Emevilerden başlayıp Abbasilerle devam eden İslami fetihlerin ihtişamı ve onunla birlikte gelen
zenginlik, İslam devletlerinin siyasi kargaşaları, medreselerde ilim ve amelden ziyade kelam ve
felsefenin cedele dönüşmesi ferdlerin ihlasını ve toplumun ahlaki karakterini tehdit eder olmuştu.
O zamanlarda ismi olmayan “tasavvuf” müessesinin misyonunu seleften bazı zühd önderleri; bu dünyanın zevklerinden-renklerinden uzaklaşmaya ve mükafatlarından ziyade ahiretin hakikatlerine odaklanmaya davet ederek, keşmekeş hayatın meşgalelerinden daha sade bir hayata teşvik etmek için inziva, halvet, riyazeti öne çıkardılar. Günümüzde ise tasavvuf hali ve ilminin tekelciliğini yapan birçok tarikat çıkış amacı “zühd ve tezkiye” olan bu meşrebe aykırı bir hale evrilmiştir. Kurumsal ve kişisel olarak meşhur olan bu taifeler; söylem ve eylemleri itibariyle dünyanın ziynetini en çok taşıyanlar, metaya dair ihtişamı kuşananlar, siyasileri bile
birbirine düşürecek kadar siyasetle hemhal olanlar, kelam ve felsefeyi hem tasavvufun dinleştirilmesi hem de muhalifini ilzam etmede
cedele varırcasına kullananlar ve insanları saptıran olmuşlardır. Sufilerin meşreplerine
nispet ettiği “mutasavvıf” zatlar sünnete ittibasıyla, ilmi ve takvasıyla tanınan zatlardı. Cüneydi Bağdadi, Fudayl Bin İyad, Sufyan Sevri, İbrahim Ethem, Haris Muhasibi, Geylani v.s büyük zatlar şimdiki tasavvufçular gibi değillerdi. Bu büyük zatların hayatlarında şirk, hurafe, bid’at içerikli mistik bir hayat görülmemiştir.
Tam tersine Ehli Sünnet’in akidesine sadakat, sünnete azami derecede ittiba, züht ve takvayı kuşanma, mütevazı yaşama, nefsi muhasebe edip arındırma en belirgin sıfatlarıydı. Mazbut ve makbul olanları istisna edersek
daha sonra gelen cahiller, dünyalık kişiler ve zındıklar tasavvuf hareketini bozmuş, şu anda
gördüğümüz bid’at ve şirk üzere kurulmuş bir mezhep haline getirmişlerdir.
İlk ve sağlam sufilerin son halkalarından biri olan Şeyh Bûşencî diye bilinen Horasanlı bir sûfî vardır (ö.959).Ta o zamanlarda keşf ettiği bir gerçek önemlidir. “Bugün tasavvufun adı var, hakikati yok; oysa eskiden hakikati vardı, adı yoktu”
Günümüz tasavvuf meşrebi olan tarikatların kadim selefleri ile hiçbir alakası yoktur.
Bir şeyin hakikati karşıtlarının da fanatiklerinin de öznel, hissi ve hamasi algıları ve kabulleri ile bilinmez; her şahıs, düşünce, inanç, mezhep, meşrep vs toptancılık ve parçacılık yöntemiyle anlaşılmaz. Ancak ilim, adalet ve insaf ile tahkik ve tahlil edilmelidir. Tasavvuf da aslı, başlangıcı, maksadı, varyantları, temsildeki doğru ve yanlışları ile anlaşılmalıdır.
Tasavvufun merhaleleri
1) Zühd dönemi
2) Doğu mistisizmi ile etkileşim dönemi
3) Batı kelâmı ve felsefesi ile etkileşim dönemi
Sufiligin “zühd” dönemi dediğimiz bidayet evresi ismen olmasa da tasavvufun gayesi vechinden bakarsak mazbut ve makbul bir dönem.
Acem diyarından ve Hindistan coğrafyasından islamlaşmalar olunca etkileşimler oluyor.
Son merhale olan Yunan mistisizmi ile batıni ve felsefi bir karaktere bürünüyor.
Rafızi (Şii) ve Kelâmi etkiler günümüz sufilerinde emareleri görünüyor.
Rafizilikteki hurafat bizdeki sünni sufilerle oldukça örtüşüyor.
Rafizilerdeki kerbela kutsiyeti,velayet,ehli beyt, gaybet, imamet algısında olan benzerlikler gibi.
Şeyhülislam İbni Teymiye (rahimehullah) tasavvuf ehlini üç katagoride toplar.
*Üstadlar. Bu işin başında takva sünnet üzere yaşayanlar. Bunlardan hiç kimse kalmadı demektedir.
*Taklit edenler. Bu kimseler o büyük zatları taklit ederler, kendilerini onlara benzetirler ama onların o gerçek yaşantıları gibi takva, zühüt, sünnete ittiba yaşamazlar.
*Mürtezaka. Tasavvuf adı altında insanları sömürüp mallarını ve infaklarını yiyip mal yığanlar, lüks hayat sürenler.
Hasılı kelam, Tasavvuf ilmi vardır. Ama amel etmek amacıyla kadîm tasavvuf benzeri bir mevcudiyeti yoktur. Çünkü İslam ile batıl inançlar, sünnet ile bid’atler birbirine karıştırılmıştır.
İnsanların üzerinden mal yığma, devraldıkları post üzerinden makam devşirme, ittiba eden avamı hizipçilik ile fanatikleştirme, sayı çoğunluğu elde etme arzusu ile siyasilere oy deposu olmak gibi bir çok yozlaşma mevcut. Ama tasavvufun zuhur ettiği ilk dönemlerde zahid ve muvahhid kişilerin maksadı nefsin arınması, ruhun sekineti, kalbin irşadı idi. Kurumsal bir tarikat meşrebine müntesip olmamakla beraber; Müslümanlara tasavvufun amel ve emel edindiği düsturları eserler telif ederek reçete mahiyetinde sunan rabbani ulemamız olmuştur.
Abdullah İbni Mübarek- Kitabu Zühd ve Rekaik Ahmet İbn Hanbel- Kitabu Zühd
İmam Beyhaki- El Adap
İmam Buhari- Edebu’l Müfredat
İbn-i Hacer- Münebbihat
İmam Beyhâki-Kitabu Zühd
İbnu’l Cevzi- Minhacu’l Kasidin
İbn Recep el Hanbeli- İlim ve Hikmet
İbni Kayyım El Cevziyye- Medaricus Salikin
Ey kardeşim bu eserleri amelin ve emelin için
müfredat yap ki seni kalbi, nefsi, ruhi ve akli olarak bir itminan ve insicama sevk edecektir inşallah.