BİR YUDUM MENKÎBE -2-NASİHATÇİ ARAYAN BİR LİDER

Fadl b. er-Rabi’ bildiriyor:[1]

                Müminlerin Emiri Harun er-Reşid hac için geldiği zaman yanıma uğradı. Hızlı bir şekilde karşısına çıkıp: “Ey müminlerin emiri! Bana haber gönderseydin ben yanına gelirdim!” şeklinde onu karşıladığımda: “Vay sana! Bir konu kafamı meşgul etti, onu sormam için bana birini bul!” dedi. Ona: “Süfyan b. Uyeyne var!” karşılığını verdiğimde bana: “O zaman yürü yanına gidelim!” dedi. Süfyan’ın evine gidip kapısını çaldık. İçerden: “Kim o?” diye seslenince: “Müminlerin emirinin karşısına çık!” dedim. Hemen dışarı çıktı ve: “Ey müminlerin emiri! Bana haber gönderseydin ben yanına gelirdim!” dedi. Müminlerin emiri de ona: “Bir konuyu sormak için geldik, sen onu hallet yeter!” dedi.

                Müminlerin emiri, Süfyan’la biraz konuştuktan sonra ona: “Borcun var mı?” diye sordu. Süfyan: “Var” deyince müminlerin emiri yanındakine: “Ey Ebû Abbas! Bunun borcunu öde!” emrini verdi. Oradan ayrıldığımızda müminlerin emiri bana: “Bulduğun kişinin bize pek bir faydası olmadı. Bana başka birini bul!” dedi. “Abdurrezzâk b. Hemmám var.” karşılığını verdiğimde bana: “O zaman yürü yanına gidelim!” dedi. Abdürrezzak’ın evine gidip kapısını çaldık. Zaman geçmeden içerden: “Kim o?” diye seslenince: “Müminlerin emirinin karşısına çık!” dedim. Hemen dışarı çıktı ve: “Ey müminlerin emiri! Bana haber gönderseydin ben yanına gelirdim!” diyerek onu karşıladı. Müminlerin emiri de ona: “Bir konuyu sormak için geldik, sen onu hallet!” dedi. Abdürrezzák’la da biraz konuştuktan sonra ona: “Borcun var mı?” diye sordu. Abdurrezzák: “Var” deyince müminlerin emiri, yanındakine: “Ey Ebû Abbas! Bunun borcunu öde!” emrini verdi. Oradan ayrıldığımızda müminlerin emiri bana yine: “Bulduğun kişinin bize pek bir faydası olmadı. Bana başka birini bul!” dedi. “Fudayl b. İyâd var” karşılığını verdiğimde bana: “O zaman yürü yanına gidelim!” dedi.

                Fudayl’ın yanına gittiğimizde kendisi namaz kılıyor ve kıraatinde bir âyeti tekrar ediyordu. Müminlerin emiri bana: “Kapıyı çal!” deyince kapıyı çaldım. İçerden: “Kim o?” diye seslenince: “Müminlerin emirinin karşısına çık!” karşılığını verdim. Fudayl: “Benim müminlerin emiri ile ne işim olur ki!” deyince ben de: “Sübhanallah! Senin ona itaat etmen gerekmiyor mu?

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin: ‘Müminin kendini küçük düşürmemesi gerekir.’[2]buyurduğu rivayet edilmiyor mu?” karşılığını verdim. Bunun üzerine inip kapıyı açtıktan sonra tekrar odasına çıktı. Lambayı da söndürüp odanın bir köşesine çekildi. Biz de içeri girip el yordamıyla Fudayl’ın yanına gitmeye çalıştık. Ancak benim elimden önce Halife Hârun’un eli Fudayl’a dokununca Fudayl: “Ne kadar da narin bir elmiş! İnşâallah yarın Allah’ın azabından da kurtulur!” dedi. Kendi kendime: “Sanırım bu gece Fudayl ona takvalı bir kalpten sözler sarf edecek!” diye düşündüm. Müminlerin emiri: “Yanına bir konu için geldik, onu bize açıkla” deyip konuyu sordu. Fudayl şu karşılığı verdi: Ömer b. Abdilaziz halife olduğu zaman Salim b. Abdillah, Muhammed b. Ka’b el-Kurazî ve Recâ b. Hayve’yi yanına çağırdı. Onlara: “Gördüğünüz gibi böylesi bir belaya (idareye) maruz kaldım. Bana yol gösterin!” dedi. Ömer b. Abdilaziz bu işi bir musibet olarak görüyordu, oysa sen ve arkadaşların bunu nimet olarak görüyorsunuz. Ömer’in bu sorusu üzerine Sâlim b. Abdillah ona şöyle dedi: “Allah’ın azabından kurtulmayı istiyorsan dünyaya karşı oruçlu ol (yüz verme) ve iftarın da ölümün olsun.”

Muhammed b. Ka’b ise şöyle dedi: “Allah’ın azabından kurtulmayı istiyorsan müminlerden büyükleri baban gibi, yaşıtlarını kardeş gibi, küçüklerini de çocukların gibi gör. Babana saygılı, kardeşine cömert, çocuğuna da şefkatli ol.”

Recâ b. Hayve ise şöyle dedi: “Allah’ın azabından kurtulmayı istiyorsan kendin için istediğin şeyleri diğer Müslümanlar için de iste. Kendin için hoş görmediğin şeyleri diğer Müslümanlar için de hoş görme. Bunu yapabilirsen artık dilersen öl!”

                Fudayl sonra Hârun’a şöyle dedi: “Ben de sana derim ki: Ayakların kaydırılacağı o günde senin adına çok korkuyorum. Allah sana merhamet etsin ama Ömer b. Abdilaziz’de bulunan böylesi özellikler sende de var mı? Veya o arkadaşları gibi sana yol gösterecek birileri var mı?” Bunun üzerine Harun öyle bir ağladı ki kendinden geçti. Fudayl’a: “Mü’minlerin emirine daha hafif şeyler söyle!” dediğimde: “Ey Rabi’nin oğlu! Sen ve arkadaşların onu öldürüyorken acımayı benden mi bekliyorsun!” karşılığını verdi.

Harun ona: “Allah sana merhamet etsin! Daha anlat” deyince Fudayl şöyle devam etti: “Ey müminlerin emiri! Bana ulaştığına göre bir valisi Ömer b. Abdilaziz’e mektup yazıp görevden yana şikayetlerde bulununca Ömer cevaben ona şöyle yazmıştır. “Kardeşim! Cehennem ahalisinin sonsuza dek ve dinlenmeden azap çekeceklerini sana hatırlatırım! Allah’ın senden yüz çevirmesine karşı da seni şiddetle uyarıyorum! Zira öylesi bir durumda artık bir daha yüzüne bakmaz ve ondan herhangi bir beklentin de kalmaz!” Vali, Ömer’in bu mektubunu okuyunca görevini bırakıp soluğunu Ömer b. Abdulaziz’in yanında aldı. Ömer ona: “Neden geldin?” diye sorunca vali: “Mektubun kalbimi yerinden oynattı! Vallahi artik ölene kadar bir daha valilik yapmam!” dedi. Bunu duyan Harun yine çok ağladı ve: “Allah sana merhamet etsin! Daha anlat” dedi. Fudayl şöyle devam etti:

“Ey müminlerin emiri! Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin amcası Abbas, Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü! Beni bir yere vali olarak tayin et.” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ise şöyle karşılık verdi: “Kıyamet gününde yöneticilik, kişi için hem pişmanlığa hem de üzüntüye neden olacaktır. Onun için elinden geldiği kadar yöneticilik işine bulaşmamaya bak![3]

Harun yine çok ağladı ve “Allah sana merhamet etsin! Daha anlat” dedi.

Fudayl şöyle devam etti: “Ey güzel yüzlü insan! Kıyamet gününde Allah bu insanlardan dolayı hesabı senden soracak. Onun için bu güzel yüzünü ateşten korumaya çalış. Sakın kalbinde, yönetimin altındaki insanlara karşı bir aldatma düşüncesi varken sabahlama ve geceleme! Zira Rasulullah aleyhisselam; “Kim halkını aldatmış bir şekilde sabahı ederse cennetin kokusunu dahi alamaz!”[4] buyurmuştur. Sonra Harun ona: “Borcun var mı?” diye sorunca Fudayl: “Var! Rabbime borcum var ve bu borcunu henüz istemiş değil. Ama yazık bana, eğer bu borcu benden isterse! Yazık bana, bu borcun hesabını benden sorarsa! Yazık bana, bu konuda geçerli bir mazeretim olmayacaksa!” karşılığını verdi.

Harun: “Ben insanlar arasında olan normal borcu kast ediyorum!” deyince de Fudayl şöyle karşılık verdi: “Rabbim bana bunu emretmiş değil. Benden istediği, buyruklarını tasdik edip kendisine itaat etmemdir. Zira şöyle buyurmuştur: “Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan nzık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz nzık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.”

Harun ona: “O zaman şu bin dinarı al! Çoluk çocuğun için harcar, ibadetin için kullanırsın!” deyince Fudayl: “Subhânallah! Ben sana kurtuluşun yolunu gösteriyorum; sen ise bana öylesi bir ödülle karşılık veriyorsun! Allah sana selamet versin ve muvaffak kılsın!” dedi. Sonra sustu ve bizimle konuşmadı. Biz de yanından çıktık. Kapıya vardığımızda Harun bana: “Şayet bana birilerini tavsiye edeceksen işte böylesi kişileri tavsiye et!

Zira bu adam, Müslümanların efendisidir!” dedi. Biz kapıda bu haldeyken Fudayl’ın yanına hanımlarından biri girdi ve: “Be adam! İçinde bulunduğumuz sıkıntılı durumu görüyorsun. Bu parayı kabul etseydin ya, biraz rahatlardık!” dedi. Fudayl ise kadına şöyle karşılık verdi: “Bir topluluğun devesi vardı. Devenin getirdiği kazancı yerlerdi. Ancak deve yaşlanınca kesip etini yediler. Seninle durumumuz da buna benziyor!” Harun bu konuşmayı işitince bana: “Geri içeri girelim! Belki bu parayı kabul eder” dedi. Ancak Fudayl bunu öğrenince dama çıktı ve odanın kapısının üzerinde oturdu. Harun da gelip yanında oturdu. Harun onunla konuşuyor, ancak Fudayl cevap vermiyordu. Onlar böyle konuşurlarken siyahi bir cariye çıktı ve: “Geceden beri şu ihtiyara sıkıntı veriyorsun.  Allah sana merhamet etsin, git artık!” dedi. Cariyenin bu sözü üzerine oradan ayrıldık.

Menkibeden Çıkarılan Dersler

1- Müslüman kişi, ilim ve hikmet ehlinin nasihatlerine her zaman açık olmalıdır.

2- Müslüman fert, insanın hata yapabilme potansiyeline sahip olduğunu bildiğinden dolayı daima nasihate muhtaç olduğunu unutmamalıdır.

3- Genelde Müslüman fert özelde ise Müslüman yöneticiler salih bir nasihatçi arayışında olmalıdırlar.

4- Nasihat istemeyen,, nasihat etmeyen ve nasihat dinleyip tutmayan kişilerde hayır olmadığını unutulmamalıdır. Zira nasihat, ayna vazifesi görür.

5- Nasihatte bulunan kişinin herhangi bir menfaat bekleyip beklemediği hususu göz ardı edilmemelidir. Zira menfaat bekleyen kişilerin yaptığı nasihatin samimi olma ihtimali çok düşüktür.

6- İzzet ve vakarından taviz vermeyen ve nasihat ettiği kişiden herhangi bir menfaat beklemeyen kişilerin özellikle de âlimlerin yanında sultanlar dahi kendisine çeki düzen verir!

7- Nasihatçi arayışında samimi olan kişiler, kendisini övüp tezkiye edecek kişilere değil gerekirse konuşmalarıyla canını sıkacak kişilerin yanına gidenlerdir.

8- Müslümanların idarecilerine hakkı tavsiye edip nasihatte bulunmak suretiyle onların canını sıkmak onlara zulüm değildir bilakis Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından bir haktır.

9- İdarecilere yaranmak için her dediklerine alkış tutmak veya kılıf uydurmak kendi nefsine, yöneticiye ve halka zulümdür.

10- Yanlışa ve zulme alkış tutmak alkışlayanı, alkışlananı ve alkışlananın reayetindekileri uçuruma götürür!

11- Allah’ın kitabıyla hükmeden bir yöneticiye itaat etmek farzdır.

Yanlışlar bizden, doğrular ise Rabbimizdendir. Alemlerin Rabbinden, bizleri ihlaslı kullarından kılmasını niyaz ederim.

Muhammed Sabri ALTUN

28 Haziran 2021- Gaziantep


[1]Ebu Nuaym el-İsbehanî,  Hilyetul Evliya ve Tabakatu’l Esfiya, C 6, s.249, Ocak Yayıncılık.

[2] Hadisin tamamı şu şekildedir:

“Mü’minin kendisini küçük düşürmesi uygun değildir.” Ashab, o kendini nasıl küçük düşürür? diye sordular. Rasulullah aleyhisselam şöyle cevap verdi: “Altından kalkamayacağı sıkıntılı işlere kendini sokar.” (Tirmizî, Fiten, 67; İbn Mâce, Fiten, 21.)

[3] Aynı lafızlarla sabit Abbas radiyallahu anhuya ait böyle bir hadis bulamadım fakat benzer lafızlarla Rasulullah aleyhisselam ve Ebuzer radiyallahu anh arasında geçen meşhur bir sahih hadis vardır.

[4] Aynı lafızla sabit ne sahih ne de zayıf bir hadis bulamadım. Lakin aldatmaktan ve yöneticiyken zulmetmekten nehyeden birçok hadis vardır. En iyisini Allah azze ve celle bilir.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir