KIYMET BİLMEK

Günümüzde elbette ki Müslümanların bir değil birden fazla problemleri ve sıkıntıları var ve gün geçtikçe de bu sıkıntı ve problemler çözümlenmesi gerekirken aksine günden güne artmaktadır ve çoğalmaktadır. Bunun sebebi, Müslümanların çözüm üretmemelerinin yanı sıra her geçen gün daha fazla sorun üretmeleridir. Şöyle belirtmek gerekirse biz Müslümanlar önce içimizdeki dinamikleri tespit etmeli, onların kıymet ve değerini bilmemiz gerekir. Hocalarımızın genelde şikayet ettikleri şu hususlardır: “Hocaların kıymeti bilinmiyor. değeri bilinmiyor, hocalara gerekli ihtimam gösterilmiyor.” Tabii hocaların da bilmesi gereken şöyle bir nokta var: Hoca ve ilim ehli de ne yazık ki ilim uğruna davet uğruna mücadele eden insanların kıymetini bilmiyor, onlara gerekli ihtimamı göstermiyor, onların yapmış oldukları bazı hatalara tahammül gösteremiyor. Bugün en ufak bir meselede bir davetçiyi, bir ilim talebesini silmek ya da ilim talebesinin belki gençliğinden dolayı belki çocukluğundan dolayı belki de bazı şeyleri algılayamamasıdan dolayı yapmış olduğu bazı hataları ne yazık ki ilim ehli de tolere edemiyor. İlim ehli ilim talebesine, davetçiye Allah’ın dinini ayakta tutmak adına gayret eden bir cahil de olsa gayret eden bir Müslümana gereken ihtimamı göstermezse bu kimselerin hiçbirinden saygı beklemeye asla ve kat’a hakkları yoktur. Evet onlar saygı göstermelidirler Allah için. Ama hiçbir ilim ehli eğer onlara gerekli ihtimamı göstermiyorsa onlardan saygı bekleme hakkını da kendisinde göremez, görmemelidir!

Evet, toplumun her noktasında hatalar ve problemler var ama toplumun her noktasında dediğimiz zaman ilim ehli de kendisine düşeni yapmalı, nasibine düşeni almalıdır. Aksi durumda bu ümmet kendi hata ve problemlerini kabul etmediği müddetçe ilim ehli kendi hatasını, ilim talebesi de kendi hatasını görmediği ve kabul etmediği müddetçe herkes birbirinden bir şeyleri çözmeyi bekleyecektir ama bekledikleri o kahraman gelmeyecektir. Çünkü beklenen kahraman aslında kişinin kendisidir.

Necip Fazıl Kısakürek, ” ‘Kim var?’ diye seslenilince sağına ve soluna bakmadan ‘Ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘Benim olmadığım yerde kimse yoktur!’ fikrini besleyici bir dava ahlakına kaynak bir gençlik.” diyordu. Bu ifadenin aslında ne anlama geldiğini ilk dinlediğim zaman dilimi içerisinde belki bugünkü kadar anlayabilmiş değildim. Ben bu sözü hep “Bana düşen bir görev varsa elimden geldiği kadarıyla bunu yapmak adına bir gayret ortaya koymalıyım.” “Acaba şu da bir şey yapıyor mu?” diye sağına soluna bakmadan çalışmak ya da “Neden falan da iş yapmıyor?” demeden gayret etmek diye algılıyordum. Belki bu düşünce yanlış değildi ama bu kadar kısır olmadığını da zaman dilimi içerisinde daha iyi anladım. Çünkü kendisinden görev beklenen kişiler sadece ilim ehlinin arkasına takılmış olan kimseler değil aynı zamanda ilim ehlinin kendisidir de.

Herkes şunu iyi bilmeli ki; kim ne kadar çok biliyorsa o kadar çok sahada olmak zorundadır. Kim ne kadar tecrübeli ise o tecrübesini sahada o kadar kullanabilmelidir. Aksi durumda yapmış olduğu ufak tefek bazı atılımlarla kendi kendisini kandırmış ve avutmuş olur. Bu sebeple 100 kilo kaldırabilecek bir adamın günlük 10 kilo kaldırarak “Ben de ağırlık kaldırıyorum.” demesi ne kadar abes bir cümle ise aynı şekilde birçok iş yapabilecek imkanı olan Müslümanların da ufak tefek basit programlarla bir şeyler yapıyormuş imajına ve intibasına kapılarak kendilerini tatmin etmeye çalışmaları da inanın bu kadar abestir ve bu kadar basittir.

Abdullatif Mermer

You may also like...

4 Responses

  1. Nurgül dedi ki:

    Üstadın sözüyle de pekişince Allah’ın dinini ayakta tutmak adına gayret eden bir cahil diye kendimi gördüm…
    Çok başarılı bir makale olmuş.. yönlendirici ve hatta uyarıcı 🙂

  2. Ahmet dedi ki:

    Cemaat ta’ki kardeşlerin Sadece sohbet dinleyip,herhangi bir görev almamak için kaçınmaları ne gibi bir eksiklik diyebiliriz.
    Hocam..?

    • Abdullatif Mermer dedi ki:

      İslami camiada genel anlamda bir müslüman içinde bulunmuş olduğu toplumda herdaim sorumluluk sahibi olduğunu unutmamalıdır.
      Her müslüman içinde bulunmuş olduğu toplumda yaptığı her işin ecir getiren bir sebep olduğunu bilip hayır toplamak için adeta fırsat kollamalıdır. Eğer bu konuda eksiklik ve noksanlık varsa bu birincisi kişinin ahirete olan imanın zayıflığına bu zayıflığın oluşturduğu tembelliğe delalet eder. ikincisi yapacağı işin kendisine ecir getireceğini bilmiyordur ve ecir görmediği, düşünmediği için bu durum kendisinin gevşekliğine sebep olmaktadır. üçüncüsü bu sorumluluğu üstlenmesi hususunda kendisini teşvik edecek hatırlatıcıların eksik olduğunu gösterir. en önemlisi o camia kendi içinde birbirini teşvik etmede ve tetiklemede yeterince üstüne bir sorumluluk düştüğü bilincine varamamıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir