ŞEHR-İ RAMAZAN, ÂLEM İÇİNDE ZAMAN
Ömrün en mukaddes vakitleridir Şehr-i Ramazan… İnsanın hayat boyu arayıp durduğu sükûnet, huzur ve bereket membaıdır. Kur’an’la muhabbeti keşfetmek ve amelleri, fikirleri, kalpleri hakikate evirmek zamanıdır. Unutulmuş, ertelenmiş güzellikleri filizlendirmek, gönüllere taht kurmak, kalpleri şenlendirmek için fırsattır. Kaybedilmiş, yıpranmış ve ihmal edilmiş insanlığın yeninden inşası için cevherdir. Ramazan, fıtrattır.
Bu mübarek günleri, bize müjdelenmiş bu zaman içinde zamanı, pek çok güzel sözle tanımlayan olmuştur. Onlardan biriyle yola çıkmalı!
‘’Ramazan ayı; Müslümanların elekten geçip süzülme zamanıdır. Nasıl ki kum taneleri atıklardan arındırılıyorsa, bizler de kötü yanlarımızdan sıyrılıp süzülen tarafımızla yola devam ediyoruz.’’[1]
İşte manevî bir süzülmeyle ruhumuza intikal eden bugünlerde, elbette yapmamız gerekenler var. Atık hücreleri geride bırakmak, fıtrata uygun yeni hücrelerle tüm fizikî ve manevî varlığımızı yeniden teşkilatlandırmak vazifesine ve endişesine düşmenin zamanıdır. Her hayat kesitinde başka başka da olsa; milyon tane güzelliğin can bulduğu bir mevsimdeyiz. Durduğumuz mekân tümüyle aynı kalsa da, içinde bulunduğumuz hava bambaşka bir iklimin habercisi…
Ramazan rahmet, mağfiret ve cehennem azabından kurtuluşu müjdeleyen bereketle serilir insanlığın üzerine. O mirat-ı mücellada noksanları görmek ve ömrümüzün geri kalanını bu zaaflardan bertaraf olmuş bir şekilde devam ettirmek, ancak böyle bir zamanın yeniden doğuş fırsatıyla mümkündür. Derler ya; bu ayda yapılan hayırlı ameller, dualar, tövbeler kat kat ecirle karşılanır diye… Bu noksanların ve atık hücrelerin vücut ikliminden temizlenmesi de öyle tane tane, gıdım gıdım değil, kat kat, hep beraber ve derinlemesine gerçekleşir. Nice tövbelerden döner de nefsimiz, bu mübarek zamanda yapılmış bir tövbe, ölüm vaktine değin muhafaza eder varlığımızı. Öyle derinlere gider ki ruhumuz Ramazan’da, nereye gittiyse insan, geri dönülemez bir derinliktedir. Bir tövbe, bir ibadet, bir hayır için çabalayan insan, bu zamanın devamında da o güzellikle yekpare olur. Oradan geri dönüş, öyle kolay değildir… Çok şükür…
Şimdi dursa insan, önce Allah’a dursa… Belki ömründe ilk kez bu kadar gönülden bir secde etse, bir tövbe, bir yakarış… Kalpte büyüyen sözcükler Ramazan’ın hürmetine büyüse büyüse, kendi hacminin ve anlamının üstünde bir enginliğe bürünse… İnsan, tüm Allah’a dönüşlerinin toplamından da hakikatli bir dönüşle Ramazan’ı ihya etse; onca nefesleri, mevsimleri, yılları bir felaha nakşetmiş olmaz mı?
Öyle bir zamandır ki Ramazan; dertlerin dinginliğe eriştiği bir huzuru temsil eder. İnsan ya derman bulur ya inşirah… Tabiat ya yağmura doyar ya güneşe… Neye ihtiyacı varsa tüm yaratılmışların, her biri tek tek kavuşur açlığını duyduğu güzelliklere… Bu zaman üstü, mekân ötesi ay, insanların sadece aç kalmak üzere yaşayıp gittikleri saatlerden ibaret değildir. Kendini bilmek, haddini bilmek, hududa gelmekle birlikte; Allah’ın merhametinin tezahürüdür. Allah (C.C), yaratılmış âlemlere bir müjde olarak nasıl ki Kelâmını (Kur’an) ve Hz. Muhammed’i bahşettiyse, bunların idrakinde bir ömre vuslat için de Ramazan’ı bahşetmiştir.
Hicrî ayların dokuzuncusu, On Bir Ayın Sultanı… Evet, bir zaman dilimi olarak böyle tarif edilegelir. Fakat Ramazan, bir zaman döngüsünden çok daha ötededir. Bütün mevsimler gönüllere ve ruhlara uğramaz. Bedenlerin işgal ettiği toprak parçaları ve onların var olduğu iklimlere gelir mevsimler… Güneş sisteminin o ilahî kudret eliyle muntazam işleyişi, dönüp duran mevsimlerin yeniden fizikî âleme teşrifiyle vuku bulur. Bunlar içinde ayrı tutulmuş, Kur’an’ın indirilmesiyle şereflenmiş kâinatın en kıymetlisi Ramazan, önce kalplere, gönüllere gelir. Ruhları kapsar. Sonra beşerî saatlerin içinde varlığı sezilir. Her kalbe uğrar Ramazan. Her iklime, kıtaya, her bir zerreye dokunur geçer. Burada marifet, mağfireti bulmaktır. Kalbe gelen o mihmanı iyi ağırlamaktadır marifet. Onun gelişinde hiç şüphe yoktur. Sende kalışı ve senden gidişiyle ayrılırsın beşeriyetten. Öyleyse, bir toz zerresinin bile mahrum kalmadığı bu bereketli âlemde, mihmanın gönlünü hoş etmenin vaktidir.
Bu kıymettar saatlerin pervasızca akıp gitmesine müsaade etmemeli. Her nefis, kendinden bir şey vermeli. Herkes bir yanlıştan dönmeli, bir adım daha atmalı uhreviyata. Bir an için daha bırakmalı rindane tutkuları… Ne için var olduğunun arayışındaki gayeyle şereflendirmeli ömrünü… Kısadır, hızlıdır Ramazan’ın gidişi… Bir dua daha öğrenmek için, bir secdeye varmak için çekmez nazını. Seni, bütün ilahî güzelliğiyle çağırır durur da; gitmeye yeltenene kadar kayar avuçlarından. Sonra ömrün, sıradan bir zamanın hüsranında son eşiğe geldiğinde, Ramazan’a sığdıramadığın bir ibadetin yokluğuna düşürür kalbini.
Bir adım at! Rabbinin çağrısına emekler gibi bir adım. Sonra bu kısa ve rahmet dolu zamanın genişleye genişleye ne hayırlara yettiğini göreceksin. Bu bereketi, başka hiçbir zamanın, saatlerin, dakikaların içinde keşfetmen mümkün değil.
Oruç, bedenin ibadetiyse, ruhunla da eşlik et! Bugüne kadar varmadıysan Allah’ın huzuruna, üzme mihmanı, şimdi var! Bir kıyamla değişsin beyhude saatlere feda edilmiş ömrün. Anlamlansın… Aç kalır gibi değil, Allah’a varır gibi… Sahurdan iftara hayırla bereketlendir. Dilinle, kalbinle tut orucu.
Bir Ramazan Ayı’nda değişir her şey!
Kararmış kalpler bu zamanda aydınlanır. Zihnin dünyaya düşkün yitikliği son bulur tam bu mevsimde. Yaratılmış her şeye ve herkese bir zerrecik fayda ile, düştüğün buhranın bitişini bu iklimde müjdeler Yaradan…
Ne diyor Ezân- Muhammediyye? Hayya ale’l-felâh… Haydi Kurtuluşa!
Haydi… Tam zamanı…
[1]Hasan İlhan
Rabbim bizi istifade Eden kullarından kılsın Allah razı olsun
Amin, ecmain