Suriye’deki Gidişata Dair

Küfür kendi ahkamını kurarken elbette bunu yavaş yavaş yapar. Süreç içinde gelişen durumlar ümmetin samimi kalplerinde bir tedirginlik oluşturuyor. Umuyoruz ki ümmet bir çok kazanımların kaybedildiği bir akibet ile uyanmaz.

Zira bizler sahada, cephede hep kazandık lakin iş masaya kalınca orada ciddi yaralar aldık ve kayıplar verdik.

Bu nedenledir ki samimi ve elinde nasihat kanalı bulunduran Müslümanlar bu yaşanan durumda elinde yetki bulunduranlara, hoşlarına gitmeyecek örnekleri sunmaları gerekmektedir.

Elbette bu alan sosyal medya mecrası değildir. Sosyal medya üzerinden olacak işlerde değildir.

Müslümanlar, Müslümanların düşeceği çukuru görüp, bunun haberini sevinçle değil korkuyla vermesi gerekir. Zira durum ihtimallidir.

Suç işlenmediği müddetçe ve ispat edilmediği müddetçe niyet okumaları ile bir hüküm icra edilmez. Bu hususta yapılan hata, bir hüküm icra edilmesininin istenmesidir.

Kanaatim ne toz pembe bakmalı ve ne de bu kadar karamsar olunmalıdır. Ölçülü olunmalıdır.

Evet, daha önce yaşanan tecrübelerden dolayı kaygılıyız ve kaygılı olmakta hakkımızdır. Fakat bu kaygımız bize haram sözler söyletmemeli, hüküm barındıran cümleler kurdurmamalıdır.

Fetihten sonra Afganistan dışişleri bakanlığının bünyesinde çalışan yetkililer bizi Antep’te ziyaret etmişti. Onlara Gaziantep’in kalesinden çarşıyı göstermiş ve şunu demiştim;
“Bu kale sakallılar, sarıklılar ve ‘Allah Allah’ nidaları ile şehid olanların eliyle müdafaa edildi. Küffar buradan sürüldü. Daha sonra ise peyderpey bazı şeyler kaybedilerek bu toprakları müdafaa edenler bu ülkenin garipleri oldular. O nedenle zafer sarhoşluğu ile kendinizi güvende hissedip, oynanacak oyunlara karşı gaflet içerisinde kalmayın.”

Aynı şey Suriye’nin yiğitleri içinde geçerlidir. Bugün bir fetih gerçekleşti ve Elhamdulillah, şehidlerin kanıyla küfür zelil edildi. Fakat bu kazanım ve başarılar süreç içerisinde bazı tehlikeler gözardı edilerek atılacak adımlar ile riske edilmemelidir.

Bugün verdiğimiz tavizler yarın acı meyveler olarak karşımıza çıkıp tarlayı ifsat edebilirler.

Evet, emri bil marufun önü açılmış, güzel çalışmalar yapılmakta ve peyderpey Müslümanlar davet ile etki alanlarını genişletmektedirler. Fakat bu çalışma kanunlar ile koruma altına alınmadığı takdirde etkisini uzun solukta koruyamaz ve art niyetli birinin yönetime geçmesiyle de hepten yitirilebilir.

Elbette olaylara hamaset ile bakmamalıyız. Peşin hükümlü olmamalıyız. Niyet okumalar ile bir hüküm yoluna gitmemeliyiz. Bununla beraber hepten korkulardan emin olmamalıyız.

Bu kazanım Müslümanlar için çok büyüktür. Büyük ve değerli olan şeyler çok fazla korunma hassasiyetine sahip olunmalıdır.

Sahanın değerleri elbette bu hassasiyete sahiptir fakat kayak pistinde emin adımlar ile yürüme gafletinede girilmemelidir.

Anayasa taslağı o ülkenin 50-100 yıl sonrasının kaderini belirleyecek bir şeydir. O nedenle “bizler sağ iken, bize rağmen bir şey olmaz.” rahatlığı içerisinde olunmamalıdır.

Suriye’nin değerli davetçilerine, hoca ve alimlerine ve sahada etkisi olan kardeşlerime acizane bir hatırlatmadır.

Bütün bunlara rağmen ben şunu da ifade etmek isterim ki;
Sahadaki Müslümanlar Bosna vb. yerlerden derslerini aldılar. Çünkü Bosna vb. yerlerde Müslümanların canlı örnekleri yoktu fakat hem Bosna ve hem de Afganistan’ın ilk süreci Müslümanlara ciddi bir tecrübe kazandırmıştır.
Bu nedenle ilk intifa hareketinde yaşanan tecrübeler 7 Ekim olaylarında yaşanmadı ve Müslümanlar bütün oyun ve baskılara rağmen günün galibi olarak süreci tamamladılar.
Yine aynı şekilde bütün baskılara, oyun ve propagandalara rağmen Afganistan İslam emirliği günün galibi olarak süreci tamamladı.

Bugün Suriye’deki Müslümanların içinde bulunduğu gerek iç karışıklık gerek mozaik zenginliği ve gerekse hala sona ermemiş bir savaşın olması ve diğer yanda ise harpten yorgun düşmüş bir milletin olması bazı hassas siyasetleri zorunlu kıldığına inanmaktayım.

Anayasa taslağını hazırlayacak olan kişiler ile ilgili şunu diyebilirim;
Ümmetin kalbi serinliği ve sahaya olan bağlılıklarının zedelenmemesi açısından çok yanlış bir tercihtir.
Bununla beraber oradan şeriata muhalif bir anayasanın çıkmasını beklemiyorum. Bunu bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Bu sonuca nasıl varıyorsunuz derseniz şunu diyebilirim;
Bugün yüksek lisans ya da doktora tezi veren öğrenciler çoğu zaman inanmadıkları şeyleri hocanın onayından geçmek için teze yazar ve böylece tezin onaylanmasını sağlarlar. Yani teze kendi inançları değil otoritenin baskısı etki eder.
Bu anlamda 14 yıl cihad etmiş ve şer’i bir devlet için can vermiş bir topluluğun otorite olduğu bir yerde onların inançlarına ve akidelerine ters bir anayasa yapacak değillerdir.

Dediğim gibi kanaatimiz bu yöndedir. Birileri zıddına inanıyor, inanabilir. Onlar satılık ise bizde satılığız. Onlar hain ise bizde hainiz. Yok eğer bu vasıfları kendilerine yakıştırmıyorlarsa o takdirde bize de yakıştırmamaları gerekir. Eğer ahlak veya insaf yoksunu ise zaten kendilerine her şey caizdir(!) o açıdan bir sakınca bulmuyoruz.

Abdullatif Mermer

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir