TEVHİD
Tevhid, temel İslami esasların başında gelmektedir. Belki en çok telaffuz edilen ancak aynı şekilde pratik yaşamda da en çok ihlal edilen kavramdır tevhid. Tevhidi en çok dillendirenler dahi soyut bir mefhuma hapsederler. Kimisinin zihninde beşeri düzenleri kabul etmemek, kimisinin zihninde mistisizmin bir takım hezeyanlarını reddetmek olarak canlanır. Kimisinin aklına Allah’tan başkasına namaz, oruç gibi ritüel ibadetleri yapmamayı getirir. Bu şekilde neredeyse herkesin hayatında en azından kendisi için soyut kalan bir kavramdan ibaret olur.
Oysa tevhid, hayatın mihenk noktasında sadece ve yalnızca Allah’ın olması demektir. Giyim kuşamdan, yapılan alışverişe kadar günlük yaşamda yapılan her şeyin önce Allah’ın emir ve yasaklarına uyup uymadığını sorgulamaktır tevhid. Diğer bir ifadeyle her şeyi yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak ve gazabından korunmak üzere yapmaktır.
Dolayısıyla örneğin sabah namazına kalkmak veya ibadetlerde gevşeklik göstermemek tevhidin icabı iken, nefsin ve şeytanın arzusuna uyarak uykuya dalmak ya da vecibelerde tembellik yapmak, tevhide aykırıdır. Aynı şekilde mesela bir kadının İslam’ın öngördüğü standartlarda giyim ve tesettürüne dikkat etmesi tevhidi gerçekleştirmek iken, İslam’a aykırı toplumsal kültür veya ziynet güdüsüyle kadınlık arzusuna göre giyinmesi, tevhidi ihlaldir. Yine misal olarak bir erkeğin ticaretinde İslami prensiplere dikkat etmesi tevhidi gözetmek iken çağın iktisat teorisi kapitalizmin gereklerine göre ticaret yapması tevhidi ihlaldir.
Tevhid ile bağdaştırılması pek kimsenin aklına gelmeyen bu örneklerle tevhid mefhumunun hayatın her hususunda var olduğunu kolayca anlamak mümkün. Zira hayatın etrafında döndüğü değerin ne olduğu bu şekilde ortaya çıkar. Yaşamın odağına Allah’ı yerleştirip her şeyde O’nu gözetmek tevhide riayet, herhangi bir hususta O’nun dışında gözetilen her şey, tevhidi ihlaldir. Bu şekildeki ihlallerin çoğalması oranında tevhid hayattan uzaklaştırılmış olur. Özetle mevzu sırf beşeri düzen ve ideolojiler veya ritüel ibadetleri Allah’tan başkasına yapmak ile sınırlı değildir. Nefsin heva ve hevesinin istekleriyle Allah’ın emir ve yasakları arasında kaldığın zaman da, tercih edeceğin tarafa göre tevhidi gerçekleştirmiş veya ihlal etmiş olursun.
İşte bunun için Kur’an, Furkan 43 ve Casiye 23’te hevasını ilah edinmekten bahseder. Yine Peygamber ﷺ; «Sizden biriniz, hevası benim getirdiğime tabi olmadıkça iman etmiş olmaz.» der [Nevevi, Erbaûn: 41, İbni Hacer, Fethu’l Bari: 13/302]
Mesele soyutlaşıp teorikleştikçe sorumluluktan kaçış ve her şeyle olmasa bile en azından nefsin, heva ve hevesin arzularıyla barışık bir karışık yaşam çıkar ortaya. Dolayısıyla hayatın Allah merkezli sadeleştirilmesi oranında halis tevhid, başka şeylerin de karıştırılması oranında da karma bir inanç ortaya çıkar ki Kur’an’ın Maide 82. ayette dediği bu olsa gerek.
Allah’ım! Bizi bize bırakma ya Rab!…