Zannın Gölgesinde Komplo Teorileri?

7 Ekim’de Müslümanlar başka bir sabaha uyandı. Yüz yıldır tokat yiyen çocuklar bir yumrukla yediği bütün tokatların acısını çıkarmıştı. Şımarık İsrail Terör yapısının beynine bir yumruk indirmişti. 

Dünyanın yaramaz ama dokulmaz terör devletinin bu yediği şamar dünyanın mazlumları tarafından olumlu karşılanırken diğer yanda Dünya birleştirilmiş kafirler devleti ve onların işbirlikçisi olan kukla devletler tarafından şaşkınlık ve rahatsızlıkla karşılandı.

Kimi şaşkınlık ve rahatsızlığını Gazze’ye yapılacak saldırıyı perde ederek “Şimdi İsrail Gazze’de katliam yapacak, iyi mi oldu?” gibi bir refleks ile dile getirdi. Kimileri de bu tokadı atan Hamas teröristtir diyerek açıktan ilan etti.

Doğal olarak bir olay yaşandığında herkes içindekini dışa vurur ne olduğunu, neye hizmet ettiğini bir şekilde ifade eder. Bu devletler bağlamında böyledir, fertler bağlamında da.

Bir de satılmış kalemler vardır, hem İslami cenahtan ve hem de diğer kesimlerden ve bir de satılmış medya kanalları, kişilikleri ve kanaat önderleri…

Onlarda elindeki argümanları kırpıp, biçip kafa karıştırırlar. Kimisi verdiği fetva ile kimisi de verdiği haberin dili ve şekli ile yaşadıkları toprağın hain yöneticilerine sevimli görünmeye çalıştılar. Kimi ise aleni ve açıktan Terör Devleti olan İsrail’i destekledi ve bunu çok açık ve sarih ifadeler ile ortaya koydu.

Bir de duygusal olan bir topluluk vardı. Duyguları devreye girdi ve yanan yürekleri ile dokunabildikleri bütün tuşlara dokunup Gazze’nin ve mazlumların yanında olduğunu ifade ettiler. Hatta hiç beklenmeyen kimselerden bile böyle güzel refleksler görülebildi.

Yani vicdanlar, vicdanlı insanlar ve ruhları satılmış olanlar kendilerini ifşa etmekten geri durmadı. Herkes bir şekilde içindeki inancı da nifakı da dışa vurdu ve ortaya çıkardı.

Bu tepkiler tamamen normaldi ve olması gerekendi.

Komplo Teorisyenleri ve Gazze

Bu normal tepkilerin yanında normal olmayan bir şey vardı. Her olayda anormalliklerini kullanan ve hatta “uyuşturucu oturumunda bir fırt da ben çekebilir miyim?” modunda hazır bekleyen bir grup vardı. 

Bunlar ise zekâları kendilerine ağır gelmiş, güç zehirlenmesi gibi zeka zehirlenmesine tutulmuş bir kesimdi. Bu grup yeni bir mezhep, yeni bir ekol olarak kategorilendirilebilir. Müslümanların bunları ve bunlardan etkilenmiş olanları tesbit etmesi elzem olan bir durumdur. Çünkü en çok kafa karıştırıp sürekli sisli hava oluşturan bunlardır. Birbirinden habersiz olarak çalışan bu grup Komplo Teorisyenleri Mezhebi grubudur.

Çünkü aynen şizofrenlerin kendi kafalarında bir dünya kurup, o dünyaya inanmaları gibi bunlarda kendi kurgularına inanır ve dışardan gelen her itirazı kendisinin idrak ettiği hususu fark edememek, anlayamamak, kendi seviyelerinin altında yorumlama kabiliyetsizliği olarak yorumlarlar. Bu nedenle nasihat de bunlara fayda etmez. 

Bu nedenle bu akım asrımızın bir musibetidir. Çünkü komplo teorileri zekanın zehirlenmesi sonucu insanın elde ettiği verileri kullanarak bazı kurguları kendi kafasında zan ile oluşturması ve sonra kendi kurgusuna gizlenmiş bir gerçek olarak inanmasıdır. Bu ise bir işe zan ile başlayıp zan ile sonlandırmaktır. Zan ise her ne kadar sebep olan etkenler var olsa da ve bu etkenler o kişinin aklı ve zihnine göre çok mantıklı ve yerinde olsa da nihayetinde zandır. Bunların ise şüphe anlamında bir karşılığı olsa da ilimden bir anlam ifade etmez.

Zan Nedir?

Zan kişinin tahmini yaklaşımıdır. Tahminen elde ettiği bir bilgiye dayanarak elde ettiği bir kanaattir.

Evet, bazı hususlarda zan edebiliriz. Bazı hususlar bizim kafamızda bazı kanaatlerin hasıl olmasına sebep olabilir. Bunun sonucu bizi bazı zanlara iletebilir. Problem aklın zan etmesi değil aksine zan ile amel etmesidir. Çünkü kişinin zannı herhangi bir kişi hakkında kanaat etme hakkı vermez. En fazla kendisinde oluşan bu zan ile ihtiyat yapabilir ama hüküm icra edemez bu haramdır.

Bir Müslüman söyledi, bu zan mıdır? Evet zandır. Bazen gözün gördüğü gerçek olamazken duyduğu nasıl zan olmaz ki?

Bir insan bir insana kızmış olabilir, o nedenle ona iftira atabilir. Onun hakkında elde ettiği yalan bir bilgiyi kendi şahitliği ile sunabilir.  Bunlar olası şeyler mi evet olası şeylerdir. O zaman bize bir kişinin bilgi getirmesi kesin bilgi ifade etmez. Bu nedenle اِنْ جَٓاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُٓوا  “Bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın.” dedi rabbimiz değil mi?

O zaman anlıyoruz ki bir kişi tarafından gelen bilgi kat’i değil, zanni bir bilgidir. İtibar edilmez. Sahabe gibi çocuğuna şakayla bile yalan söylemeyi haram gören bir topluma böyle ise, en ufak kaçamaklarda yalan söylemeyi meşru gören bu toplumda nasıl olur varın siz düşünün. O nedenle Rabbimiz;

اجْتَنِبُوا كَثٖيراً مِنَ الظَّنِّؗ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ “Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır.” Diye emir buyurdu. Zan çoğunlukla içinde yalan barındırır, iftira barındırır. Bu nedenle çokça zan sahibi olmak kişiyi bozuk karakter sahibi bir fasık yapar. 

Bu ayet ne üzerine inmişti hatırlayınız? Sahabe iftira atmamıştı. Sadece kendisinde olan bir bilgi ile bazı kaygıları oluştu bunlar da zan ile hüküm vermeye dönüştü. Bu zannı nerede ise bir kavmin kanının akmasına sebep olmuştu. 

Bu nedenle zan ile hüküm vermek haramdır. Yalan söylemeyi ateşe atılmak gibi hissetmeyen ve yeri geldiğinde çerez gibi tüketen birinin getirdiği bilgi de hem zan hem de yalan olarak değerlendirilmelidir.

Bu nedenle hem haber getiren adil olacak, hem de bu zan için açık, sarih bir karine olacaktır. Aksi durumda taşımak da, dinlemek de haramdır.

Açık ve sarih demek sizin bir arkadaşınızın, dostunuzun bir bilgi getirmesi değildir. Eğer dostu bir Müslüman hakkında hele bir topluluk hakkında bir bilgi getirdiğinde ne denmeliydi?

وَقَالُوا هٰذَٓا اِفْكٌ مُب۪ينٌ “Bu apaçık bir iftiradır demeleri gerekmez miydi? buyruğunca bu bir iftiradır demeleri gerekiyordu. Bu ayet bir azarlamadır. Nasıl olur da bir Müslüman hakkında gelen bir söze hemen inandın. Sen yapar mıydın bunu, yapmaz idiysen bunu başka bir Müslüman hakkında nasıl düşünürsün?

İftiracılar ve bunların yoluna uyanlar hep olmuştur. 

Abdullah Azzam, Ürdün Üniversitesinin avlusunda yaşanan şöyle bir anektoda yer verir;

Bir ağacın altında gençler konuşurken biri der ki; Seyyid Kutup düşündüğünüz gibi biri değildir. ben kendim onun eşini ve kızını başı açık ve giyimi münasip olmayan bir şekilde Kahire sokaklarında gezerken gördüm. İhvandan olan bir genç ona der ki;

Sen bu durumu kendi gözlerin ile gördün mü? o da evet der. İhvandan olan genç ayağa kalkar ve der ki; Şahid olun müslümanlar bu adam yalancıdır. Çünkü Seyyid Kutup hiç evlenmemiştir.

Diğer bir örnek ise, Mehmet Alagaş’ın yaşadığı şu olaydır. 

Der ki Alagaş; Biz insan dergisini kapatma kararı aldık ve nihayetinde kapattık. Daha sonra bir yalan haber yayılmaya başlandı. Duyduk ki, İnsan Dergisi’ni biz maddi anlaşmazlıklar sebebiyle yürütememişiz ve Said Hakim ile benim aramda bir problem çıkmış maddi olarak sorunlar yaşamışız ve yürütemeyince de kapatmışız. 

Bu haberi yayanları sordum, Buhari olsa bu adamlardan hadis alır diye düşündüğüm adamlar bu yalanı ağzında dolaştırıyor ve insanlara aktarıyorlar. Bilenler gülüp geçiyor ama bilmeyen “acaba” diyerek sorgulama yoluna gidiyor. İşin hakikati ise benim dergide müstehar isim olarak kullandığım Said Hakim diye biri yoktur. Yani Said Hakim de benim Mehmet Alagaş da benim.

Bu trajikomik durum ne yazık ki ümmetin her parçasında farklı yönleri ile varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Şunu iyi bilin ki komplo teorileri genelde kişinin kendisine güvenmesi veya nefsine uyması ile ortaya çıkıyor. Kendini kimsenin düşünemediği, kimsenin göremediği yerleri görmüş olmakla tatmin etmekte ve karalama yapacağı yer ile ilgili kalbinde bir sıkıntı varsa bu şekilde nefisini de tatmin etmek için duyduğu ve gördüğü hiç bireye farklı bir ihtimal vermek istemez ve ona kanaat eder ve bu kanaatine insanları davet eder. 

Dikkat edin kardeşim, kişinin elinde bir olay ile ilgili birkaç karine olması kişiyi zannetmek hususunda haklı kılmaz. Eğer hakkında konuştuğumuz kişi bir fasık değilse, günahı aşikar olarak işleyen ve açıktan işlemekten bir sakınma hissetmeyen biriyse onun hakkında yapılacak konuşma değerlendirilebilir lakin böyle değilse elindeki karine hiç kimseyi zan etmekte de zan ile amel etmekte de haklı kılmaz. Bu durumda bile İmam Nevevi seni fasık olarak tanımlayacaktır. Çünkü aleni işlediğin bu amel ona göre açık bir haramdır.

İbni Hacer el-Heytemi; Kişinin zan ile elde ettiği zararın içki ve zina ile elde edeceği zarardan daha büyük olduğunu söylüyor. Çünkü zina ve içki kişi tevbesiyle geçebilecek iken bir Müslüman hakkında beslediği zan ve insanların da zan etmesine sebep olmak, kişinin kişisel tevbesi ile geçmez aksine bununla Allah’ın huzuruna çıkar. 

Diğer husus ise bu kendi bünyesinde bir karakter bozulması olması hasebiyle zina ve içkiden daha tehlikelidir. İçki ve zina büyük günahlardan olsa da karaktersizlik ve şahsiyetsizlik büyük günahtan daha aşağılık bir durumdur. Çünkü zan kesin bir bilgi değildir aksine ihtimal barındıran bir kanaattir.

Zanna ne sebep olur?

Zanna sebep olan iki husus vardır. Birincisi kişinin kendi aklını mükemmel görmesidir. Kendi aklına güvenir, kendince kaynak kabul ettiği olay ya da kişiye güvenir bu nedenle zan eder ve zannına da güvenir. Hata etme, yanılma ihtimali vermez. 

Bu günah ise akabinde وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضاًؕ “Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.)” Bu ayette geçen bu yasakları da çiğnemeyi ardında getirir. 

İkinci husus ise kişinin kendini beğenmesi ve kibridir. Kibirli olan insanın en temel özelliği kendi kanaati dışında gelen bilgi her ne şekilde ve kim tarafından gelirse gelsin bunlara itibar etmemesi ve bunları ret etmesidir.

Çünkü kendince bu konu açık diyerek bir savunma yapacak ve vicdanını rahatlatmaya çalışacaktır. Ona göre çok açık bir karine olduğu için zan etmek de, gıybet etmek de, iftira atmak da normal bir durum olacaktır. Vicdani rahatsızlık da vermeyecektir. 

 Peki Salih kulun Musa a.s ile çıktığı yolda kendilerine iyilik yapan gemicinin gemisini delmek açık bir karine değil midir? Musa a.s bu açık karineden dolayı itiraz etmedi mi? Sonra ne oldu aksi bir mana ve aleyhte değil lehte olan bir hakikat ortaya çıktı değil mi? 

Ya bizim kendimizce çok açık gördüğümüz bu durum düşündüğümüz gibi bir durum değilse ve Salih kul kıssasındaki gibi bizim açık zannettiğimiz ama işin aslının hiçte bildiğimiz gibi olmadığı bir durumsa? Bunun günah ve sorumluluğunu alabilecek misiniz?

İşte kardeşim, komplo teorisi bir bakıma zan teorisidir. Zan üzerine çıkılan yol, varılan kanaat ise zanni bir bilgidir. Bizlerin böyle bir yolla yapacağı konuşma, açıklama caiz değildir. Alah katında bizleri sorumlu yapar.

Bugün Hamas ile ilgili yapılan açıklamalar, ithamlar vs hepsinin bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir. Onların İran’a teşekkür etmesi ya da bazı siyasi açıklamalar yapmaları onların stratejik anlamda siyasi aldıkları kararlar ile ilişkilidir. Bu nedenle yarın bizi zor durumda bırakacak olan açıklama ve yorumlardan kesinlikle sakınmamız gerekecektir. 

Abdullatif Mermer

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir