“Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs 4)
Gayrimüslimlerin dinî sembollerine ve özel günlerine iştirak etmek, kalben ve fiilen onlara benzeme anlamı taşır. Bu, zamanla akide zayıflığına ve kimlik erozyonuna yol açar.

İslâm, inanç (akaid), ibadet ve hayat tarzı bakımından müminleri diğer inanç sistemlerinden ayıran açık ölçüler koymuştur. Bu ölçülerden biri de dinî ve kültürel kimliğin korunmasıdır. Müslüman toplumlarda yaygınlaşan yılbaşı kutlamalarının haram görülmesindeki en temel delillerden biri teşebbüh yasağıdır.

Yılbaşı kutlamaları bir kimlik karmaşası ve batıl bir özenti olmakla beraber bu güne alternatif söylem ve eylem geliştirmek de bir bidatın ihdasına ve tahrif algısının yayılmasına, yerleşmesine sebep olmaktır.

Çeşitli çevrelerin özellikle Türkiye’de “Mekke’nin Fethi” adı altında her yıl 31 Aralık gecesinde böyle bir etkinlik icrası ve kutlama seremonisi ile Müslümanları sanki manevi bir atmosfer havası içine çekmesi yanlış bir eylemdir.

Mekke’nin Fethi Hicri 20 Ramazan 630 olduğu için bu günü her sene 31 Aralık tarihine sabitlemek tarih açısından anakronizmdir kutlama seremonisine dönüştürmek ise algıları manipüle etmektir.

Mekke’nin fethi İslâm tarihinin en büyük olaylarından biridir. Ama sahabe her yıl özel bir gün ayırıp kutlamadı. Ne Resûlullah, ne Hulefâ-i Râşidîn, ne Tâbiîn…Eğer kutlanması dinen meşru olsaydı, bunu ilk onlar yapardı. İmam Mâlik’in ölçüsü: “O gün din olmayan şey, bugün de din olamaz.”

Yılbaşına karşı: “O zaman biz de Mekke’nin fethini kutlayalım” demek şu iki hatayı doğurur:
Haram bir uygulamaya karşı, Dinde olmayan bir uygulama üretmek. Bu, bid‘ati bid‘atla tedavi etmeye çalışmaktır.
İbn Teymiyye der ki: “Bid‘at, bid‘atla ortadan kaldırılmaz; sünnetle kaldırılır.”

31 Aralık “Mekke’nin Fethi” şu sebeplerden ötürü tahrife kapı aralamaktır. Belirli bir gün tayin edilmesi (31 Aralık gibi).“Kutlama gecesi” denmesi.Özel program, merasim, afiş, slogan tertip ve teşkil edilmesi. “Müslüman yılbaşı” algısı oluşturması. Bu durumda: Mekke’nin fethi bayramlaştırılmış olur. Tarihî bir olay, dinî ritüele dönüştürülür. Bu tahriftir.

Mekke’nin fethi, İslâm tarihinin en büyük dönüm noktalarından biridir. Ancak bu büyük hadisenin ele alınış biçimi, dinin koyduğu ölçüler açısından son derece hassas bir denge gerektirir. Burada temel ayrım, “anmak” ile “kutlamak” arasındaki farktır. Bu fark gözden kaçırıldığında, iyi niyetle yapılan bazı uygulamalar bid‘at ve tahrif tehlikesi doğurabilmektedir.

Mekke’nin fethi, derslerde, sohbetlerde, hutbelerde ve siyer anlatımları içinde ele alınabilir. Müslümanlara tarih bilinci kazandırmak, Resûlullah’ın affını, merhametini ve tevhid mücadelesini öğretmek maksadıyla anlatılması hem meşru hem de faydalıdır. Bu tür anlatımlar, belirli bir gün ve ritüele bağlanmadan, eğitim ve ibret amacıyla yapıldığında dinen bir sakınca taşımaz. Zira burada hedef, bir kutlama üretmek değil, ümmete bilinç kazandırmaktır.

Ancak her yıl aynı gün Mekke’nin fethini “kutlama” adı altında düzenli programlara dönüştürmek, bu günü özel merasimlerle öne çıkarmak veya ona bayram havası kazandırmak, İslâm’ın ölçüleriyle bağdaşmaz. Çünkü bu yaklaşım, tarihî bir olayı dinî bir ritüele dönüştürmek anlamına gelir. Alternatif bir bayram algısı oluşturmak ya da bu güne özel ibadetler ve törenler ihdas etmek, sahabe döneminde olmayan bir uygulamayı dinin parçası hâline getirme riskini taşır. Bu noktada yapılan şey anmak değil, kutlamaktır ve aradaki fark son derece belirleyicidir.

Bazıları bu uygulamaları savunurken “amaç güzel” itirazını dile getirir. Oysa İslâm’da yalnızca niyetin iyi olması yeterli değildir. Meşru bir hedefin, yine meşru yollarla gerçekleştirilmesi gerekir. Amaç güzel olsa bile, yol meşru değilse yapılan iş sahih kabul edilmez. Abdullah b. Mes‘ûd’un “Nice hayır isteyenler vardır ki hayra isabet edemezler” sözü, bu gerçeği veciz bir şekilde ifade eder. İyi niyet, bid‘ati meşrulaştırmaz.

Bu çerçevede en sahih duruş; yılbaşı gibi gayrimüslimlere ait kutlamalara iştirak etmemek, buna karşılık dinde olmayan alternatif bayramlar da üretmemektir. Mekke’nin fethini bir sevinç gösterisine dönüştürmek yerine, onu siyer bilinci içinde öğretmek, ders almak ve ibret yönünü öne çıkarmak en doğru yoldur. Müslüman, sevincini de hüznünü de şer‘î sınırlar içinde yaşamalı, dinin belirlediği ölçülerin dışına çıkmamalıdır.

Sonuç olarak, yılbaşına alternatif olsun düşüncesiyle Mekke’nin fethini kutlama hâline getirmek; süreklilik kazandığında, özel gün ve merasimlere bağlandığında bid‘at ve tahrif niteliği taşır. Doğru olan, bu büyük fethi kutlamak değil; ondan ders çıkarmak, ahlâkını ve mesajını ümmete aktarmaktır.

-Ammar Eseri-