İslamofobi mi Gelecek Korkusu mu?

Günümüzde coğrafik bir isimlendirmeden ziyade bir medeniyetin adı olan ve bu sebeple Amerika kıtasını da içine alan Batı’da İslamophobia olarak bilinen bir olgu vardır. Türkçe karşılığı İslam korkusu olan bu terimin sözlük anlamından çok İslam’a karşı dini ırkçılık, kin ve nefret eğilimi veya ideolojik fikri olarak bilinir. Yani etnik aidiyet farkı gözetilmeksizin, İslam dinine mensup olan her bir bireye karşı dini anlamda ırkçı bir zihniyet mevcuttur. Buna ırkçı demek belki çok yerinde bir tabir olmaz ancak Türkçede başka bir ifadesi bulunmuyor. Özetle bu zihniyet, zahir görüntüsü veya gösterilmek istenen yüzü itibariyle ırkçı bir kin ve nefret olarak görünüyor.

Fakat söz konusu bu zihniyetin arkasındaki asıl faktör ve düşünce irdelenirse, aslında “phobia” kelimesinin birebir sözlük anlamıyla bir korkunun dışa vurumu olduğu anlaşılır. Yani sırf kendisinden olmayana karşı duyulan ayrımcı bir tutum, bir kin ve nefret değildir. Aksine, arkasında gerçekten ciddi bir korku ve endişe vardır. Bu işin öncülüğünü yapanlar, meseleyi birçok açıdan araştırmış, derinlemesine değerlendirmiş ve gerek etnik varlık olsun, gerek dini inanç olsun, gerek kültürel miras olsun ve gerekse medeniyet açısından olsun, İslam’ın gelecekleri için hayati bir tehlike olduğunu görmüşlerdir.

Geçenlerde bir raporun görseli mahiyetinde hazırlanıp “Dünya Değişiyor” başlığıyla yayınlanmış bir video gördüm; 2008 yılında, Kanada’da İngilizce hazırlanmış ve Araplar tarafından alt yazı olarak tercüme edilerek sosyal ağlarda paylaşılmıştı. Ben de, İslamophobia olarak tabir edilen eğilimin arkasındaki asıl faktör ve saiklerin özet bir kanıtı ve açıklaması olarak sözü geçen videonun deşifresini yaptım ve olduğu gibi aşağıya veriyorum.       

“Dünya Değişiyor

Çocuklarımızın miras alacağı kültür, bugünkünden çok farklı olacaktır. Dünyanın şu anki değişimiyle ilgili çok önemli bir raporu izlemek üzeresin.

Araştırmalara göre herhangi bir kültürün 25 yıldan daha fazla ayakta kalabilmesi için her ailede doğum oranları 2.11 olmalıdır. Bunun altındaki herhangi bir oran, o kültürün yıkılmasıyla sonuçlanacaktır. Tarihe bakıldığında, hiçbir kültürün 1.9 doğum oranıyla ayakta kalabildiği görülmemiştir. 1.3 oranı ise, geri dönüşün imkânsız olduğu anlamına gelir. Çünkü geleceğini düzeltebilmesi için 80 ile 100 yıla ihtiyacı vardır. Oysa hiçbir ekonomik sistemin bu kadar uzun süre dayanabilme imkânı yoktur.

Diğer bir ifadeyle, bir çiftin bir çocuğu olduğunda, çocukların sayısı ebeveynlerin sayısının yarısı olacaktır. Bu çocuklar da bir çocuk yaptığında, çocukların sayısı dedelerinin sayısının dörtte biri olmuş olacaktır. 2006’da sadece 1 milyon çocuk doğmuş olsa, 2026’da 2 milyon işgücü bulmak çok zor olacaktır. Nüfus sayısı azaldıkça, kültür de gerileyecektir.

2007 yılında doğumların oranı Fransa’da 1.8, İngiltere’de 1.6, Yunanistan’da 1.3, Almanya’da 1.3, İtalya’da 1.2 ve İspanya’da 1.1 olmuştur. 31 ülkeden oluşan bütün AB’de ise, doğumların oranı 1.38’di. Tarihi araştırmalar bize diyor ki; bu sayıların geri dönmesi mümkün değildir. Gelecek birkaç yıl içerisinde bildiğimiz Avrupa’nın varlığı sona erecektir. Bütün bunlara rağmen Avrupa nüfusunun azalmadığını görüyoruz. Niye? Göç, İslami göç. 1990’dan beri bütün Avrupa nüfusunun artışta olduğu açıktır. Bu artışın sebebinin %90’nı İslami göçtür.

Fransa: Doğum artış oranı 1.8’dir. Müslümanların oranı ise, 8.1’dir. Güney Fransa, dünyada en çok kilisenin bulunduğu bölgelerden biridir. Şu anda ise, kiliselerden çok mescit barındırıyor. Yirmi ve altı yaşındaki çocukların %30’u Müslüman çocuklarıdır. Nice, Marsilya, Paris gibi büyük şehirlerde bu sayı %45’e yükseldi. 2027’de her beş Fransız’dan birisi Müslüman olmuş olacaktır. Sadece 39 yıl içerisinde Fransa bir İslami cumhuriyete dönüşecektir.

Son otuz yılın sonunda İngiltere’deki Müslüman nüfus 30 kat artarak 82 binden 2.5 milyona yükseldi. Orada (İngiltere’de) çoğu eskiden kilise olan binden fazla mescit bulunuyor.

Hollanda’daki yeni doğanların %50’si Müslümanlardandır. Sadece gelecek 15 yıl içerisinde Hollanda nüfusunun yarısı Müslüman olmuş olacaktır.

Rusya’da 23 milyondan fazla Müslüman bulunuyor ve her beş Rus’tan birini teşkil ediyorlar. Birkaç yıl içerisinde Rus ordusunun %40’ı Müslümanlardan olacaktır.

Belçika nüfusunun %25’i ve yeni doğanların %50’si Müslümanlardandır. Belçika hükümeti, 2025 yılında Avrupa çocuklarının üçte birisi Müslüman ailelerde doğacağını açıkladı. Sadece on yedi yıl sonra.

İlk olarak Almanya hükümeti bu konuyu açıkça dile getirdi ve Alman nüfusunun gerilemesini durdurmanın mümkün olmadığını belirten resmi raporlar açıkladı. Bu, dönüşü mümkün olmayan bir girdaptır. 2050 yılında Almanya İslami bir vilayet haline gelecektir. Şu an Avrupa’da 25 milyon Müslüman bulunmaktadır. Almanya hükümeti, önümüzdeki yirmi yıl içerisinde bu sayının 104 milyona katlanabileceğini söylüyor.

Vatanımızın (Kanada) yakınında ise, sayılar bize ayrı bir hikâyeyi anlatıyor. Şu an Kanada’da doğum oranları 1.6’dır, yaklaşık 0.4’ten daha az. Bu da kültürü (toplumun kültürü) koruyabilmek için gerekli olan alt sınırın altındadır. Şimdi İslam en hızlı yayılan dindir. 2001-2006 yılları arasında Kanada nüfusu 1.6 oranında arttı. Bunların 1.2’si göçtendi.

ABD’de Amerikan vatandaşlarının doğum oranları 1.6’dır. Latin kökenli göçleri de eklediğimizde, artış oranları 2.11’e ulaşmaktadır. Bu da kültürü koruyabilmenin asgari oranıdır. 1970 yılında Amerika’da sadece yüz bin Müslüman vardı, bugün 2008’de ise 9 milyondan daha fazladırlar.  

Dünya değişiyor ve artık uyanmamızın zamanı geldi. Üç yıl önce Chicago’da 24 İslami organizasyon arasında bir buluşma gerçekleşti. Sonuçlar; medya, politika, eğitim ve benzeri yollarla Amerika’yı değiştirme planlarını ortaya çıkardı. Kendimizi hakikate hazırlamamız gerekir dediler. Bu hakikat ise, önümüzdeki 30 yıl içerisinde Amerika’da 50 milyon Müslüman yaşıyor olacaktır.

Bizim içinde yaşadığımız dünya, çocuklarımız ve torunlarımızın yaşayacağı dünyanın aynısı olmayacaktır. Katolik Kilisesi, Müslüman sayısının Katolik takipçilerini geçtiğini belirten bir rapor yayınladı. Bazı araştırmalar, İslam’ın büyüme hızının 5 ile 7 yıla kadar dünyadaki baskın dinin İslam olacağını gösteriyor.”

Deşifresini verdiğim videoda yer alan bu bilgiler, belki de mevzu bahis ettiğimiz konuyla ilgili en basit raporlardan biridir. Allah bilir daha ne araştırmalar yapılmıştır ve çoğu da gizlidir. Bu çok özet bilgilerin ışığında açıkça anlaşılacağı üzere, İslamophobia denilen eğilim, gerçekten bir varoluş kokusudur. Batı’nın öncülüğünü yapan ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi’nin sebebi de belki budur. Yani gelecekte var olabilmenin mücadelesini İslam lehine kaybetmenin ciddi bir kokusu ve endişesidir aslında. Meseleye buradan bakıldığında, esasen onları da anlamak gerekir. İşte tabloyu bu açıdan değerlendirdiğimizde, Bakara 2/216’da ifade edildiği üzere ‘şer bildiğimiz hayırdır’ itikadıyla İslam gençliği, her şeye rağmen geleceğe umutla bakmalı ve o azimle çalışarak Allah’ın zaferine müstahak olacak nesil olmaya gayret etmelidir.  

Evet, bugün Müslümanlar olarak hiç iç açıcı bir durumda olmayabiliriz. Ancak unutmamak gerekir ki; Al-i İmran 3/140’ta belirtildiği üzere, bunlar Allah’ın insanlar arasında döndürdüğü günlerdir. Bir gün lehte iken, başka bir gün aleyhte veya tam tersi olabiliyor. Bugün aleyhtedir ve aslında bu dahi hayırdır. Zira Al-i İmran 3/179’da işaret edilen diğer bir kevni sünnet olarak temiz ile pis birbirinden ayrıştırılıyor. Bugün beşeri ideolojilerin sağladığı nefsi heva, heves ve şehvet hayatını seçenler için bir gelecek olmayacaktır. Asıl gelecek, her şeye rağmen imana ve İslam’a tutunanlarındır.

Son olarak geleceğe, Resûlullah ﷺ’ın müjdelediği Roma’nın fethedileceğinden de bakmak gerekir. Peygamber ﷺ’in gelecek ile ilgili verdiği bilgiler, kuşku yok ki vahiydir. Şu halde Batı’nın inançsal esasını teşkil eden Katolik Kilisesi Hristiyanlığı’nın sembolü olan Roma’nın fethedilme müjdesi, gerçekte remzi bir ifade olup, İslam’ın bütün Hıristiyan âlemine ve dolayısıyla Batı medeniyetine galip geleceğinin müjdesidir. Bu sebeple içinde bulunduğumuz zaaf ve zayıflık hali, bizi ümitsizliğe sevk etmemelidir. Bu müjdeye layık olan nesil geldiğinde, o fetih gerçekleşecektir. İşte o nesil de, bugünün çalışmalarıyla yetişecektir. Kadınıyla erkeğiyle bugünün her Müslümanı, kendini o neslin temeli görmelidir.    

Sözün özü şu ki; biz kendi güzümüzle gelecek inşa edemeyiz. Ancak Allah’ın rızasına uygun çalışırız, Allah da dilediği zaman dilediğini nasip eder. Geleceğe ümit ile bakanlardan olma ümidiyle…

Burhanüddin Aldiyaî 

aldiyai@hotmail.com

You may also like...

4 Responses

  1. Hamdi dedi ki:

    Hocam Allah razı olsun çok güzel tespitler.insallah diyorum.

  2. Hasan dedi ki:

    Selam aleykum Allah sizden razi olsun gercekten duyulmak istenen tespitler Allah uzerimizdeki gevsekligi kaldirsin kendi rizasina layik kullarindan eylesin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir