Laiklerin Din Çıkmazı
Müslümanlara hitaben; “Kafirlerin aşı bulmasını beklemeyelim öyleyse buyurun laboratuvara alalım sizi” diyen laik birisine verdiğim cevap:
Şimdi bu sözün neresinden tutacağına şaşırıyor insan!..
Yani bütün bilimsel çalışmaları sadece dindar insanlar mı yapsın?
Yoksa dindar insanların hiç bilimsel çalışmaları yok mu?
Veya dindar olan herkes farklı alanlarda bilimle mi uğraşmalı?
Ya da bütün bilimsel çalışmalar sadece dinsizler tarafından mı yapılıyor?
Nasıl bir zihin dünyanız var anlamak gerçekten zor!…
Şimdi sözünü ettiğiniz kafirler kim ve laboratuvara davet ettikleriniz kim?!…
Muhtemelen kâfir dedikleriniz materyalist batıdır. Oysa laisizm de onların üretimidir ve buradaki laiklerin de kıblesi onlardır. Dahası burada da aynı akıl, aynı sistem, aynı düzen, aynı eğitim kurumları, aynı devlet yapısı… Hâkimdir. Hukuk dahi onlardan alınmıştır. Peki, siz hala kimden ne bekliyorsunuz?!…
Ama bir taraftan da haklısınız galiba yani dinsizlerin bir halt edebileceği yok zaten, varsa bir şey yine dindarlarda olur demek istiyorsunuz herhalde.
Zira bu topraklarda yaklaşık 200 yıldır sekülerizm hâkimdir. Bu süreç II. Mahmut ile başlayıp halefi tarafından ilan edilen Tanzimat ile resmileşen ve cumhuriyet ile çok keskin ve katı bir hal almış ve son 100 senedir her alanda katı bir laiklik uygulanmaktadır. Dolayısıyla hem bilimsel ve hem de dini üretim uzun zamandan beridir laikliğin / laiklerin eliyle gerçekleşiyor.
Dini üretim de diyorum çünkü en azından 100 senedir ülkedeki bütün dini kurumlar da laiklerin kıble edindiği batıdan ithal laik sistem tarafından kuruluyor, müfredatı aynı sistem tarafından belirleniyor ve bütün işleri, süreçleri aynı sistem tarafından yürütülüyor. Mesela din adamı da doktor da aynı sistem tarafından yetiştiriliyor. Sözün özü şu ki; her alandan adamı yetiştiren aynı laik sistemdir veya diğer bir tabirle aynı laik kadrolardır. Yani eğer iddia edildiği gibi herkesin çalıştığı bir din varsa, o da laik sistemin / laiklerin belirlediği dindir, dinin kendi normları burada pek geçerli değildir. Ama enteresandır laikler yine dönüp dine sarıyorlar ki bu da beceriksizliğin öfkesidir herhalde! Onun için kendi hal dilinizle diyorsunuz ki; bizde bir halt yok bari siz bir şeyler yapın. Laikliğin eliyle bozulmuş da olsa, yine dindarlarda bir şey vardır!…
Eğer Müslümanlara bir şey söylenecekse, öncelikle din ile yönetilen bir sistem tarafından ve her açıdan dini normlarla yetiştirilmiş topluma söylenmelidir ki o zaman haklılık payı olur. Oysa böyle bir şey söz konusu değildir hatta kısmi olarak var (birkaç ibadetle sınırlı) olan dini yaşam bile laiksizm tarafından yürütülüyor. Yoksa İslam’ın hâkimiyetinde yapılan eğitimde din ile bilim birbirinin alternatifi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Onun için İslam tarihinde yetişmiş bilim insanları, aynı zamanda din âlimleriydi. Mesela İbni Rüşd bir filozof olduğu kadar aynı zamanda müçtehid konumunda bir fıkıhçı ve mahkeme kadısıydı. Fahrettin Razi bir filozof olduğu kadar ciddi bir tefsirci ve kelamcı olarak önde gelen bir din âlimidir. Ebu Bekir Razi bir tabip olduğu kadar bir din âlimidir. Zamehşeri bir dil bilimcisi-filolog olduğu kadar aynı zamanda bir din bilgini ve önde gelen bir müfessirdir. İbni Haldun bir tarihçi ve sosyolog olduğu kadar gözde bir din âlimidir. Ali Kuşçu bir astronot ve matematikçi olduğu kadar bir din âlimidir. Bu örnekleri sayarak bitiremeyiz.
O zaman hangi akılla ve nasıl bir insafla yine dine ve dindarlara sarıyorsunuz?!…
Veya başka bir tabirle kimi laboratuvara çağırıyorsunuz?!…