Tevhid Öğretmenim Ulu’l Azm peygamber;
İsmi, İbrani dilinde Avraham,
İngiliz Dilinde Abraham,
Arab Dilinde İbrahiym,
Türk Dilinde İbrahim diye şekillenmiş Adam’ın hikayesi!

“Rabbim kim ki ” deyip Yıldız, Ay ve Güneş ile bunun sancısını çekmiş, bir Örneklik ismi!

Bulunca Rabbini yeniden sordu, bu sefer ölüme dair endişelerini;
“Rabbim öldükten sonra nasıl dirileceğiz?”
Rabbi Ona; “Ne o, yoksa buna inanmadın mı? Ey Ibrahim!” dedi.
Edep ile şöyle cevap verdi; “Elbette inandım, lâkin sırf kalbim mutmain olsun diye bunu istedim Rabbim”

Sübhanallah… Bu sorgulama da neyin nesiydi?

“Yoksa buna inanmadın mı / iman etmedin mi?” sorusu imanın bizzat kendi gücüne yönelikti.

Bu soruya karşılık Hz. İbrahim’in; “Elbette iman ettim” demesi, sorgulamanın imanın kendisiyle ilgili olmadığının açık göstergesidir.

Peki sorgulanan neydi? Sorgulanan iman değil, hissiyatın madeni olan kalbin duygusal tarafının tatmin konusuydu.

Ne kadar Özledik İbrahiym’i?
Peki biz kırabildik mi Putlarımızı?
Tatmin mi kalbimiz?

Kıramıyoruz… Kalpler mutmain değil…

Modern putlarımızı İsmail’i bir teslimiyetle, mutmain olmuş bir kalple kıralım Ey Rabbi!

Ve biz…
Bize “Selam” vereceğin güne hasretiz Ya Rabbi!

Özlem ile bekliyoruz ya Rabbi!

“Selam olsun İbrahiym’e!”
“Salaam to İbrahiym!”
“Selamun ala İbrahiym!”
(Saffat/109)