ikna Etmeyi Hiç Düşünmedim.

İslam’ı çok erken yaşta tanıdım, İslam bana izzeti ve izzet ise bana fikrimi inandığım gibi açıklamayı öğretti.

Bir eziklik yaşamadım inancımdan dolayı ve elhamdulillah yaşamayacağım da…

Bunun bedeli bazen zalimlerin zulmü, fâsıkların saldırısı bazen de dostların terki oluyor.

Ömer’in dediği gibi; “hakkın hatırı, bende dost bırakmadı.”

Ben, bugün kendi hayatım içinde ödediğim bedellerin harmanlaması ile radikal karar alabilme becerisi kazandım.

Elhamdulillah, İnancımı temellendiremediğim konular üzerine bina etmedim. Duygularım üzerineyse hiç etmedim.

Savunduğum her hususu her platformda dile getirdim. Bu hususta linç yersin, sorun yaşarsın dedikleri hususa baktım. Din bana onu nehyetmiyorsa ifade etmekten çekinmedim.

Dilim ve ifade üslubum konunun ehemmiyetine göre bazen sertleşti. Samimi gördüğüme izah etmeye çalışsam da derdim hiç bir zaman ikna olmadı.

Çünkü ben ikna edilmişler ile değil yüreği ile eşlik edenler ile yol gitmeyi ilke edinmişimdir.

O nedenle sayı artışı çevremde çok olmamıştır. İlkelerim ile beraber olanlar ise Hamd olsun onlar bize biz onlara emanetiz.

Eskiden beri üzerine çalıştığım husus ve kriz şudur; insanlar anlamak istediklerini anlamayı tercih ediyor ve hocaları kendi anlamak istediklerine göre seçiyorlar.

Bir hoca tercih ettikleri fikri ve düşünceyi tasdik ediyorsa fikri alınması gereken kişi oluyor yok eğer tercih ettiğini terki gerektiriyor ise o vakit kendilerini onun da fikri var benim de fikrim var modunda bir yönelişe kanalize ediyorlar.

Ben o nedenle anlamlandırmayı değil anlamayı tercih etmiş ve hem insanları hem de fikirleri bu ilke üzerine kavramaya çalışmışımdır.

Örneğin; bazen muhatabın olayı anladığını düşünürsün. Olaylar üzerinden seni anladığını değerlendirirsin. Sonra olaylar karşısında bakarsın ki ne sen ne de fikrin anlaşılmıştır. Sadece o kişinin seni anladığını anlamak için yeterli şartlar oluşmamıştır. Bu seviyeye geldiğinde ise anlatılan ve verilen üzerinde kişinin kendini kapatıp kapatmadığına bakıyorum.

Ben o nedenle bu durumlarda kişinin kendisini kapatıp kapatmadığını anlamak için muhatabın saygısına bakmışımdır.
Hocasızlığın belasıyla “Ben de düşünüp anlayabiliyorum mu?” Diyecek yoksa “İşte burada hocalık bir durum var, Rabbim’in muradı bunda nedir?” mi? Diyecek buna bakarım. O hususta ikna yoluna da gitmem. İzah etmeyi denesem de asla ikna yoluna gitmem ve gitmemişimdir.

Yıllar sonra anlayıp döndüğünde “Keşke o gün açıklasaydınız.” Diyecek biliyorum ama keşke dediği zamanda fayda etmeyeceğini bilecek kadar da tecrübem olduğunu bilip anlamış durumdayım.

O sebeple bilirim ki insanları ikna etme çabası beyhudedir.

Kimse duymak istemeyen kişiden daha sağır olamaz. Çünkü anlamak istemeyen kişi anlamayı değil anlamlandırmayı tercih eder. Dolayısı ile anlamak istediğini anlar. Sizin söyledikleriniz ise havada kalır.

Bize hidayeti nasip eden, nefislerimizi kendi hakkına boyun eğdiren Allah ne yücedir.

Ya Rabbi sen bizi bilmektesin. Nefislerimiz de senin elinde. Nefislerin düştüğü ve yönlendirdiği hastalıklardan, zaafiyet ve eksikliklerimizden dolayı bize azap etmenden, bizi rahmetinden uzaklaştırmandan sana sığınırız.

Sen bize kızmadıktan sonra, bizden rahmetini esirgemedikten sonra kimlerin ne dediği, bizi neyle itham ettiği, bize kızıp, küsüp ayrı bir kefeye koyması bizi rencide etmez. Yeter ki bütün bu yaşananlar senin bize kızgınlığının sonucu olmasın. Rahmetini üzerimizden çekmenin sonucu olmasın.

Ya Rabbi sen razı ol başka bir gayemiz yoktur…

Abdullatif Mermer

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir