Halis Bayancuk Hoca’ya Rica
Selamun aleykum Halis hocam. Bu yazı takriz veya tekzip yazısı değildir. Sizden ricam yazdıklarımı nasihat minvalinde okuyup tefekkür etmenizdir. Bu yazıyı özelde size,genelde ise sizin gibi düşünen tüm ilim talebesi abilerime/kardeşlerime ithafen yazdım.
Öncelikle birileri “Bu tenkit içerikli nasihatini neden Halis hocaya özelden söylemedin?” diye itiraz edebilir. Ancak son zamanlarda yapmış olduğunuz münazara hasebiyle özellikle bir çok konu umuma açılmış olup hususi olarakta aramızda yaygın ismiyle bilenen “İslam alametleri” konusu on yıldır bizzat Halis hoca tarafından dillendirilen, cezaevinden çıktıktan sonra da açıkça dile getirdiği bir husustur. Bundan dolayı mevzuyu açıktan yazmakta bir beis görmedim.(الله اعلم)
İhsan Şenocak hocaya reddiye babında çekmiş olduğunuz ikinci videonuzu izledim. Birçok kişi sizin cezaevinden çıktıktan sonra özellikle yukarıda bahsini ettiğim “İslam alametleri” konusunda sizden değişiklik bekliyordu. Ne yazık ki bunu göremediler. Bu beklentinin sebebi, bu tarz şeylerin hususen size yakıştırılmamasıdır. Sizden ricam buna ehil olmasamda, bu yazdıklarımı düşünüp üzerine tefekkür etmenizdir.
Bu mevzu aramızda fıkhi bir hilaf olarak kalsa, kesinlikle üzerinde bu kadar durmazdım. Lakin mevzu fıkhi bir ihtilafla kalmıyor, müslümanların tekfirleşmesine sebebiyet veriyor. Nasıl mı?
Misalen, sizin veya sizin menhecinize yakın olan kimselerin sürekli şunu söylediğini biliyoruz;‘Bir kimsenin İslam’ı sabitse, onun tekfiri ehliyet ister. Onun tekfirinden daha ağır bir şey yoktur’Bu sözler her müslümanın altına imza atacağı sözlerdir. Lakin şöyle bir problem var hocam. Bunu aynı şekilde İslam alemetlerini kabul eden ve bu sebeble tekfir hususunda ihtiyatlı davranan, toplumda bu tarz alametleri kabul ettiği için kendisinde İslam alameti bulunan kimselerin tekfirlerine hükmetmeyen, bunuda bu kimseleri aslen müslüman kabul etmeye bağlayanlara, şöyle bir yaklaşıma gidiliyor ;
‘Bunlar müşrikleri tekfir etmiyor’
Yani özetle, dikkat ederseniz, mesele fıkhi bir ihtilafla kalmıyor, tekfirleşmelere sebebiyet veriyor.Bundan dolayı bu yazıyı özellikle sizin ve diğer ilim talebesi abilerimin/kardeşlerimin tefekkür etmesini istiyorum.
Yukarıda bahsini ettiğim videonuzda, bir kimsenin İslam’ı ne ile sabit olur veya yaygın ismiyle İslam alemetlerini anlattınız. Konuyu anlatırken, İbn Hacer’den naklen Beğavi’den nakiller zikrettiniz. Şafii mezhebinin mukallidi olmam sebebiyle özellikle bu mezhebe ait kaynakalara vakıf olduğumu söyleyebilir ve buna binaen metnin sizin anladığınız gibi aktarıldığını düşünmüyorum. Bı iznillah aktarayım, siz de bir bakın. Öncelikle ibareyi yazalım ;
فصل فيما يصير به الكافر مسلما روي عن أبي هريرة قال قال رسول الله أمرت أن أقاتل الناس حتى يقولوا لا إله إلا الله فمن قال لا إله إلا الله عصم مني نفسه وماله إلا بحقه وحسابه على الله إذا أسلم كافر أو تاب مرتد شرط الشافعي أن يشهد أن لا إله إلا الله وأن محمدا رسول الله ويتبرأ من كل دين يخالف الإسلام وذكر في موضع أنه إذا أتى بالشهادتين حكم بإسلامه وذلك يختلف باختلاف عقائدهم فإن كان الكافر وثنيا أو ثنويا لا يقر بالوحدانية فإذا قال لا إله إلا الله يحكم بإسلامه ثم يجبر على قبول سائر الأحكام وفيهم قال النبي أمرت أن أقاتل الناس حتى يقولوا لا إله إلا الله والتبرؤ عن كل دين يخالف الإسلام مع الإتيان بالشهادتين مستحب في حق هذا وإن كان يقر بالوحدانية غير أنه ينكر رسالة محمد فلا يحكم بإسلامه بمجرد كلمة التوحيد حتى يقول محمد رسول الله فإذا قال يحكم بإسلامه إلا أن يكون من الذين يقولون محمد مبعوث إلى العرب خاصة أو يقول إن محمدا نبي سيبعث بعد هذا غير هذا فحينئذ لا يحكم بإسلامه حتى يقول محمد رسول الله بعثه إلى كافة الخلق أو يتبرأ من كل دين خالف الإسلام ويستحب أن يمتحن بالإيمان بالبعث كل كافر يسلم وإن كانت ردته بجحود فرض أو استباحة محرم فلا يصح إسلامه حتى يأتي بالشهادتين ويرجع عما اعتقده لأنه كذب الله ورسوله بما اعتقده
Ebu Muhammed Beğavi (رحمه الله) dedi ki:“Kafir olduğu bilinen bir adam ne ile müslüman olur faslı ; Ebu Hureyre’den rivayet edildi ki, o Allah Rasulü’nün şöyle söylediğini demiştir ; “Ben insanlarla ‘La ilahe illallah’ deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim ‘La ilahe illallah’ derse, Benden onun (İslam’ın had gibi) hakkı müstesna, nefsini ve malını korumuş olur ; Hesabı da Allah’a kalır” Bir kafir müslüman olduğunda ya da bir mürted tevbe ettiğinde, İmam Şafi’i bu kimseye Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Onun Rasulü olduğuna şahitlik edip, İslam’a muhalif bütün dilerden beraat etmesini şart koşmuştur. (Halbuki) başka yerde iki şahadeti getirirse, İslam’ına hükmedileceğini zikretti. (Bu nasıl oluyor?) Bu, akaidlerin ihtilaf etmesinden dolayı değişiyor. Şöyle ki ; Eğer kafir olan putperest ise (ya’ni) vahdaniyeti ikrar etmiyorsa, ‘La ilahe illallah’ dediğinde, İslam’ına hükmedilir, sonra geri kalan (İslam) ahkamının kabulüne icbar edilir. Bunlar hakkında Nebi “Ben insanlarla ‘La ilahe illallah’ deyinceye kadar savaşmakla emrolundum” demiştir. Bu kimseler için (putperestler için) iki şehadet ile beraber İslam dışındaki dinlerden teberri, müstehabdır (farz değildir). Eğer (kafir olan) vahdaniyeti ikrar edip Muhammed’in (s.a.s) risaletini inkar ediyorsa, mucerred kelimeyi tevhid ile İslam’ına hükmedilmez, ta ki ‘Muhammed Allah’ın Rasulüdür’ değinceye kadar. Eğer (risaleti kabul ederse ya’ni iki şehadeti) söylerse, İslam’ına hükmedilir. Ancak şunu söyleyen kimselerden olanlar müstena ; ‘Muhammed sadece arablara gönderilmiştir’ ya da ‘Muhammed şunlara gönderilmiş, şunlara gönderilmemiştir’ O zaman ‘Muhammed Allah’ın Rasulü’dür, (Allah) Onu bütün mahlukata (Rasulü olarak) göndermiştir’ değinceye ya da İslam’a muhalif bütün dinlerden teberri edinceye kadar, onun İslam’ına hükmedilmez. İslam’a giren her kafiri diriliş/ahiret ile imtihan etmek müstehabdır. Eğer bu kimsenin riddeti bir farzı inkarsa (ya’ni inkar ettiği bilinen biriyse) ya da bir haramı helal saymaksa (bu biliniyorsa), onun İslam’ı, iki şahadeti getirip, itikadından dönünceye kadar sahih olmaz. Çünkü o, itikad ettiği ile Allah’ı ve Rasulü’nü yalanlamıştır”[1]
Benzerine İmam Şafi’i de el-Umm’da nas kılmıştır.[2]
Dikkat ederseniz İmam Beğavi “Kafir kimse ne ile müslüman olur.” diye bir fasıl açmıştır. Yani konu kafirlerin ne ile İslam’a gireceği hususudur. Siz ise bunu, hali meçhul kimselerde kullanıyorsunuz. Şehadeteyni veya namazı İslam alameti kabul etmeyen alimler, bunu hali bilinen(malum) kimseler hususunda söylemişlerdir. Bunu nakil ile şöyle izah edeyim.
إذا صلى الكافر في جماعة لم يحكم بإسلامه عندنا وعندهم يحكم بإسلامه لنا إنه لم يأت بالإسلام فلا يصير مسلما والدليل على أنه لم يأت بالإسلام أن الإسلام المأمور به هو كلمة الشهادتين بدليل خبر جبريل أنه سأل النبي عن الإسلام فقال أشهد أن لا إله إلا الله وأن محمداً رسول الله
Ebu Muzeffer Sem’ani (رحمه الله) dedi ki:“Kafir biri cemaat ile namaz kıldığında, bizim (Şafiilerin) yanında onun İslam’ına hükmedilmez, onların (hanefilerin) yanında İslam’ına hükmedilir. Bunun delili şudur ; Çünkü o İslam ile gelmemiştir. İslam -ki o iki şehadettir- ona emredilir. Bunun delili de Cibril haberi (hadisidir). O (Cibril) Nebi’ye İslam’dan sormuş, Nebi ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahitlik ederim (etmektir)’ demişti”[3]
Dikkat ederseniz Şafiiler namazı asıl kabul etmemiş, furudan saydıkları için kafirin namazını İslam’ı olarak kabul etmemişlerdir. Burada zikri geçen kimse kafirlerdir. Bu hususta sizinle ihtilafımız yoktur.Lakin şimdi zikredeceğim iki nakil üzerinde düşünün.
ولو صلى رجل غريب بقوم ثم شكوا في صلاتهم فلم يدروا أكان كافرا أو مسلما لم تكن عليهم إعادة حتى يعلموا أنه كافر لأن الظاهر أن صلاته صلاة المسلمين
İmam Şafi’i (رحمه الله) dedi ki:“Yabancı (hali bilinmeyen) bir adam bir topluluğa namaz kıldırırsa, sonra onlar (o topluluk ardında namaz kıldıkları bu adamın) ‘kafir miydi yoksa müslüman mıydı’ diye namazlarından şikayet/süphe ederlerse, onun kafir olduğunu bilinceye kadar onlar üzerine iade yoktur ! Çünkü zahir olan kıldığı namazın müslümanların namazı olmasıdır”[4]
Bakın hocam ilkinde kafir olduğu bilinen bir kimsenin namazını İslam kabul etmezken, ikincisinde ise kabul etmiş ve cemaate de iadeyi şart koşmamışlardır.Şimdi acaba bu sözler birbirleriyle çelişkili midir? Tabi ki hayır, ilkinde hali bilinen bir kafir konuşulmuşken, ikincisinde ise hali bilinmeyen bir kimse konuşulmuştur.Şimdi biz ilk nakilden yola çıkarak “Hali bilinmeyen kimsenin namazı İslam’a alamet değildir.” der ve Beğavi’nin bu sözleri ile istidlal edersek, hem Beğavi’ye hem de aslında İmam Şafii’ye zulmetmiş olmaz mıyız?Hatta bundan daha şedidini yazayım.
ولو كانت له حالان حال كان فيها مرتدا وحال كان فيها مسلما فأمهم فلم يدروا في أي الحالين أمهم أحببت أن يعيدوا ولا يجب ذلك عليهم حتى يعلموا أنه أمهم مرتدا
İmam Şafi’i (رحمه الله) dedi ki:“Eğer o (müslümanlara imamlık yapan) kimsenin iki hali olursa, bir halde mürted, bir halde ise müslüman. Onlara imamlık yapar onlarda iki halden hangisinde olduğunu bilmezlerse, onların iade etmesini müstehap görürüm, mürted olarak namaz kıldırdığını bilinceye kadar (iadeyi) onlar üzerine vacip görmem” [5]
Şöyle düşünün bir halinde mürted ve bir halinde müslüman olduğunu bilmesine rağmen, yüzde ellilik riddet hali olmasına rağmen İmam Şafii iadeyi vacib değil, müstehap kabul etti.Hal böyle iken hali malum ile ilgili söylenilenlerin, hali meçhul olan insanlara kıyas edilmesi o alimlere zulüm olmaz mı?Sonra bakın iki durumu da özetlen şu kavli zikredeyim ;
ولا تصح إمامة الكافر لأنه ليس من أهل الصلاة فلا يجوز أن يعلق صلاته على صلاته فإن تقدم وصلى بقوم لم يكن ذلك إسلاماً منه لأنها من فروع الإيمان فلا يصير بفعلها مسلماً كما لوصام رمضان أو زكى المال وأما من صلى خلفه فإنه إن علم بحاله لم تصح صلاته
Ebu İshak eş-Şirazi (رحمه الله) dedi ki:“Kafirin imameti sahih değildir. Çünkü o namazın ehlinden değildir. Bu sebeble de namazını onun namazına bağlaması (ardında durması) caiz değildir. Eğer (kafir olan) kimse öne geçer ve (müslüman) bir topluma namaz kıldırırsa, bu ondan İslam olmaz. Çünkü (namaz) imanın (aslından değil) furuundadır. Bu sebeble bu fiiliyle (mücerred namazıyla) müslüman olmaz. Nasıl ki ramazanda oruç tutsa ya da malın zekatını verse (müslüman olmuyorsa, namazda böyledir). Onun ardında namaz kılana gelince ; Eğer onun halini (kafir olduğunu) biliyorsa, namazı sahih olmaz”[6]
Şafii fıkhının en meşhur kitaplarından biri olan Muhezzeb yani Ebu İshak, bu mevzuyu bize özetlemiştir. Şafiiler namazı haddi zatında İslam kabul etmemişler, çünkü İslam iki şahadettir, namaz ve diğer amelleri ise, bunların furuudur. Ebu İshak kafirin imameti konusunu gayet anlaşılır şekilde özetlemiştir.Hakeza yine meşhur Şafii şeyhlerinden Maverdiye bakalım. O da aynı şekilde izah ediyor ;
وقال بعض أصحابنا لا إعادة عليه لزوال العلم الدال على كفره وهذا غلط لما ذكرناه من بطلان إمامة الكافر بكل حال فلو ائتم بمن لا يعرف بالكفر ولا بالإسلام فصلاته جائزة
Maverdi (رحمه الله) dedi ki:“Ashabımızdan (şafiilerden) bazıları dedi ki ; ‘Onun (küfrünü gizleyen/zındığın ardında namaz kılan, sonra küfrünü öğrendiğinde) üzerine iade yoktur. Çünkü (namaz kıldığı esnada) onun küfrüne delalet eden ilim, (o esnada) kendisinde yoktu’ bu (görüş) kafirin imametinin her halde batıl olması hususunda zikrettiklerimizden dolayı yanlıştır. Eğer ona uyan ne küfrünü ne de İslam’ını bilmeyen kimseyse, namazı caizdir”[7]
Şimdi de şehadeteyne gelelim.
Halis hocam siz şehadeteyni İslam’ın alemeti saymıyor, buna da yukarda zikrettiğim kavilleri karine yapıyorsunuz. Kesinlikle bu alimler sizin söylediğinizi söylemediler.Bu alimlerin konuştuğu şudur ;Bir kimse kelimeyi tevhid ya da şehadeteyni söyleyince, bunun ile “İslam’a girmeyi kastetmesi halinde veya bu şüphe söz konusu olursa, müslüman olur mu?” bahsidir.
Hanbeliler bunu İslam kabul etmişler.
دخلت على أبي عبد الله وعنده يهودي قد أسلم على يديه فقلت له ما قلت يا عبد الله؟ قال قلت تشهد أن لا إله إلا الله وأن محمدا رسول الله وتؤمن بالبعث والجنة والنار ثم قال أبو عبد الله هؤلاء أصحاب أبي حنيفة يقولون لا يكون مسلما حتى يقول إني خارج من اليهودية داخل الإسلام
Mervezi (رحمه الله) dedi ki:“Ebu Abdullah’ın (Ahmed bin Hanbel’in) yanına girdim, yanında Onun eliyle müslüman olan bir yahudi vardı. Ardından Ona (Ahmed’e) ‘Ey Ebu Abdullah ! (Ona İslam’a girmesi için) Ne dedin?’ dedim. Ahmed ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahitlik et, diriliş, cennet ve ateşe iman et dedim’ dedi. Sonra Ebu Abdullah (Ahmed) dedi ki ; Bu Ebu Hanife’nin ashabı ‘Yahudilikten çıktım (ve) İslam’a girdim’ (de) demedikçe, müslüman olmaz’ diyorlar!”[8]İmam Ahmed burada iki şahadet ile iktifa etmiş, kendileri ile Ebu Hanife arasındaki hilafa ise “İslam’a girdim, yahudilikten çıktım” hususunda olduğunu söylemiştir. Hakeza Hallal bu hususta onlarca nakil yapmıştır. Yine Ebu Davud’a da bakabilirsiniz.[9]
Dikkat ederseniz aradaki hilaf şudur; bir kimse bu kelimeyi İslam’a girmek için mi söylüyor? Yoksa dininde sebat ettiği halde mi? bu kelimeyi söylüyor. İbn’ul-Munzir bu hilafı anlatmış, lakin alimlerin şunda icma ettiklerini söylemiştir.
أجمع كل من نحفظ عنه من أهل العلم على أن الكافر إذا قال أشهد أن لا إله الله وأشهد أن محمدا عبده ورسوله وأن كل ما جاء به محمد حق وأتبرأ من كل دين خالف دين الإسلام وهو بالغ صحيح يعقل أنه مسلم فإن رجع بعد ذلك فأظهر الكفر كان مرتدا يجب عليه ما يجب على المرتد
İbn’ul-Munzir (رحمه الله) dedi ki:“Kendisinden hıfz ettiğimiz ilim ehli şunun üzerine icma etmiştir ; Eğer bir kafir ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onu Abdi ve Rasulu olduğuna şahadet ederim, Muhammed’in kendisiyle gelen her şey haktır, İslam dinine muhalif ne kadar din varsa onlardan beriyim’ der, akıllı ve baliğ olursa, o müslümandır. Eğer bundan sonra rücu eder ve küfrü ızhar ederse, o mürteddir, mürtedin üzerine lazım gelen, onun üzerine lazım gelir”[10]
Maalesef şu an etrafımızda öyle bir dinden bahsediliyor ki, bu icma bile deliniyor. Günümüzde insanlardan herhangi biri, iki şehadeti söylerken, peygambere ittibanın farz olduğunu söylemiyorlar mı? Veya bu kelimeyi İslam’a girmek için söylemiyorlar mı? Onlardan biri iki şahadeti söyleyip “Ben İslam dışındaki dinlerden beriyim” dese, siz bunu kabul ediyor musunuz? Hayır, yine de bazı şeyleri ona şart koşuyorsunuz.
Buna gerekçe olarakta, günümüzde bazı şirk ve küfürlerin yaygın olduğunu dile getiriyorsunuz.
Peki hocam bu sadece bu güne mi hastır.Sahabe döneminde ümmetin ilk şirk ile imtihanı başlamadı mı? Bir takım kimseler Ali’nin r.a ilah olduğunu söylerken, bir kısmı da kaderi inkar edip şirk ihdas etmediler mi? Tarih boyunca hangi alim İslam’a girmek isteyen bir kimseye bunları şart koştu?İbn Temiyye‘nin yaşadığı dönemde istiğase yok muydu? Büyük Hanbeli fakihlerinden bile bu fiillere bulaşanlar olmadı mı? Fetava da İbn Teymiyye uzunca bunlara reddiye vermedi mi? Hakeza hulul, fenaya ulaşandan tahsin ve takbinin kalması, sufinin mahluk olmaması vb. konularda İbn Teymiyye veya İbn’ul-Kayyım ya da herhangi bir alim böyle şeylerin inkarını şart koştu mu?Şu bir kaç asır müstesna, tarih boyunca yazılan herhangi bir kitapta, “Kişi nasıl müslüman olur ya da kişi nasıl İslam dinine girer?” başlıkları altında iki şahadetten başka bir şey insanlara şart koşuldu mu? Ama şu an günümüze baktığımız zaman…
İnsanlar bu tarz şeyler üzerine öyle bir fırkalaştı ki, neredeyse iki insanı bir din üzerine bulamıyoruz.
Birinin şartı tağutu inkar etmekken,bir diğeri oy kullanmanın mutlak surette şirk olduğunu şart koşuyor, bir başkası şefaatı şirk saymalı diyor,öteki muhakemeyi küfür görmeli diyor. Anlayacağınız üzere kıymetli hocam bu liste uzadıkça uzuyor, her geçen gün listeye yeni bir şey ekleniyor ve maalesef liste bitmiyor.MazAllah halimiz, şunlara benzemedi mi?
وأما إذا نظرت إلى أهل الأهواء والبدع رأيتهم متفرقين مختلفين وشيعا وأحزابا لا تكاد تجد اثنين منهم على طريقة واحدة في الاعتقاد يبدع بعضهم بعضا بل يرتقون إلى التكفير يكفر الابن أباه والرجل أخاه والجار جاره تراهم أبدا في تنازع وتباغض واختلاف تنقضي أعمارهم ولما تتفق كلماتهم تحسبهم جميعا وقلوبهم شتى ذلك بأنهم قوم لا يعقلون أو ما سمعت أن المعتزلة مع اجتماعهم في هذا اللقب يكفر البغداديون منهم البصريين والبصريون منهم البغداديون ويكفر أصحاب أبي علي الجبائي ابنه أبا هاشم وأصحاب أبي هاشم يكفرون أباه أبا علي وكذلك سائر رؤوسهم وأرباب المقالات منهم إذا تدبرت أقوالهم رأيتهم متفرقين يكفر بعضهم بعضا ويتبرأ بعضهم من بعض وكذلك الخوارج والروافض فيما بينهم وسائر المبتدعة بمثابتهم وهل على الباطل دليل أظهر من هذا
Ebu Muzaffer Sem’ani (رحمه الله) dedi ki:“Heva ve bid’at ehline baktığında, onları paramparça, ayrılığa düşmüş, grup grup ve hizibleşmiş olarak görürsün ! İtikad hususunda neredeyse onlardan iki adamı bir yol (din) üzere bulamazsın. Birbirlerini bidatçilikle itham eder, bil’akis (bu işi) tekfire kadar götürürler. Oğul babasını, kişi kardeşini ve komşu komşusunu tekfir eder. Onları her zaman bir çekişme, karşılıklı bir buğz ve bir ayrılık içinde görürsün. Onların ağızlarından çıkan söz bir olmadan ömürleri tükenir gider ; ‘Sen onları toplu zennedersin, (lakin) kalpleri paramparçadır. Bu, onların akletmeyen bir kavim olmasındandır’ (Haşr 14). İşitmedin mi ? Mu’tezile, bu lakabta birlik olmalarına rağmen, onlardan Bağdatlılar basralıları, basralılar da bağdatlıları tekfir ediyorlar. Ebu Ali el-Cubba’i’ni ashabı, onun oğlu Ebu Haşım’i tekfir ederken, Ebu Haşim’in ashabı da onun babasını tekfir ediyorlar. Hakeza onlardan diğer lider ve söz sahiplerinin durumu da böyledir. Onların söz/görüşlerini tedebbür ettiğinde, tefrika da olduklarını, birbirlerini tekfir ettiklerini ve birbirlerinden beraat ilan ettiklerini görürsün ! Hakeza hariciler, rafiziler ve bunların benzeri mubtediler de aralarında böyledirler. Batıla (bunların batıl taifeler olduklarına) bundan daha açık delil var mıdır?” [11]
Bunların nelere sebebiyet verdiğini görüyoruz hocam.Bu sebeble Allah için yazdıklarım üzerine düşünün. Vallahi sizin kesinlikle bunları anlamayacağınızı düşünmüyorum. Bu menhec sünnet ehlinin mi yoksa itizal ehlinin mi? Buna siz karar verin…
Biz bunu tarihte bir tek İbn Ebi Duad ve ashabında -Allah’ın la’neti onların üzerine olsun- gördük. Nitekim Taberi’nin tarihinde aktardığı üzere, onlar müslüman esirleri geri alırken “Allah ahirette görülüyor mu?” gibi sözleri şart koştular. Bizlerin örnekleri bunlar değil hocam.
Yazdıklarım size biraz sert gelebilir, lakin inanın tamamen bu tarz fetvaları size yakıştırmadığım için sert yazıyorum.
Rabbim bizleri sünnet ehlinin yolundan ayırmasın. Rabbim aramızdaki hilafı bitirsin ve bizleri tek bir ümmet kılsın.
Şura’nın Babası Mes’ud
KAYNAKÇA
[1] et-Tehzib, fi Fıkh’iş-Şafii 7.cilt syf 297
[2] el-Umm 6.cilt syf 172
[3] el-İstilam 1.cilt syf 296
[4] el-Umm 1.cilt syf 195
[5] el-Umm 1.cilt syf 195
[6] el-Muhezzeb 1.cilt syf 183-184
[7] Hav’il-Kebir 2.cilt syf 336
[8] Hallal, Ahkamu Ehl’il-Milel ve’r-Ridde syf 297
[9] Mesailu Ahmed, rivayetu Ebu Davud syf 306
[10] el-İşraf, ala mezahib’il-ulema 8.cilt syf 75-76
[11] İntisar, li’s-Sem’ani syf 46-47