örneğin nebiyi uykularında sallayan, üzerinde ki örtüleri uçuran şu çağrı bizi de uyandırıyor ve örtüleri üzerimizden savuruyor mu? Bizi de manevi uykularımızdan uyandırıyor mu? Maneviyatımızın üstündeki örtüleri attırıyor mu? Kalk deyince kaldırıyor mu? Uyar deyince bize yaşayarak anlattırıyor mu?

            “Ey örtüsüne bürünen kalk ve uyar”(14)

DİPNOTLAR

1- İnsan süresi 3 Beled süresi 10

2-bakara süresi 2 hakka süresi 48 Ali İmran süresi 138 enam süresi 25

3-Bakara süresi 257 İbrahim süresi 1

4-Bakara süresi 256

5-Ali İmran süresi 103

6-B.İ.tarihi asrısaadet Peygamberimiz ve ashabı şamil yayın evi Urducadan tercüme c1 sh. 23

7-Enbiya süresi 107 Tevbe süresi 128

8- kuranda peygamberler ve peygamberimiz gonca yayın evi sh 1

9-İbni Hişam kahraman yayınları c.1 sh. 313

10-Haşr 21

11-Müdessir süresi 1–2

12-Kardeşlik çağrısı ramazan kayan sh 16

13-Hud süresi 46

14-Müdessir süresi 1–2

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir