YANLIŞ BİLİNEN DOĞRULAR – (1)
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yoktan var eden ve kullarına; doğruyu yanlıştan, hakkı bâtıldan ayırt edebilmesi için Nebiler ve Kitaplar gönderen ALLAH’a hamdu senalar olsun. ALLAH’ın izniyle bâtılı yok eden, yanlışları silip doğruları öğreten Efendimiz Muhammed aleyhisselâm’aâline ve ashabına salât ve selâm olsun.
Rabbimiz azze ve celle, yüce kitabımız Kur’ân-i Hakîm’in ilk nazil olan ayetlerinde buyuruyor ki ; ”O, insana bilmediklerini öğretendir”[1]
İnsan dünyaya geldiği vakit, sünnetullah gereği hiçbir şey bilmez ve tüm ihtiyaçlarında anne-babasına muhtaç bir şekilde yaratılmıştır. İlk insan ve ilk peygamber olan Âdem aleyhisselamda yaratıldığı vakit Rabbimiz ona eşyaların ismini ve sâir şeyleri öğretmiştir. Nebiler, insanlar arasından seçilmiş ve ALLAH azze ve celleile insanlar arasında köprü vazifesi görmüşlerdir. Yani, ALLAH’ın yeryüzünde nasıl bir kulluk istediğinden tutun da toplum olarak nasıl yaşamamız gerektiğini, iaşemizi nasıl karşılayacağımızı bizlere öğretmiştir. Hatta ve hatta çiftçilik, çobanlık, inşaat vb meslekleri dahi Nebiler üzerinden insanlara öğretmiştir. Zâriyat 56. âyet ile sabit olan yaratılış gayemizi nasıl gerçekleştireceğimizi de Nebiler ve Kitaplar aracılığıyla bizlere bildirmiştir. Bunun son halkası ve mührü de Hatemu’l Enbiya Muhammed aleyhisselamve O’nunla gönderilmiş olan Kur’ân’ımızdır. Bütün hayatını buna uyaranlar kurtuluş ve müjde âyetlerine mazhar olarak bu dünyadan göçüp gittiler. -ALLAH onlardan razı olsun.-Selef-i Salihin, Kurân’ ve Sünneti bizden daha iyi okuyup, anlayıp, amel ettiler. Lakin onlardan sonra iş öyle bir raddeye vardı ki; Rasûlullâh aleyhisselamınsahabeye bıraktığı İslâm ile günümüz Müslümanlarının tasavvurundaki ve hayatındaki İslâm arasında birçok yanlışların olduğunu görmekteyiz. Biz de bu yazımızda toplum arasında yaygın olan bu tür ”Yanlış bilinen doğrular”a değinmeye çalışacağız. Rabbimizden muvaffakiyet dileriz.
1- DİNDE ZORLAMA YOKTUR!
Bugün bu cümleyi birçok Müslümandan duymuşuzdur ki bu gayet normaldir. Çünkü bu söz bir ayettir ve Müslümanlardan duymak şaşılmayacak bir durumdur. Fakat asıl şaşılacak ve yanlış olan şey, Müslümanım diyenlerin bu ayeti, yapmakla mükellef oldukları farz amellerin terkine delil olarak göstermeleridir. Yani bir Müslüman farz olan bir ameli terk ettiğinde kendisine nasihat veya tebliğde bulunulduğunda ”Dinde zorlama yoktur kardeşim!” diyerek işin içinden çıkmaya çalıştığına pek çok kez şahit olmuşuzdur maalesef. El-Hakk doğrudur. Dinde zorlama yoktur, fakat kimler için dinde zorlama yoktur? Bahse konu olan ayet Bakara suresinin 256. ayetidir ki Rabbimiz ”Lâ ikrâhe fi’d-dîn – Dinde zorlama yoktur.” buyurmaktadır. Peki bu ayette asıl anlatılmak istenen nedir? Bu ayet ile ilgili Ehli Sünnetin görüşü şudur: Müslüman olmayan bir kişi; kılıç, silah,tehdit vb cebri yollarla Müslüman olmaya zorlanamaz ve o kişi dininde özgür bırakılır. Ama Mü’min olmayı kabul ederse bununla beraber İslâm’ın farzlarını yapmak, haramlarından da uzak durmakla mükellef olur. Aksi halde -İslâm’ın hakim olduğu bir beldede ise- olayın cinsine göre değişen bazı yaptırımlara tabi tutulur. Örneğin; bir kişi iffetli Müslüman bir kadına zina suçu isnad eder de bu iddiasını en az dört şahit ile ispatlayamazsa bu kişiye toplum önünde 80 sopalık had cezası uygulanır. Bunun gibi diğer farzların terki ve haramlarda da yaptırımlar mevcuttur ki toplumun ifsadının önüne geçmek için bu elzemdir. Velhasıl kelam; gayrimüslimler için İslâm’a girmede zorlama yoktur fakat Müslüman birinin de gayrimüslim gibi yaşama lüksü yoktur. Çünkü aziz, mübarek ve pak dinimiz İslâm, kendi mensuplarının dünya ve ahiret hayatındaki kaosların önüne geçer ve onları ateşten kurtarmak ister. Bizi Müslümanlardan kılan ALLAH’a hamdolsun.
2- YA TAM KILARIM YA DA HİÇ KILMAM!
Birçok kişide rastladığımız doğru bilinen yanlışlardan birisi de namaz ile ilgili olan ” ya tam kılarım ya hiç kılmam” algısıdır ki bunun şeytanın bir aldatmacası olduğundan zerre şüphe yoktur. Birçok kardeşimizle namazla ilgili konuştuğumuzda ve söz, ”Neden namaza başlamıyorsun?”kısmına geldiğinde çoğunlukla, ”Namaza başlayacağım ama tekrar bırakırım diye korktuğum için başlamıyorum. Başlayıp bırakacağıma hiç kılmam daha iyi.”bahanesiyle karşılaşıyoruz. Cevaben ”Neden bırakasın ki? Hem tekrar bırakmak için başlamıyorsun ki. Velev ki başlayıp sonra -ALLAH muhafaza- tekrar bıraktığını varsayalım. Bu, namaza başlamamak için geçerli bir sebep mi?” diye sorduğumuzda da ilmi bir dayanağı olmayan şu cevabı alırız çoğu zaman: ”Bilmiyorum ama iyi bir şey değil. Çünkü namaza başlayıp bırakmak çok büyük bir günah”Böyle diyen kardeşlerimize şu düşündürücü cevabı vermek isabetli olacaktır eminim: “Namaza başlayıp terk etmek ne kadar günah olsa da hiç kılmamak kadar günah değildir.” Çünkü namaz üzerimize bir borçtur ve kıldığımız kadar borcumuzdan düşmektedir.
3- HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN ASILIR!
”Emri bi’l ma’ruf nehy-i ani’l munker” gibi toplumu ıslah eden bir muessesesi olan aziz dinimizle alakası olmayan bu yanlış algı da maalesef toplumumuza yerleşmiştir. Halbuki iyiliği emreden, kötülükten de nehyeden nice ayet ve hadis-i şerif mevcut iken Müslümanlar nasıl olur da böyle bir ahlaka sahip olurlar. Nasıl olur da etrafında olup bitenlere karşı bananeci olabilirler. Dünyanın tâ diğer ucundaki zalim ve müfsidleri ıslah etmek, mazlumları da zulümden kurtarmak için ordularını seferber eden bir Peygamberin ve Râşid Halifelerin yolundan gidenler bu sözü dillerine dolayabilirler mi hiç? Rabbimiz azze ve celleşöyle buyurmaktadır: ”Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten nehyeden bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”[2]
Rasûlullâh aleyhisselamise şöyle buyurmuştur: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu, imanın en zayıf derecesidir.”[3]
Bu konuyla ilgili olarak da Behlül Dana’nın ”Her koyun kendi bacağından asılır” adlı menkıbesini okumanızı tavsiye ederim.
4-ÇALIŞMAK DA BİR İBADET DEĞİL Mİ!
Doğru bilinen bu yanlış da yine farz olan amellerin terkinde kendini savunmak için sıkça kullanılan bir sözdür. Müslümanım diyen birçok kardeşimizin kılmadığı namaza, tutmadığı oruca hadisten süzülen bu hikmetli sözü mazeret ettiğine şahit olmaktayız maalesef. Evet doğrudur, çalışmak da bir ibadettir. Lakin 2 şart ile;
a-ALLAH’a olan kulluğunu daha iyi yapabilmek için.
b-Ailesinin geçimini sağlamak, kimseye muhtaç olmamak için ve bunları helal yoldan kazanmak için çalışmak ibadettir ALLAH’ın izniyle. Farz amelleri terk etmek suretiyle ALLAH’a asi olunarak yapılan çalışma ibadet değildir, olamaz da. Çünkü ibadetlerde ALLAH’ın rızası esastır.
5- ALLAH, ”NEFSİNİZE ZULMETMEYİN” DEMİYOR MU!
Gayrimüslim ülkelerin birisinde bir dönem üniversite okumak için bulunduğum sırada Türkiye’den gelen öğrencilerden birisiyle bir cafede yemek yiyeceğimiz esnada bu öğrenci arkadaşımın etli yemek istemesi üzerine ”Etlerin nasıl kesildiğini bilmiyoruz ve burası Müslüman bir ülke değil. Bence et yerine başka bir şey ye, %100 haram diyemesek de haram olma ihtimali yüksek ve şüpheli bir durum bu.” dedim.
Arkadaşım ise bana şu cevabı verdi: – ”Ama benim canım et yemek istiyor. Hem ALLAH da Kur’ân’da, ”Nefsinize zulmetmeyin” diye buyurmuyor mu? Ben bu cevap üzerine ”fakat bu senin anladığın manadaki zulüm değil” dedikten sonra susmayı tercih ettim. Evet, doğru söylüyordu, Kur’ân’da böyle bir ayet vardı lakin bu ayetteki, nefse zulümden kasıt, nefsin her istediğini yerine getirmek değil bilakis onu haramlara ve şirke koymak suretiyle zulmetmemektir. Çünkü nefse zulmetmek demek, nefsi; haramlara, şirke, küfre ve nifaka sürüklemek demektir. Hatırlayalım ki Adem ve Havva -aleyhumesselâm-yasak meyveden yedikten sonra ve cezalandırıldıklarından sonra tevbe mahiyetindeki dualarında şöyle demişlerdi: ”Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik.Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz.”[4]
Gelin zulmün ne olduğunu bir de Lokmân aleyhisselâm’dandinleyelim.
-Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: ”Yavrum! ALLAH’a şirk koşma. Şüphesiz ki şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.”[5]
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere Kur’ân’da geçen ‘nefse zulüm’ kavramı nefse her istediğini vermek değildir ve cennet için yaratılmış bir bedeni, masiyetlerle cehenneme atmaktır zulüm…
6- KADERİM/KISMETİM BAĞLANMIŞ!
Toplumumuzda yaygın olan batıl sözlerden birisi de ”kaderim bağlanmış” veya “kısmetimi bağlamışlar.” sözüdür. Evliliği biraz geciken genç kardeşlerimizin veya ailelerinin bu sözü söylediklerine çokça şahit olmuşuzdur. Veya işleri biraz ters giden kardeşlerimizin, durumlarından dert yandıktan sonra ”kısmetim bağlanmış.” sözüyle kendilerini teselli ettiklerini görürüz. Bu, İslâm’ın akidesine muhalif bir sözdür. Zira Mü’min demek; kaza,kader,rızk ve evlilik gibi konuların ALLAH’ın kudretinde olduğuna iman etmiş kişi demektir.
Bu konuyla ilgili olarak son sözümüz şudur: ”ALLAH’ın yazdığını kim bağlayabilir?”
Yanlışlar bizden, doğrular ise ALLAH’tandır.
Ve’l Hamdulillehi Rabbi’l Âlemin.
Muhammed Sabri ALTUN
[1]Alak, 5.
[2]Âli İmran, 104.
[3]Müslim, Îmân 78.
[4]A’raf 23
[5]Lokmân, 13.
ALLAHHÜMME amin
Çok güzel bir anlatım ve çok açıkça açıklanmış ayetler Allah sizden razı olsun inşallah
Ecmain, kardeşim.