Biz ve Sahabe…
Günümüzde sahabe ile bizi ayıran, basit gibi görünse de çokça önemsediğim bir meseleden bahsetmek istiyorum.
Sahabenin din anlayışı ile bizim din anlayışımız arasındaki farklardan bir tanesi:
Onlar, (radiyallahü anhüm) yaptıkları işte ya Allah onayı ya da Rasül onayı ararlardı. İslam’a girdikten sonra da hayatlarında herhangi bir kültürün etkisi görülmemişti. Buna meyleden olunca da kardeşleri tarafından uyarılırdı ve hatasında inat etmeden yaptığı davranışı terk ederdi.
Sahabe neslinin önemini anlatmaya gerek yok diye kabul edip ayette Rabbimizin “Onlara tabi olanlar” diye nitelemesi yeterli zannediyorum. Buradan hareketle “Ama onlar sahabiydi” gibi itirazların da önünü tıkamış olacağız.
Ayette de ifade edildiği gibi tabi olmamız gereken nesil Allah Rasulü aleyhisselam’ı bizzat görmüş, her türlü zorluğu çekmiş ve teslimiyet konusunda son noktaya ulaşmış olan nesildir. Onlar, ölmeyi göze almış ancak dinlerinden asla taviz vermemiş olan bir nesildir. Rasululllah aleyhisselama uyma konusunda öyle hassas bir nesil ki ibadetlerde bizler gibi mekruh, sünnet ayırımına dahi ihtiyaç duymayıp, O yaptı ise yapıp O terk etti ise terk eden ve ilim öğrendikçe kolaylık aramayan bir nesil.
İmana ulaştıktan sonra küfre dönmeyi ölüm gören bir nesil.
Sonunda işkence olsa dahi Kuran’ı okumaktan ve yaşamaktan bir an olsun geri durmayan bir nesil.
İçki yasağı geldiğinde sermayesini gözden çıkacak kadar teslimkar, tesettür emri gelince biran tereddüt yaşamadan, düşünme payı istemeden teslim olan bir nesil.
Önümüzde takip edeceğimiz, yollarını yolumuz belleyeceğimiz muhteşem bir nesil var.
Şimdi bugüne geldiğimde Müslümanlarda gördüğüm ve bizi onların yoluna uymaktan fersah fersah uzaklaştıran bir durum:
Falanca zikri yapanın falanca hastalıktan kurtulacağına inanılması, ya da falanca sureyi falanca sayıda okumakla erkek çocuğu sahibi olunacağına inanılması. Tüm bunları belirleyenin Allah olduğunu söylediğimizde ise “Tabii ki buna iman ediyoruz ama bunlar tecrübe sonucu ortaya konulan şeyler. Yapanın Allah olduğuna inanıyoruz ama bunu da yapıyoruz” deniliyor. Bu ve bunun gibi sayısız örneklere sahabe hayatından vereceğim tek bir örnekle açıklık getirmek istiyorum;
Hz. Ömer zamanında Halid b. Velid’in komutanlıktan azledilmesi olayı. Halid güzel bir komutan ve girdiği her savaşta Allah başarı nasib ediyor. İnsanlar arasında dolaşan bir söz dönemin halifesinin kulağına gidiyor: “Halid varsa zafer var.”
Bidatlerle mücadelesi ile tanıdığımız Hz. Ömer de bu duruma önlem olarak Halid’i komutanlıktan alıyor.
Şimdi o zamanda yaşayanları bir düşünelim. Onlar tevhidden bihaber falanca teyze değillerdi. Sahabe ya da ondan sonra gelip faziletini Rasulullah aleyhisselam’ın haber verdiği bir nesildi. Sizce bu iki nesil mi şirke düşme konusunda daha cüretkardır yoksa laik sistemde yetişmiş bizler mi? Onların Halid sevgisi ya da ona olan güvenleri şirk değildi. Tecrübeleri ile Halid’in iyi bir komutan olduğuna kanaat getirmişlerdi. Dönemin halifesi tehlikeyi fark edip önlemini aldı zira Hz. Ömer İslam’da önü alınmayan küçük bir ihmalin bile nelere mal olacağını çok iyi biliyordu. Bugün de, yapılan bu uygulamalarda tehlikeyi fark eden alimlerimiz var. Ancak sistemden faydalanan bir cenah yüzünden fitne çıkarmakla itham ediliyorlar. Bugün gücü bir ferman ile Halid’i görevinden almaya yetecek emirlerimiz, alimlerimiz yok. Herkes bu bidatlerle, sahabenin tevessül etmediği uygulamalarla kendisi baş etmek zorundadır. Bunun için yapacağı şey de asabiyeti bir kenara bırakıp aklını kullanmak olmalıdır.
Bizler bunu söylemekle Kuran’ın şifa olduğu gerçeğini inkar eden kimseler değiliz. Sadece istenilen şeyler Allah’ın ve Rasulünün belirlemediği şeylere bağlanınca sahabenin itaatkar, teslimkar tutumundan uzaklaşmış oluyoruz. Bizler şifa verenin Allah olduğuna iman ediyoruz. Sahabe ve Tabiun nesli de zaferi verenin Allah olduğuna iman ediyorlardı. Bununla beraber “Halid varsa zafer var” dediler. Şimdi de hucurat süresi okunursa şifa olur deniliyor. Hz. Ömer’in bugün yaşadığını düşünün. Hayatınızda neleri değiştirirdi, nelere dokunmazdı hesabını siz yapın.
Kardeşlerim, Allah’ın Kitabı ve Rasulünün sünneti ortadadır. Zaman azı dişlerimizle kitaba ve sünnete sarılma zamanıdır. Allah’tan bizi İslam’a ait olmayan her türlü davranıştan korumasını niyaz ediyorum.
Amin!
Eda Karahan