Köyden Kente
Şu görseldeki manzarayı görünce, aklımda köyün cefakâr ama aynı zamanda fedakâr yaşamı canlandı. İlginçtir ki hayat koşulları kişilik olarak da insanları değiştirebiliyor. Köyden kente değişen hayatın değiştirdiği insanları çok yakından ve olumsuz tecrübelerle tanıyoruz maalesef. Şu görseldeki bayanın hayat koşulları, çocukluğumda köyden çok aşina olduğum bir vakıadır. Gerçi eskisi kadar olmasa da, kırsalda aynı zorlu yaşam yine devam ediyor. Köydeki kadınlar özellikle eskiden çok cefakâr ve fedakârdı. Annemden çok iyi bilirim o zorlu hayatın ve fedakârlığın nasıl bir şey olduğunu. O kadınların ayrı bir yeri ve değeri vardır değer bilenler için…
Düşünün güneş doğmadan önce kalkardı bu kadınlar. Günün programına göre tandır varsa hamur yoğururdu, bazen de bunu gece yatmadan önce yapardı ve sabah koyunlar gelmeden tandırı yakar ekmeği pişirirlerdi. Her evde ortalama 8-10 nüfus olduğu düşünülürse, bu iş en geç 3-4 günde bir tekrarlardı. Bu arada yataklar katlanır, en azından oturulan odalar el süpürgesiyle süpürülür, kahvaltı hazırlanır ve yendikten sonra tekrar sofra kaldırılırdı. Öğle olmadan ekmek pişirilir ve hemen ardından koyunlar sağılırdı. Zaten çok yorucu olan bu sağım işinden sonra bir de sobayı yakıp sütü ısıtmak vardı. Ardından oturup en az bir saat makineden yavaş yavaş geçirilirdi veya peynir için direk mayalanırdı. Koyunların sayısı arttıkça hem zahmet ve hem de buna harcanan zaman ve efor artardı. Tabi kış aylarında bu işten kurtuluyorlardı. Bu arada yine öğle yemeği, çay vb. işler de aradan görülmüş olurdu.
Makineyle sütten ayıklanarak biriktirilen yağ birkaç günde bir ayrıca elle veya yayıkla tereyağı haline getirilirdi. Sonra da eritilirdi ki bunlar da ayrı birer zahmetli iştir. Makinenin icadından önce bu tür işlerin hepsi çok daha meşakkatliydi. Çünkü önce sütün ısıtılması ve mayalanarak yoğurt haline getirilmesi sonra da uzun bir uğraş gerektiren yayık ile yağın ayıklanması gerekirdi. Kalan ayran da tekrar kaynatılarak lor yapılırdı. Günün geri kalanı da bütün bu işlerin sonucu çıkmış bir sürü kirli bulaşığı elde yıkamak vardı. Çoğu zaman görselde olduğu gibi bir çayın kenarında veya köy yerindeki ortak çeşmede yıkanırdı. Ardından yine akşam yemeği, çay vs. derken yatma zamanı geldiğinde yataklar serilirdi. Tandırın olmadığı günlerde ise, kova kova su ısıtılarak bir yığın elbise elde yıkanırdı. Ardından soğuk suda durulanırdı.
Her bölümü onlarca m² olan ve toplamda yüzlerce m²’ye ulaşan evin kapı önüyle birlikte el yapımı süpürgelerle süpürülmesi bile başlı başına zorlu bir işti. Dahası birçok bölüm ile kapı önü hayvanların atıklarından temizlenirdi. Ayrıca yazın her gün ağıl temizliği de olurdu. Bunun yanında birkaç haftada bir, çok geniş bir alanı kapsayan evin etrafı da temizlenirdi. Bu kadınlar evinin etrafının bile kirli görünmesini istemezdi. Yoksa eve gelenlere karşı kendini çok mahcup hissederlerdi. Normalde erkek işi olup ancak kendisini de ilgilendiren işleri, gerekirse erkeğin başında durup yaptırırdı.
Yazın hasat zamanında ayrıca tarlada / çayırda çalışan palelere (çalışan) günde iki defa yemek ve iki defa da çay götürülürdü. Tabi bu tarla veya çayır uzak olursa, sadece öğle yemeği giderdi. Dolayısıyla yukarıdaki yoğunluğun arasında bir de bu işler olurdu. Akşam bitkin halde kendini ancak eve hatan palelere bir de banyo için su ısıtılırdı. Aradan halledilen daha birçok işi de hiç saymıyorum. Kış aylarında bir nebze rahatlama oluyordu. Koyunların kuzulamasıyla bahar aylarında da ayrı bir telaş başlardı.
Sonbaharın bir de kışa hazırlık telaşı olurdu. Öncelikle ekinlerin hasadından sonra un gibi ihtiyaçlar için onlarca teneke hububat elenir, temizlenir ve gerekirse yıkanırdı. Sadece bu işler bile bazen haftalar sürerdi. Günlerce harmanda, yukarıdaki işlere ek olarak buna mesai harcanırdı. Sonra bulgur için buğday kaynatılır, kurutulur, dövülür ve ardından öğütülürdü. Buna ek olarak günler süren uzun bir uğraşın sonunda erişte gibi hamur işi yiyecekler de hazırlanırdı. Bir de hem yiyecek, hem baharat ve hem de ilaç amaçlı ayrı ayrı bir takım bitkiler toplanır ve kurutulurdu. Bunlara benzer daha birçok iş olurdu.
Ayrıca bahar ve yaz aylarında kırpılan koyun yünleri yatak gibi ihtiyaçlar için yıkanır ve ince işçilik gerektiren bir uğraşın sonunda yorgan, döşek vb. yapılırdı. Kuzu yününü de yıkar ve kışın keçe yapılması için saklarlardı. Bahar ve sonbahar olmak üzere senede en az iki defa bütün halılar elle yıkanırdı. Kışın tevn, yemeni dedikleri el yapımı halılar dokunurdu birçok evde. Benim görmediğim, unuttuğum veya aklıma gelmeyen daha nice işler vardı. Tabi bütün bunlar benim kendi yöremde şahit olduğum önemli işlerin özetidir. Başka yörelerde daha başka, belki de daha zor uğraş ve işler olmuştur. Nitekim bu görseli bir Arap sitesine görmüştüm, bazı açıklamalarla birlikte.
Daha da önemlisi bu kadınlar bir güne sığdırdıkları bunca işi gönülden yapardı, şikâyet edeni hiç görmedim. Bu kadar işin arasında bile oturup zevkli, canlı ve bol gülüşlü sohbetler yapabiliyorlardı. Hayat dolu şeklinde ifade edilen olgu, aslında tam onlara biçilmiş bir elbiseydi. Emzirme, altını temizleme gibi çocuklarla ilgili uğraşı işten dahi saymıyorlardı, bunlar hobiydi onlar için. 8-10 çocuğu birlikte severlerdi, bu yoğun gündelik hayat içerisinde kızarken bile sevgi gösterirlerdi. Stres, depresyon, bozuk psikoloji gibi kent problemleri onlar için hem komik hem de garip şeylerdi. Aslında pek hastalık da göremezdin. Çünkü hem doğal beslenme vardı, hem de bolca spor.
Başkasına karşı son derece adaplı, edepli, hayâlı ve nezaketli olmak, onların en temel meziyetleriydi. Ayrıca bu kadınlar onur ve iffetin de timsaliydi. İşte Resûlullah ﷺ’ın cennet ayaklarının altındadır dediği kadınlar, bunlardan dini hassasiyetlere dikkat edenler olsa gerek. Zira cefayla fedakardılar!…
Kent hayatı, özellikle de beşeri düzenlerin dayattığı seküler yaşam tarzı erkek gibi kadını da bozdu maalesef. Kentli kadın -çalışan hariç- çoğunlukla saat 8.30-9.00’da ancak kalkar. Bütün işleri makinelere yaptırır ama yine de hiç vakti yoktur, durmadan çalışıyordur. 80-100 m²’lik evler birkaç günde bir, daha çok toz gibi kirlerden makineye temizletir ancak pisliğinizi temizlemekten bıktım olur. Günde yapacağı en fazla iki öğün yemeği de başa kakar. İki çocuk ile baş edemez, bıktım sizden diye bağırır dakika başı. Çoğunun yüzü ekşi ve dilinden şikâyet eksik olmaz. Kariyer yapacağım diye erkeklerle hummalı bir yarışa girip kendini aşmışlardan hiç bahsetmiyoruz bile.
Stres, depresyon ve benzeri ruhsal problemler onun için hayatın rutinleri gibidir. Birisinin tavuğuna kış dersen, kaçacak delik bulamazsın. Birçoğu sosyal ağ fenomenidir ve kimin kiminle ne yaptığı belli değildir. Kimi çarşaflılar dahi her tipin olduğu bu ağlarda çarşaf çarşaf fotoğraflarını sergileyip olabildiğince çok beğeni, çok güzelsin benzeri yorumlar almaktan son derece zevk alır.
Hepimizin bildiği bu acı gerçekleri daha fazla anlatarak başıma bela almadan burada noktalarken, kadınlığını bilen, gerektiğinde fedakârlık edip cefa çekmekten çekinmeyen, her hâlükârda onurunun ve iffetinin sahibi olan kadınları elbette ki tenzih ederiz. Bunlar kadın ihtişamını ve ağırbaşlılığını her zaman ve her yerde korurlar, dolayısıyla onlar için köy veya kent farkı olmaz. Hamd olsun ki bunlar da az değildir ve sayılarının daha da çoğalmasını diliyorum Rabbimden.
Son olarak birileri yine kadın dedin, erkekleri hiç görmedin vs. diye şikâyet edecektir. Aslında böyle bir yazı yazma fikrim yoktu ama bu görseli görünce ufak bir yorum yazayım derken özet bir makale oldu. Ayrıca kadın yerine erkek, kadın işleri yerine de erkek işleri koyarsanız erkeği aradan çıkarmış olursunuz aslında.
Eskiden erkeklerin yaptığı işler, yukarıda saydığım kadın işlerinden çok daha ağırdı. Sadece bir örnek vereyim; düşünün yazın sabah namazında kalkar, bazen uzun bir yol yürüyerek tarla veya çayıra ulaşır ve yakıcı sıcağın altında akşama kadar tırpan ile bir baştan diğer başa ot veya ekin biçer dururlardı. Akşam aynı yolu yine yaya teperek geri gelirlerdi. Arada verdikleri ufak molalarda neşeli ve zevkli sohbetler olurdu. Bunun gibi daha nice ağır iş vardı ve onlar da hiç şikâyet etmezdi.
Ne var ki kentlere yerleşen erkeklerin çoğu masa başı iş yapar, işe arabayla gider gelir ama çok yorgundur, tükenmiştir, arada bir tatil yapma ihtiyacı vardır. . Şikâyetleri de az olmaz, karısı veya çocuklarına; gece gündüz sizin için çalışıyorum vs. diye çıkışır. Anlayacağınız üzüm üzüme bakar karır misali mesele sadece kadın değildir, erkek de aynı durumdadır. Eski kadınlar cefakâr ve fedakâr olduğu gibi erkekler de öyleydi. Şimdi ise her biri diğerinden beter oldu. Maalesef ki insanlığı bozdular.
Aile olmanın ne demek olduğunu, dünya maişeti açısından fedakâr ve cefakâr yaşamlarıyla çok iyi anlamış olan bu insanlarda boşanma diye bir olay da haliyle nadirattan olurdu. Ne kadın ne de erkek, gerçekten hayatın tıkandığı ve hiçbir çözüm yolu kalmadığı bir durum ile karşılaşmadığı sürece boşanmak istemezdi. Her şeyden önce herkes için yaşamın bir onuru ve haysiyeti vardı. Hayat tıkanmadığı sürece bir yuvayı yıkmak, onlar için son derece kötüydü. Ancak bozulan bireylerde evlilikler zevk haline gelince, boşanmalar da hobi gibi oldu. İstendiği zaman cinsel arzulara karşılık bulunmadığı hallerin bile boşanma sebebi olduğunu gördük!…
İlginçtir zorluklar insanları daha samimi, daha fedakâr ve daha dürüst yaparken, refah ve rahat yaşam çoğu zaman bu erdemleri yok edebiliyor. Aynı şey dini açıdan da söz konusu olabiliyor ki vakıa olarak buna da şahit olduk. Türlü zorluklar yaşayan Müslümanlar inançlarına daha fazla sarılırken, görece rahatlamalarla eski dini samimiyet eriyip gitti maalesef!…
Allah Teâlâ erkeklerimizi de kadınlarımızı da ıslah etsin inşallah.
Selam ve dua ile…
Burhanüddin Aldiyaî
aldiyai@hotmail.com