Bir Kitabın Düşündürdükleri…

Düşünceler harfleri, harfler kelimeleri, kelimeler kavramları, kavramlar tasavvurları oluşturur. Nihayetinde düşüncelerden süzülenler ve sadırdan zuhur edenler satırlara dönüşür. İhlas ve samimiyet ile başlanan her niyetin sonu yine hayır ile neticeye ulaşır.

Her kitabın bir yazılış gayesi vardır bir de yazılış serüveni. Üstad Ali Tantavî bu kitabın yazılış amacını bidayette, İslam akaidinin gençlere anlaşılır bir şekilde sunulabilme düşüncesiyle kaleme aldığını anlatmıştır. Kitabın yazılış serüvenine gelince; üstadın notlarını tasnif ve tertip etmesiyle bir sonraki aşama olan tahrir aşamasında notlarını yolculuk esnasında kaybetmesinden ardından kendisinin derin bir üzüntüye kapıldığından bahseder.

Sonrasında olanda hayır vardır düşüncesiyle şöyle der: ‘’ Belki böylesi daha hayırlıdır. Bu eseri fakihler ve bilginler için yazmayacaktım. Bilakis bunları gençler için yazıp sonra da İslam’ın ne olduğunu onlara tanıtacaktım. Kitaptan alıntıları azalttıkça ve yeni şeyler ortaya koydukça bu gençler için daha hayırlı olacaktır’’ dedim, diyor.

Üstadın bu sözleri de beni alıp yüzyıllar ötesine götürdü. Nitekim İmam Gazali ve İmam Serahsî de bu minvalde benzer durumlar yaşamışlardı. Her ne kadar kitapların yazılış gayesi ve yazılış uslübu farklılık gösterse de ortak olduğu hususlar hiç de azımsanmayacak düzeydedir. Yine kitapların yazılış serüvenleri ibret nazarıyla bakıldığında da bizlere çok büyük mesajlar verir.

Şöyle ki; Hüccet’ül-İslâm lakabıyla tanınan İmam Gazalî, Cürcan Şehrinde bulunan alim Ebu Nasr el- İsmaîlî’den okuyup hocasına kitabının kenarlarına haşiye ve notlar yazdırmıştı. Bu şehirden memleketi olan Tus şehrine dönerken yolunu haramiler basmış ve birlikte bulunduğu kafilede ne varsa hepsini gasp etmişlerdi. İmam haramilerin reisine gidip onun için en değerli şey olan kitaplarını geri vermesini ve onların kendileri için bir işe yaramayacağını söyledi. Bunun üzerine çete reisi ile İmam arasında bir dizi konuşma geçti.

Haraminin alayvâri bir şekilde “Sen nasıl bunları öğrendiğini söylüyorsun. Bak şimdi kitaplarını aldığımız için bütün ilmin yok oldu.” demesi üzerine İmam: “Beni bir harami irşâd etti.” der. Haramiden geri aldığı bütün kitapları ezberler ve yine:  “Öyle bir hale gelmiştim ki artık biri yolumu kesse bütün kitaplarımı alsa ilimsiz kalmayacaktım.” diyerek sonraki zamanlarda yazmış olduğu kitaplarıyla da bu sözünü tasdiklemiştir.

Diğer örnek İmam Serahsî’nin el-Mebsût adlı eserinin yazım amacına baktığımızda üç sebepten dolayı bu kitabı yazdığını söylüyor;

1- Talebelerde ki gayret eksikliği

2- Fıkıh için önemli olmayan, tartışma ve cidalden başka faydası olmayan gereksiz tartışmalara hocaların ve talebelerin girişmesi

3- Bazı hocaların hukuki tariflerin içerisine felsefi terimleri sokuşturmaları

Ancak biz kitabın içeriğini değil yazılış serüvenin ele aldığımızda, İmam Serhasi’nin siyasi bir sebepten dolayı hapis cezası olarak bir kuyuya bırakıldığını ve on beş yıl boyunca kuyunun dibinden seslenerek talebelerine bu kitabı yazdırdığını biliyoruz. Tabi sadece şu an elimizde bulunan otuz ciltlik el-Mebsût değil bununla birlikte, Usûlü’l-Fikh, (Ya da meşhur adı ile Usulu’s-Serahsi) Şerhu’s-Siyeri ‘l-Kebîr, Ziyâdâtü ‘z-Ziyâdât, Şerh-u Câmii’s-Sağîr, Şerhu’l-Câmii’l-Kebîr adli eserleri de yazdırmıştır. Ancak bunlar yazdırılırken satır aralarındaki serzenişler dikkatimizi çeker. 

“Ailesinden, çocuklarından ve hatta kitaplarından uzaklaştırılmış bir kimsenin dikte ettirdiği/ yani yazdırdığı sözler…”

 “Çok yorucu bir yer olan hapishaneden çıkarılarak hürriyet ve huzurun tamamlanmasını bekleyerek bunları yazdırıyorum…”

“Ah kitaplarım, ah kütüphanem” der gibi: “eğer kitaplarım yanımda olsaydı size bu konuda daha fazla bilgi verirdim” demiştir.

Bunların yanı sıra Üstad Said Nursi’nin Sürgün-Hapis yılları içinde yazdığı Risale-i Nur’u ve yine Üstad Seyyid Kutub’un Hapishanede yazdığı “Fizilal’il Kur’an” adlı tefsiri muazzamdır. Her ne kadar Fîzilal tefsir ilmi açısından eleştiriye uğrasa da, Kur’an’dan güncel meselelerle ilgili fikirler çıkarmak, günümüze uyarlamak, sosyolojik, felsefik analizler yapmak açısından büyük bir kıymete haizdir. Ayrıca gençlere tefsir okumayı sevdiren ve bir davetçiye rehber niteliğinde olan bir eserdir.

Sonuç olarak her eser bir ihtiyaca binaen yazılmış ve her eserin bir sancılı süreci olmuştur. Sancı ile doğan eserler de kalıcı olmuş ve hiçbir zamanda unutulmaya yüz tutmamıştır. Bizler de bu eserleri okuyup idrak ederek, geçmişte bırakmayıp günümüze rehber edinerek bizlere bırakılan bu miraslara sahip çıkmış oluruz. 

Rabbim her birinden razı olsun…

Şadiye Taşöz

You may also like...

2 Responses

  1. Hasan dedi ki:

    Rabbim Razi olsun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir