Savrulma Fikirler…
Türkiye’de yapılan en kolay iş din anlatmaktır.
Avam, duyduğu ya da ‘İslam’a ait’ olarak zannettiği şeyleri din olarak, takva ve hassasiyet olarak anlatır. Kendince bunu yaparak dindar olduğunu düşünür ve hatta kendini muhatabına ispat etmiş olur.
Günümüzde malum olan bu hakikat, yapanın bilgisizliği nedeniyle bir yere kadar makul kabul edilebilir.
Diğer bir kesim daha vardır. Din adına afilli sözler söyler, aklınca tespitlerde bulunur ve hatta üst perdeden konuşmaya özen gösterir. İlim talebelerinin dahi anlamadığı, anlayamadığı noktaları vurgular ve öne çıkarır.
Bu kesim hakkında, ilmîn kokusunu almış kişilerin bile gördüğü ve fark ettiği cahilliğe rağmen o, öyle şeyler söyler ki kendince Sokrat’tır ve çağdaşları onu anlamazlar!
Bu konuda sosyal medya çok problem oluşturan, oluşmasına fırsat tanıyan bir mecradır. Egosu olan kişilerin egosunu ona ilah yapmaya sebep olmuştur.
Aykırılığın ve aykırı konuşmanın bilgelik(!) olarak kabul edildiği günümüz toplumunda, o kişi ve zümrelerin bu özelliği cehaletini süslü göstermelerini sağlamıştır.
O aykırılıkları öyle bir aykırılık ki, birbirinden çok farklı iki aykırı kişi ve zümrenin gönlünü hoş edebiliyor. İki aykırı zümre ise kendi parçasını onda görmekten hoşnut oluyor. Diğer kısmını eleştirse de ona teveccüh ediyor. Bu durumda herkesin gönlünü razı eden o kişi kendini vasat zanneden bir acize dönüşüyor.
اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفًا۟
“Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.”
Bu ayete iman ediyorum ama tuzakları ve hilesi zayıf olan şeytan, nasıl da onları aldatıyor?
Bazen birbirine zıt iki konuyu savunan, kendince vasat olduğunu ve hatta bir üst mertebe adil olduğunu düşünen bu insanlar, nasıl olur da bu hilelere düşer ve şeytanın adımlarını izler ki?
Halbuki Allah; يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِؕ , buyurmuş ve İman edenlere şeytana ittiba etmemelerini, onun adımını izlememelerini emretmiş ve uyarmıştı.
Türkiye’de bu musibetin sebebi ile ilgili fark ettiğim konunun temelinde, kişinin onu rüşde ulaştıran bir ilmi eğitimden geçmemesi ve elde ettiği ilimde ise kendisine düstur edindiği bir hocanın usulüyle hareket etmiyor olmasıdır.
Bu konudaki en tehlikeli husus ise;
“Ben doğrusunu alır ve yanlışını terk ederim.” anlayışıdır.
Bu söz doğru bir sözdür ama bazen bu sözle doğru değil yanlış olan kast ediliyor. Aç olan insanın büfeye gidip hoşuna giden yemekleri alarak tabağını doldurması gibi, “Ben doğrusunu alır yanlışını terk ederim” anlayışını suiistimal edenler, ilim tabağına hoşuna giden hocanın sözlerini alıp dolduruyor ve üstelik bu sözleri de zamanı geldiğinde kendi egosuna delil olarak getirmekten haya etmiyor. Bu yapılan, o sözler ile alimlerin isabetli, isabetsiz bazen de şaz olan görüşlerini kendi cehaletine meze etmesidir.
O nedenle şu nasihati yapmak istiyorum;
Kardeşim; alim iseniz alim gibi davranın. Değilseniz, o zaman “Alın şu alimin sözüne reddiye verin” gibi bir hamakatın içine düşmeyin.
Çünkü her söz ya da makale reddiyeyi hak etmez. Hele duygusal merkezli kanaatlerin delillendirilerek makul hale getirilmeye çalışıldığı yazı ve makalelere reddiye hiç verilmez. O makalenin yazılmasından dolayı yapılabilecek ise nasihat edilir yoksa da kendi haline terk edilir.
Mesele birilerine cevap vermek ya da bir şeyleri ispat etmek değildir. Mesele doğru bir istikamet üzerinde ilerlemektir. İsabetsiz bile olsa bir çizgide ilkeli olmaktır.
Haberci kafasıyla yapılan bu savrulmalar, bir o yana bir bu yana fikir ve haberleri paylaşmak, bir o düşünceyi sonra diğer bir düşünceyi savunmak; hakikate değil, aksine hakikatin anlaşılmazlığına hizmet etmektedir.
Allah azze ve celle bizi uyardı ve şeytanın adımlarını takip etmemiz gerektiğini ve bizlerin de bu tehlike ile yüzleşeceğini ifade etti.
Kıyamete kadar bu hakikat bizler ile yaşayacaktır.
İki kişi daha takip edecek, beğeni atacak ve bizimle ilgili güzel söz sarf edecek diye din adına hak edilmeyen bir kürsüye çıkılmaz. Bu Din ve insanın kendi ahireti ile oynaması demektir.
O nedenle oturun sorun kendinize… Ne için yazıp-çiziyorsunuz?
Paylaşımlarınız ile neye hizmet ediyorsunuz?
Hangi istikamet üzerinde ilerliyorsunuz, bir daha düşünün. Nefsinizin lehine deliller üretmek yerine oturun ve samimi bir şekilde düşün. Aksi durumda ölüm size gelince artık geç olabilir.
Bazen düşünüyorum.. Allah Subhanehu ve Teala:
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لًا
“Senin için hakkında bir bilgi hasıl olmayan şey ‘in ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalp: Bunların her biri bundan mesuldür.” buyururken, ahirete inandığını söyleyen bu insanlar hiç düşünmeyip akletmiyorlar mı?
Bak kardeşim, bu ayette “علم” kelimesi ‘bilgi’ olarak tercüme edilmiştir. İlim ise sadece bilgiyi ifade etmez. İlim, o konu hakkında ki vukufiyettir. Bir kanaate sahip olacak kadar bir genişliğe sahip olmaktır. Bir husus ile ilgili elde ettiğin bir yazı ve makale velev içerisinde çok afilli deliller görünüyor olsa bile o, senin için bir ilim ifade etmez ve ona dayanarak yapacağın paylaşım ve sarf edeceğin sözler hususunda seni sorumluluktan asla kurtarmaz.
O nedenle bir topluluk ya da bir düşünce ile ilgili bir söz söylerken düşünmelisin. Hikmet ile hareket eden ve hamasetten uzak duran kimseler ile istişare etmelisin.
Kendi aralarında husumet oluşmuş gruplar hakkında birinin söylediği söz ile diğer grubu itham etmemelisin. Sen hakim değilsin dolayısıyla ikisi arasında hükmedecek ne bilgiye ne de hadde haiz değilsin.
Abdullatif Mermer