Adam Olmak

İnsanlık tarihi boyunca hayatın önemli tecrübeleri vecize haline getirilerek sonraki nesillere aktarılmış ve onlar için birer sosyo-kültürel prensip haline getirilmiştir. Hayatın gerçekliğinden süzülüp gelen bu vecizeler, her toplumun kendi tecrübelerini taşır ve farklı isimlerle nitelendirilir. Örneğin Kürt toplumunda gotinê pêşiyan denmiştir bu vecizelere. Arap toplumu içerisinde darb-ı mesel, Türk toplumunda atasözü olarak isim bulmuştur. Hayat tecrübesi açısından ciddi öneme sahip olan bu vecizeler, sosyal, kültürel ve aynı zamanda edebi açıdan kıymeti yüksek birer toplumsal miras olarak nesilden nesile aktarılmıştır.

Günümüzde eğitimin yaygınlaşmasıyla çoğu zaman kişinin adam olma seviyesi, aldığı eğitim düzeyi ile ölçülür oldu. Örneğin ilköğrenim düzeyi ile yetinmiş birisi, üniversite bitirmiş birisine kıyasla epey geride algılanır. Kişinin aldığı diploma, aynı zamanda onun adam olma seviyesini de gösterir oldu. Dahası, çağdaş anlamda eğitim seviyesi yükselen kişi, kendini daha alt eğitim düzeyindeki insanlardan, en azından bilgi ve bilinç açısından daha üstün bir konumda görür. Politik analizlerden, bilim diye ileri sürülen verilere kadar hemen her açıdan kendini daha yetkin sanır.  

Bu eğitim düzeyi sosyal bir mevki veya makam ile sonuçlandığı zaman, elde edilen makam ve mevkinin toplumsal itibarına göre adam olma seviyesi de daha yüksek oluyor. Başta seküler bir yaşam tarzı benimseyen bireyler olmak üzere, dünyevileşmenin son derece yaygınlaştığı bu materyalist çağda, söz konusu algı hemen her kesimde mevcuttur maalesef.

İşte adam olma düzeyinin, kişinin eline tutuşturulmuş kartonlar ve verilen mevkilerle ölçüldüğü bu zamanda, mevzu buradan her açıldığında, dedemin -Rabbim kendisine rahmet etsin inşallah- münasebete binaen ara sıra anlattığı bir sosyo-kültürel vecize gelir. Kendisi bu hayat vecizlerini iyi bilir ve yerine de iyi oturturdu. Bir hayat tecrübesi olan bu vecizeye göre adamın birisi, davranış ve karakterini iyi tahlil ettiği oğluna; sen adam olmazsın dermiş. Adam olmayı bugünkü anlayışta olduğu gibi eğitim düzeyi ve dünyevi makam olarak algılayan oğlu, evi terk edip gider ve uzun yıllar kendisinden haber alınamaz.

Oğlu bu süre içerisinde okullarda okur, çabalar ve nihayetinde kaymakam olup kendi ilçesine tayin edilir. Bir gün köyüne iki asker göndererek gidin falanca adamı alın gelin der. Ulaşım ve vasıta imkânlarının kısıtlı olduğu o günün koşullarında askerler köye gider, kaymakamın söylediği adamın evini sorup bulur ve yaya olarak alıp ilçeye getirerek kaymakamın huzuruna çıkarırlar. Kaymakam sorar, beni tanıyor musun diye, yaşı ilerlemiş adamcağız; siz devletin kaymakamısınız der. Bunun üzerine kaymakam, ben; senin adam olmazsın dediğin oğlunum, bak okudum ve kaymakam oldum der.

Yaşlı adamcağız, gençliğin hızlı değişimi sonucu tanıyamadığı oğluna bakar, şöyle baştan aşağı bir süzer ve yine adam olmamışsın der. Eğer adam olsaydın, babanı ayağına getirtmek yerine kendin ziyaretine gelirdin. Hadi işlerin, sorumlulukların vs. sebeplerden dolayı buna imkânın olmadı diyelim. Beni bu yaşımda iki askerin önüne katarak bunca yolu yürütmek yerine, en azından bir vasıta göndererek aldırırdın. Evet, okumuşsun, kaymakam olmuşsun ama yine de adam olamamışsın der!..

İşte bütün mevzu aslında adam olabilmektir. Evet, kuşku yok ki öğrenim önemlidir. Öğrenim düzeyi yükseldikçe, bireyin en azından bilgi ve kültür düzeyi yükselir. Bunlar hafife alınacak şeyler değildir. Öğrenimin en önemli görevi ise, dünyayı ve bu hayatı daha iyi anlayabilmeyi sağlamaktır. Öğrenim ve bilgi hem salt dünya hayatı ve hem de dini yaşantı için çok önemlidir. Bu sebeple İslam, bilen ile bilmeyeni [Zümer 39/9] yani ilmi bilgiye sahip olan ile olmayanı, değer ve üstünlük açısından birbirinden ayırır. Ancak adam olabilmek ayrı bir şeydir ve öğrenim buna katkı sağladığı, buna hizmet ettiği oranda değerlidir. Adam olmaya katkı sağlamayan öğrenim, insan beynine veri yığmaktan ibaret kalır. İşte Kur’an bunu; «Kitap yüklenmiş eşek» olarak niteler [Cuma 62/5].

Adam olma olgusu da göreceli olabilir. Yani kişiler kendi dünya görüşü, kendi inançsal fikri ve sosyal değerlerine göre anlam yükleyebilirler. Sözgelimi İslami perspektifte adam olmak, her şeyden önce Rabbini bilmek ve ona göre yaşamak iken, seküler birisi için, kendine yaşam standartları yüksek bir hayat sağlayabilmek olabilir. Netice itibariyle şunu diyebiliriz ki; her ne kadar bir takım olumlu davranışlar gibi genel kabule yakın hususlar olsa da, adam olma olgusu için, herkesçe kabul edilebilen evrensel bir tanım yapmak zordur. Bunu belirleyen unsur, en başta inanç ve dünya görüşleridir. Dolayısıyla inançsal prensipler ile dünya görüşü dediğimiz dünyaya bakış fikirleri açısından ayrı anlamlar taşır.

Buradan hareketle biz, evrenin yaratıcısına, insanlığa rehber olarak indirdiği mesajına ve bu hayat sonrasındaki muhasebe sonucunda başlayacak ebedi geleceğe inanmış mü’minler olarak, her konuda olduğu gibi bu hususta da İslami prensipleri esas alırız elbette. Evet, farklı inanç ve dünya görüşlerine sahip olan insanlar için farklı değer yargıları ve adam olma tanımları olabilir. Ancak bir Müslüman için adam olmak, en başta Rabbini tanımak ve bu doğrultuda yaşamaktır. Bunun en belirgin dışa yansıması ise, bir davranışlar mekanizması olarak ahlak ve sülûk biçimidir. Başta Rabbine karşı olmak üzere, aile büyüklerinden, ilişkide bulunduğun bütün insanlara doğru genişleyen davranışlarında İslam’ın öngördüğü gibi hareket ediyorsan, İslami perspektifte adamsındır.

Bu sebeple Kur’an Resûlullah ﷺ için; «Şüphesiz sen büyük bir ahlaka sahipsindir.» [Kalem 68/4] dedikten sonra; «Sizden Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için Resûlullah en güzel örnektir.» [Ahzab 33/21] diyerek onu her Müslüman için model şahsiyet olarak gösterir. Bu hususta aktarılabilecek naslar (ayet-hadis) çoktur elbette, ancak bu iki ayet bize bir çerçeve çizmiş oluyor. Bu çerçevenin içerisini, Peygamber ﷺ’in hayatını her açıdan okuyarak doldurmak mümkündür. Tabi bu da böyle bir makalenin işi değildir.

Netice itibariyle İslami perspektifte adam olmak, öncelikle bir karakter işidir. Eğer aldığın eğitim buna olumlu manada katkı sağlıyorsa, değerlidir. Yok, seni bundan uzaklaştırıyorsa, işte o zaman beynine dikte edilmiş veri yığınından ibaret kalır. Bu eğitim sonucunda elde ettiğin mevki ve makamlarda da, yukarıdaki ayetlerin çizdiği çerçeve içerisinde örnek bir Müslüman olarak sorumluluk bilinciyle hizmet etmeyi başarıyorsan, adamsındır. Aksi halde sıradan bir dünya ehli olarak, senin için ciddi sonuçlar doğuracak nefsi heva ve hevesini tatmin etmekten başka bir işe yaramaz. Buradan hareketle hem değer yargılarını ve hem de kişiliğe etki edecek eğitim ve öğrenimi çok iyi tahlil etmek gerekir.

Modern çağda eğitim ve öğretim çok yaygınlaştı ancak çoğu zaman negatif etkiler bırakıyor maalesef. Zira evrenin yaratıcısının es geçilerek yapılan bu eğitim ve öğretim, insanı hüviyetinden uzaklaştırdı. Bu sebeple çağdaş eğitim seviyesi yükseldikçe, çoğu zaman insanın var oluş amacından daha fazla uzaklaşmasına sebep oluyor. Öyle ki bilim ve teknoloji adına en prestijli kabul edilen üniversitelerin öğrencileri, kadın ve erkek tuvaletlerinin aynı olması için dahi mücadele edebiliyor.

Demek ki öğrenimin kendisi seni adam yapmaz. Daha çok adam olmaya elverişli karakterine olumlu veya olumsuz anlamda katkı yapabilir. Bu sebeple profesör düzeyinde nice eğitimli kişi belam olabiliyorken, hiç okuması dahi olmayan nice kişi de Allah uğrunda her şeyinden geçebiliyor. Hem tarihten, hem de günümüzde bunun örnekleri çok fazladır. İşte bütün mesele aslında adam olabilmektir!..

Burhanüddin Aldiyaî

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir