Her Başarılı Erkeğin Arkasında Bir Kadın Vardır
Başlıktaki söz, bilindiği üzere meşhur bir sözdür. Esasında bu söz, öyle gelişi güzel söylenmiş değildir. Aksine, tarihten ve vakıadan çok fazla örnekleri olan tecrübeyle sabit bir gerçekliğin vecizesidir. Peygamberlerin hayatında bile birçok örneği mevcuttur. Burada, her erkek gibi istisnasız bir genellemenin yapılması yanlıştır, belki çoğu zaman denilse daha isabetli olur gibi bir itiraz öne çıkabilir. Böyle bir itirazın haklılık payının olacağı da kuşkusuzdur. Ancak bu çok önemli değildir. Zira genel kaidelerde bile çoğu zaman çoğunluğa bakılır. Ayrıca bizim bu makalede dikkat çekmek istediğimiz husus da bu değildir.
İşaret ettiğimiz söz doğrudur ancak çoğu zaman hatalı anlaşılıyor veya hatalı anlaşılmaya müsaittir. Şöyle ki; kadın yönlendiriyor, akıl veriyor, yol gösteriyor, işin perde arkasında fiilen o vardır vs. şeklinde algılanabiliyor. Bunlar olmaz değildir, elbette böyle kadınlar da vardır. Hatta birçok erkekten çok daha başarılı ve hem erkek, hem de kadınların istifade ettiği nice kadınlar vardır. En başta Aişe (ra) gibi zamanındaki erkeklerden çok azının kendisinden daha başarılı olabildiğini söyleyebileceğimiz bir kadını göz önünde bulundurduğumuzda, bu gerçeğin de vakıadan kolayca örneklendirilebileceği açıktır. Dolayısıyla çoğu zaman akla ilk gelen bu hususların gerçekliğine de bir laf edilemez.
Ancak bir erkeğin başarısında katkısı olan her kadının böyle olması gerekmiyor. Bazen basit görülen işler bile çok büyük katkılardır. Mesela ilmi bir çalışma yürüten eşine sakin bir ortam sağlayan kadın, ona çok büyük bir destek sağlayabilir. Görünürde bu basit bir iş olarak düşünülebilir ama gerçekte örnek verdiğimiz çalışmanın başarısı için çok önemli olabilir. Bir kitap hatta bir makale çalışması yapan birisi için bile ciddi dezavantaj olan zihni dağınıklık, fikri karışıklık, bilgi düzensizliği gibi olumsuzluklara sebebiyet veren kargaşa, gürültü ve benzeri durumların ortadan kaldırılması, kuşku yok ki bu çalışmanın başarısında neredeyse yarı yarıya payı olacaktır. İşte bunu yapan bir erkeğin bilgisi, becerisi, fikri olgunluğu ve yazıya dökme kabiliyeti gibi çalışmasının başarılı olmasını sağlayan faktörler kadar, onun bunları rahatlıkla kullanabileceği sakin ortam, beden rahatlığı, zihni dinginlik gibi faktörleri sağlayan kadının da katkısı vardır.
Bir kadının eşine akıl verme kabiliyetinin olması veya mesela ilmi çalışmasına fiilen bilgi katkısı yapması ne kadar fayda sağlayabiliyorsa, ona huzurlu bir ev ortamı ile iktisatlı ve kargaşasız bir aile hayatı sağlaması, düzenli ve sağlıklı bir sofra hazırlaması, şikâyetçi ve huzur kaçırıcı davranışlardan uzak durması gibi sağlıklı bir hayat temin etmesinin de katkısı daha az olmayacaktır. Bu örnekleri her işin yapısı ve gerekenleri açısından revize etmek mümkündür. Mesela ticaret yapan birisinin işinde başarılı olabilmesi için, kadının işletme okuyup eşinin nasıl ticaret yapacağını öğretmesi gerekmiyor. Sadece işine odaklanmasını sağlayacak düzenli bir hayatının olması bile fazlasıyla kâfi gelebilir.
Geçenlerde bir yazı okumuştum. Bu yazıda anlatıldığına göre eşi öldüğünde Ömer Muhtar ağlamış. Etrafındakiler nedenini sorunca; “Libya’yı işgal eden İtalyanlarla girdiğim her savaştan sonra çadırıma döndüğümde, eşim çadırın kapısını kaldırırdı. Neden bunu yaptığını sorduğumda ise; ‘başını dik tutup hiçbir şeye eğilmemen için’ dedi.” demiş. Anlaşılacağı üzere eşinin bu davranışı, ona; işgalcilere karşı direnişin hiçbir zaman unutulmayacak bir karakteri olma azmi vermiştir.
Yani akıl vermemiş, savaş stratejisi öğretmemiş, silahlanıp yanında savaşmamış kısacası fiili olarak hiçbir katkı sağlamamıştır. Sadece basit görünen ancak gerçekte anlayan için dik durmanın ne demek olduğunu çok iyi anlatan bir davranış sergilemiştir. Şikâyet etmemesi, bütün bu zor koşullarda yanında durması gibi daha başka katkıları da vardır elbette. Ancak bütün bunların içerisinde Muhtar’ı ağlatan ve eğilemeden dik durma azmi veren, basit gözüken bu davranış olmuştur. Neticede de ölüme giderken bile eğilmeyen bir Ömer Muhtar şahsiyeti oluşmuştur.
Resûlullah ﷺ’ın hayatında da benzer örnekleri görüyoruz. Mesela Hatice (ra)’nin davetine verdiği destek, Resûlullah ﷺ’ın hiçbir zaman unutmadığı ve her zaman hayırla yâd ettiği bir hakikat olmuştur. Hatta vefat ettiği yılı, hüzün yılı olarak ilan etmiştir. Oysa Resûlullah ﷺ’ın da ifade ettiği üzere Hatice (ra)’nin en büyük desteği, Resûlullah ﷺ’a inanmış olmasıdır. Kureyş onu yalanlayıp yalnızlaştırırken, Hatice (ra) inanıp yanında duruyordu. Kureyş delirmiş derken, Hatice (ra); sen akrabalığı gözetir, düşkünlere destek olursun, Allah seni yüz üstü bırakmayacak diyerek teselli ediyordu sadece. Hatice (ra)’nin basit gözüken bu desteği, bir anda kendisine düşman kesilmiş kavminin içerisinde Resûlullah ﷺ’a moral oluyor ve davetinde çok büyük direnç sağlıyordu.
Demek ki yeri geldiğinde bir kadının sadece eşine inanması, onun başarısına yapacağı katkısı asla hafife alınamaz. Çok fazla değil, sadece doğrularına inanması yeterli olabilir. Yani öyle akıl vermek, bilgi sağlamak, perde arkasından komut vermek vb. büyük işler yapmaya hacet olmaz. Bir kadının düzenli ve kargaşasız bir hayat sağlaması, eşinin sağlayacağı başarının yarı payına sahip olabilir. Hatta bazen çocukları oyalamak gibi çok daha basit gözüken bir destek bile başlı başına ciddi bir katkı olur. Onun için Kur’an, Rum 21 gibi bazı ayetlerde kadının erkek için sükûnet olduğunu söyler. Hayatta sükûnet sağlayan bir kadın, kuşku yok ki sadece başarıya katkı sağlamaz, aynı zamanda gerçek bir hayat olmuş olur.
Bunun aksi de doğrudur. Yani problem çıkaran, sürekli şikâyet eden, huzur kaçıran, aile kurumunun düzenini sağlayacak iktisadın yerine her gördüğünü isteyen, başkalarına özenen, değer bilmeyen, hevesinin hevasında olan, zora gelmeyen, dara tahammül etmeyen kısaca aile hayatının huzur ve istikrarını bozan hal, hareket ve davranışlardan kaçınmayan bir kadının da başarısızlıkta yarı yarıya payı olacaktır. Örneğin 950 yıl gibi çok uzun bir zaman davet çalışması yaptığı halde pek kimsenin inanmadığı Nuh (as)’un kavmini düşündüğümüzde, karısının bile kendisine inanmadığı birisine biz nasıl inanalım demeleri, hiç uzak bir yaklaşım olmaz. Hidayet Allah’ın takdiridir elbette ancak Allah’ın koyduğu kevni sünnetlerde sebeplerin de ciddi önemi vardır. Dolayısıyla Nuh (as)’un karısı kendisine iman etmiş olsaydı, belki en başta kadınlar olmak üzere birçok kişinin imanına sebep olabilirdi.
Anlatıldığına göre meşhur Yunan filozof Aristoteles’in kötü bir karısı varmış. Aristo bu kadın ile evli olduğu süre boyunca hayatı problemlerle dolu sıradan bir vatandaşmış. Ne zaman ki karısından ayrılıp kurtuluyorsa, işte o zaman yetenekleri ortaya çıkıyor ve insanlık tarihinde önemli bir filozof olmayı başarıyor. Kimisine göre başlıktaki söz; “Her büyük erkeğin arkasında kötü bir kadın vardır” şeklinde Aristoteles’e aittir. Yani hayatında kötü bir kadın olup, ondan kurtulduktan sonra büyük birisi olan herkes, o kadını arkasında bıraktığı için başarmıştır. Bu hikâyenin doğru olup olmadığı tartışılabilir tabi ancak gerçek hayatta yabana atılamayacağı da aşikârdır.
Şu halde erkeğin başarısında da, başarısızlığında da kadının önemli bir rolü vardır. Zaten bunun hayattan tecrübesi sabittir. Bizim burada dikkat çekmek istediğimiz husus şudur ki; Müslüman bir kadın, eşiyle birlikte bir başarı sağlamak veya eşinin başarısında katkısının olmasını ya da başarısına katkıda bulunmak istiyorsa veyahut başarılı bir eşinin olmasını umuyorsa, çoğu zaman yapacağı ufak şeyler bile fazlasıyla kâfi olabilir. Yani her zaman büyük işler yapmasına gerek kalmaz. Büyük başarılara vesile olabilmesi veya katkı sağlaması, sükûnet olmasından daha fazlasına gerek duymayabilir. Diğer bir ifadeyle, sadece ufak gözüken bazı ihtiyaçların yerine getirilmesi bile, kadının katkısı açısından yeterli olabilir.
Bu aynen Buhari ve Müslim’in birlikte rivayet ettikleri Resûlullah ﷺ’ın şu hadisinde bahsettiği hususa benzer. «Dile hafif gelen iki kelime vardır ki; mizanda ağır, Rahman’a sevimlidir, bunlar; “Sübhânallahi ve bi-hamdihî sübhânallahi’l-azim”dir.» Evet, herkesin yapabileceği, basit gözüken ancak gerçekte çok önemli olabilecek bazı davranış, söz ve benzeri şeyler, sizi gıyabında gönülden övülen ve arkasından ağlanan bir kadın yapabilir. İşte İslami literatürde buna yüksek himmet denir.
Tabi bu kadın belki çoğu zaman isimsiz kahraman olarak kalacaktır ancak adam olan eşi hem değerini bilecek ve hem de hayırla yâd etmesini unutmayacaktır. Ayrıca hayırlı işlerde Allah Teâlâ’nın ecrine ve mükâfatına nail olacaktır. Buradan bakıldığında, sorumluluk getiren bilinirliktense, ecir sağlayacak bilinmezlik çok daha hayırlıdır.
Son olarak erkeğin başarısına ortak olan kadının sadece eş olduğu düşüncesi de, bu söz hakkındaki diğer bir hatalı algı olur. Zira çoğu zaman annenin çok daha büyük yeri olabilir. Özellikle iyi bir anne, çocuğunun hayatındaki bazı ufak detaylarla bile onun başarılı olmasını sağlayabilir. Bu detaylar ahlak ve adapla alakalı olabileceği gibi, tertipli ve düzenli olabilme disiplini türü şeyler de olabilir. Bunun yanında kız evlat hatta kız kardeşin bile ciddi katkısı olabilir. Neticede başarılı bir erkeğin hayatına olumlu katkı yapan kadın kimse, başarısındaki ortağı da odur. Bu kadının genellikle eş olacağı tasavvuru, zikredilen sözle kastedilenin eş olduğu algısına yol açıyor olabilir. Bir yere kadar doğru da olabilir ancak mutlak olmadığı kuşkusuzdur.
Selam ve dua ile…
Burhanüddin Aldiyaî
Deneme
Allah razı olsun hocam