İnsan, Allah’a Kulluk Etme Fıtratı Üzerine Programlanmıştır.
“(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”[1]
“Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”[2]
“Nefsini arındıran kurtulmuştur.”[3]
Bu üç ayetin ortak noktası nedir?
Benim için bir hikâyenin başı ve sonu gibidirler. Şöyle ki;
İnsan, Allah’a kulluk etme fıtratı üzerine yaratılmıştır. Yani
buna programlanmışız. İnsanın kulluğunu en iyi şekilde yapabilmesi için
fıtratında olan bazı özellikler vardır; sabır, takva, tevekkül. Bunların hepsi
ve daha birçoğu fıtratla birlikte gelir. Hem kulluğumuzu hem de dünyada
yaşayışımızı elverişli kılar. Fakat fıtratımız, İslam üzere öylece tertemiz kalamaz.
Çünkü biz dünyaya geldiğimizde bize İslam’ı, hayatı anlamlandırmayı öğretenler
çevremizdeki insanlardır. Ebeveynlerimiz ve çevremizin fıtratı ne kadar temizse
bize ancak onu ulaştırabilirler. Fıtrat sadece günahlarla kirlenmez. Travmalar
ve yaşadığımız zorluklar da fıtratımızın üstünü örter. Fıtratın üstü örtüldükçe
kendimizi nefsimizle, dünyayla yapayalnız bulabiliriz, sürekli dünyaya
meyletmeye başlayabiliriz. Çünkü bize Allah’ı, kulluğu hatırlatacak yegâne
içsel parçamıza ulaşamaz oluruz. İşte tam da bu anda arınmaya ihtiyacımız olur.
Asıl imtihanımız da işte o zaman başlar. “Asla annem gibi bir anne olmayacağım.”
diyenlerin, anne olduklarında aynen anneleri gibi davranmaları veya “Asla babam
gibi biriyle evlenmeyeceğim.” diyenlerin, tam da babası gibi biriyle
evlenmeleri gibi… Sürekli aynı senaryolar başa sarıp hayatınızda yer alıyorsa,
karşınıza sürekli sizi öfkelendiren meseleler çıkıyorsa bilin ki bu, Allah’ın
üzerinizdeki rahmetini size göstermesidir. Her bir senaryo, her bir insan,
sizin uyanışınıza, nefsinizi arındırmanıza vesile olmak için tam da olması
gerektiği yerdedir. Çünkü burada bizi çok zorlayan o insanlara tolerans
göstermeyi öğrenmek, arınmayan bir nefisle Allah’a gitmekten âlâdır.…
[1] Rum, 30
[2] Zariyat, 51
[3] Şems, 91