Sende Sevdiklerinle İmtihan Oldun mu?
Biz, “Musibet, imtihan” dendiği zaman; sadece düşmanımız tarafından korkutulmayı, hapsedilmeyi, eziyet görülmeyi, öldürülmeyi ya da başımıza gelecek bir felaket zannediyoruz.
Hâlbuki bizler en yakınımızdakilerle her an her saniye imtihan oluyoruz, bunun farkında değiliz.
Bizler zalimlerle belki hiç karşı karşıya gelmeyecek, imtihan olmayacağız.
Ya da bir savaş alanında müstekbirlerle imtihan olmayacağız.
Bir zalim tarafından zulme uğramayacak, canımıza belki de kast edilmeyecek.
Fakat çoğu zaman en büyük imtihan, yanımızda burnumuzun direğini sızlatacak, ruhumuzu sıkacak ama biz imtihanım şiddetinin farkında bile olmayacağız…
Salih bir erkek serkeş ya da asi bir kadınla. Saliha bir kadın, Allah’tan korkmaz, tefeci, zalim bir adamla…
Rabbanî, hikmetli bir genç, insanlara zulm eden şuursuz bir anne, baba, ya da kardeşle imtihan oluyordur ama imtihanın şiddetinin farkında değildir.
Bu böyle basit bir imtihan değil.
Biz bu imtihanları görmezden gelip, kaçıp, gözümüzü uzaklara değil, en yakınlarımızla olan imtihanların hikmetini düşünelim.
Ve bu imtihanların zorluklarını rabbanî method ile aşıp, izale edebilmek için gerekli ilme vâkıf olalım.
Nedir o rabbanî method?
Kuran ilmine vâkıf olanlar! Dikkat edin;
Her bir peygamber en yakınları ile ağır imtihanlar yaşamıştır.
Peygamberler davaları uğrunda çok sıkıntılar yaşadılar ama onların belini büken en büyük yük, evlerinin içindeki eş, anne, baba, evlât, ya da kardeşleri, yani en yakınları oldu.
Adem (as) gibi…
İnsanlığın ilk peygamberi,
İnsanlığın atası! Kan emici bir evlât ile imtihan oldu!
Hemen sonra Hz. Nuh…
İnsanlık Allah’tan uzaklaşıp, putlara tapmaya başlayınca, Allah azza wa cella o kavmin içinden Nuh (as)’ mı, 9 değil, 90 değil, tam 950 yıl o kavimle imtihan etti.
Hangi kapıyı çaldıysa, geri çevrildi, insanlar hakaret etti…
Suyun olmadığı bir yerde, gemiyi götürmesi ile imtihan oldu…
Allah azza wa cella dedi; “Ey Nuh!
Bir gemi inşa et!”
Sorgusuz emri yerine getirmişti.
Bu müşrik ve zorbalar için alay konusu haline gelmişti. “Ey Nuh! O yanındaki sefihlerle(haşa) bu akılsızlarla bu gemiyi nerede yürüteceksin?”
Nuh (as) bu sözlerle alay edilmişti!
Nuh (as) üzülmüştü.
Çünkü Nuh (as) Allah’ın gökten suyu sağanak bırakacağını, yerden suyu fışkırtacağını bilmiyordu.
Allah azza wa cella; “Ey Nuh! Yap!” dedi ve Nuh buna uydu imtihanın bir parçası haline geldi kendi kavmi.
Ammaa…
Nuh (as)’ı yıkan o kâfirlerin alaycı sözleri değil, kapatılan kapılar değil! Nuh (as)’ ı evinin içerisinde çıkan kâfir evlât yıkmıştı.
Hani şu dalgaların yuttuğu evlât, Nuh (as)’ı yıkmıştı.
Hz. Nuh (as), oğlunun kâfir olarak ölmesine razı olamıyordu. Oğluna son sözleri şu olmuştu;
“Oğlum! Bugün iman ve itaatlarıyla Allah’ın rahmet ve merhametine mazhar olanlardan başkası için kurtuluş yoktur.” (Hud, 42)
“Ey baba! Sen ne yaparsan Yap! Nasıl mücadele edersen, et… Ben dağın zirvesine çıkıp, senin rabbinden kurtulacağım” diyen evlât Nuh (as)’ı yıkmıştı.
Hüzünlenmişti. Evlât ya, ciğer acısı çekmişti.
Lut (as)…
Eşcinsellerin olduğu, erkeklerin kadınlardan uzaklaşıp, birbirinize yaklaştığı bir topluma Allah azza wa cella Lut (as)’ı peygamber olarak gönderdi.
Bu çok zor bir imtihan, meşakkatli bir imtihandır.
Düşünün!
Yürüdüğünüz yolda, metro da, vagonda bir grup eşcinsel görüyor, onlarla yolculuk yapmaktan bile hâya ediyor, karşılaşmaktan imtina ediyor, yolunuzu değiştiriyor, göz göze gelmekten tiksiniyor, aman ha olur ya bir soru sorar diye ondan kaçıyorsunuz.
Allah azza wa cella Lut (as)’ı eşcinsellerin bulunduğu ortamın içine yolladı ve peygamberlik görevini de yükledi!
Ama tüm bunların ötesinde, onun belini büken daha zorlu imtihanı; eşiydi!
Düşünün yine!
Çarşı da, pazarda, sokakta, her türlü yerde bu insanların bu kem ve düşman gözleri ile karşı karşıya kalacaksınız. Size kötü gözlerle bakacaklar.
“Ey Lut! Bizimle uğraşmaktan vazgeç, git dinini dağlara, taşlara, kuşlara anlat. Bizim zevklerimize karışma!”
Diyecekler.
Sizce Lut ( as) ne istedi? Ne arzuladı böylesi bir imtihan karşısında?
Düşünün, herkes sizi yalanlıyor!
Eve koşup, kapınızı açtığınızda sizi teskin edecek, teselli verecek Saliha bir kadın arzulardınız değil mi?
Lut (as) da kavmi ona eziyet ettiğinde, cefa yüklediğinde, eve vardığında eşi kapısını açsın ve onu teselli etsin istedi. Lut (as) mütebbessim bir çehreye sahip, Saliha bir kadını arzuladı.
Ve kavminin ona yaptıklarını anlattığında, karısı ona; “Korkma! Çekinme!” diyerek kocasının sırtını sıvazlayacak;
“Senin alemlerin Rabbi gibi bir İlâhın var! O senin yardımcındır, Nusret’ini sağanak sağanak sana yağdıracak, seni bu kavimden koruyacak. Sen üzülme, sen pes etme, Ey Lut!”
diyecek bir kadının sözlerine ihtiyacı vardı Lut (as)’’ın.
Yalnız Lut (as) kapıyı çaldığında, kapıyı açan kadın bizzat kâfir, Lut (as)’a ihanet eden, asi bir kadındı…
Ne kadar ağır bir imtihan değil mi?
İbrahim (as)’a gelelim…
En çok ağlayarak okuduğum, “Tevhid öğretmenim” adını kendisine yakıştırdığım Hz Ibrahim…
O putperest, ateşperest, aya, yıldızlara, güneşe tapan, gölgelere tapan, hayvanlara tapan bir kavme peygamber olarak gönderildi. Davetçi olarak gönderildi.
Zor bir imtihan.
Ama daha zoru nedir biliyor musunuz?
Kendisi putları yıkmak ve yok etmek için mücadele ederken, evinin içerisinde bir adam vardı,
Putları inşaa ediyordu…
İbrahim putları yıkmaya çalışıyordu. Evinin içindeki adam da putları tamir ediyordu.
İbrahim (as) Nemrut ve Nemrut zihniyetine ve otoritelerine meydan okuyordu.
Onlara savaş açmıştı. Evinin içerisinde ki adam ise Nemrut ve zihniyetine yaranmaya çalışıyordu. Onların Otorite ve gölgesinde izzet ve şerefi arıyordu!
O adam kim peki?
İbrahim (a.s)’ın babası Azer’di.
O bir Peygamber babası!
Baba ile imtihan olan bir peygamber.
Ne kadar acı bir imtihan değil mi?
Hz Yusuf…
Bir peygamberin oğlu olmak gibi büyük bir şerefe nail olan Hz. Yusuf.
Ama bir taraftan da hain, hased sahibi kardeşlerle imtihan olan bir peygamber.
Üstelik bu hasedin zirvesi kendisini ortadan kaldırmak için teşebbüs de bulunan öz kardeşlerle imtihan olan bir peygamberdir Yusuf as…
Tüm bu yüreği sıkan, ciğeri yakan imtihanlar karşısında tüm peygamberler sabır ve tevekkül gösterdiler.
Onların üzerinde ki en büyük yük zalimlerin zulmü değil, evlerinin içindeki en yakınlarıydı.
Peygamberler en yakınları ile imtihan olurken, bizler; “Babama şunu anlatamıyorum, anneme söz geçiremiyorum, çocuğuma şunu yaptıramıyor, namaz kaldıramıyorum. Eşim beni dinlemiyor!” söylemlerinden vazgeçelim ve biz peygamberler gibi davamızda sebat edelim.
Onlara da dua edelim kendimizi helak etmeyelim. Sonuçlarına da varsın onlar katlansınlar bunca davetimizden sonra.
Ve Biz tüm bu peygamberlerin varisleriysek,
Aynı imtihanlarla sınanmayacağız, sanmayalım…
Dicle Şafak