Batı Medeniyeti ve İnsanlığı Düşürdüğü Durum
Batı medeniyetinin bilimi ve felsefesi, cinsel eğilimler de dâhil kadın ile erkek rollerinin toplum tarafından bireylere benimsetildiğini ileri sürüyor. Dolayısıyla serbest bırakıldığında kadının kadına, erkeğin de erkeğe rağbet göstermesinin doğal olacağını iddia ediyor. Bu sebeple İstanbul Sözleşmesi’nin diğer bir içeriği olarak LGBTİ denilen hayâsız hastalığın bir hak olduğunu ileri sürerek bu ülkede yayılmasının önü açıldı. Batı toplumlarında ise çoktan yayıldı bile. Onunla da yetinilmedi ve toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında konulan dersle okullarda çocuklara bunlar öğretilmeye başlandı. Eğitim alsın diye okula gönderdiğiniz kızınızın bir kız, oğlunuzun da bir erkek sevgili edindiğini -Allah muhafaza- görürseniz, şaşırmamalısınız artık. Gayrimeşru ilişkilerin yaygın olduğu bilinen bu ortamlar da buna pekâlâ müsaittir zaten. Onun da ötesinde, bunlar hak olarak kabul edildiğinden, sizin yapabilecek hiçbir şeyiniz de kalmayabilir!
Uzun zamandır Avrupa ve Amerika’da uygulanan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, cinsiyetsiz (nötr) toplum ve eşcinsel projeler önemli ölçüde başarıya ulaşmış durumdadır. Esasında İstanbul Sözleşmesi ile bu projeler Müslüman toplumlarda da uygulanmaya sokulmak isteniyor. Türkiye ise, şu an bir pilot ülke konumundadır. Bu konuda detaylı bilgi için Ahmet Hakan Çakıcı’nin “Ailesiz Toplum Ya Sonrası” adlı çalışması okunmalıdır. Müslüman evlatlarına bile Allah’ın ayetlerini sorgulatmaya yönelik ilham veren çağ ve bu çağın bilimi, felsefesi, medeniyeti, mantığı ve hukuku işte budur. Bütün bunları bu ülkede de kanunlaştırarak sağlayan bir takım politik oluşumların arkasında duran maslahatçı hocalar ile muhafazakar kitlelere sormak lazım, bunu mu istiyorsunuz?!…
Çoğunlukla Batı menşeli olan laik ve materyalist bilimin ileri sürdüğü bir diğer iddia da, modern insanın, ilkel arzularını aşıp eğilimlerini ve arzularını kontrol edebilecek medeniyet ve eğitim seviyesine ulaşabileceğidir. Oysa bugün cinselliklerin hayvanca yaşanmasına yönelik en verimli ortamlar, eğitim kurumları olduğu artık herkesin malumudur. Orta öğretim kurumlarından başlayan bu gelişigüzel kız-erkek ilişkileri, üniversite ortamıyla en üst düzeylere çıkıyor. Bunların sonucunda da kürtajla çocuk katli, hiç olmadığı kadar çoğalmış ve yaygınlaşmış oluyor. Seküler eğitim kurumlarında okuyan çocukların konuşmaları bile büyük ölçüde cinsel içeriklidir. Ne kızların, ne de erkeklerin bu hususta bir çekinceleri yoktur. Dahası toplum içerisinde büyüklere karşı da bir sakınmaları söz konusu değildir. Ağzına geleni hiç çekinmeden açıkça söyleyebiliyorlar. Bu çocuklarda ahlak, adap, terbiye, saygı gibi erdemler yok ediliyor!..
Yukarıda da örnekleri geçtiği üzere Batı’nın ulaştığı eğitim ve medeniyet düzeyi, cinselliğe yönelik ilkel arzularını aşması şöyle dursun, hayvanları da geçtiği ortadadır. Sadece ABD’li aktris Alyssa Milano’nun 15 Ekim 2017’de sosyal medya hesabından başlattığı “MeToo” hareketi bile dünyanın nasıl bir uçuruma doğru yuvarlandığını çok acı bir gerçek olarak ortaya çıkardı. Çok kısa bir sürede dünyanın her tarafına yayılan bu hareket, başta sanat, medya, siyaset ve ekonomi dünyası olmak üzere, toplumun her kesiminden yüz binlerce kadın, uğradığı taciz ve tecavüzleri itiraf etti. Bunların içerisinde erkeklerin de olduğu göz önünde bulundurulduğunda, dehşetin gerçek yüzü daha iyi anlaşılmış olur. Daha ertesi gününde yarım milyon insan tarafından kullanılan ‘”MeToo” hashtagı, dehşet verici hikâyeler ortaya çıkardı. Kimileri daha 9 yaşında tecavüze uğradığını yazarken, çoğu kişi de tacizci ve tecavüzcülerinin büyükbabaları, üvey babaları, komşuları ve patronları gibi en yakınındakiler olduğunu açıkladı. İnançsal engeli olmayan insanları bu vahşi iffetsizlikten ne engelleyecek ki?!..
Seküler dünyada toplumun elitlerinden kabul edilen ve adına sanat dünyası denilen ortamların tam bir fuhuş bataklığı olduğu artık gizli değildir. Başta film olmak üzere sanat denilen âlemin dünyada zirvesi kabul edilen Hollywood’un bu bataklığın da zirvesinde olduğu, Harvey Weinstein skandalıyla bütün dünyaya duyurulmuş oldu. Birçok ünlü kadın ABD’li yapımcı Weinstein’a taciz ve tecavüz suçlamasında bulunmuştu. Adam elindeki gücü bu tür aşağılık amaçlar için kullanmıştı. Ardından kadınların yanında bir sürü erkeği dahi taciz eden aktörlerle halka genişleyerek rezilliğin çirkef yüzü herkese aşikâr oldu.
Özellikle inancından kopmuş gençlerin ciddi derecede özendiği, birçoğunu idol gördüğü, çoğu zaman topluma örnek şahsiyetler olarak gösterilen ve adına sanat denilen alemin nasıl bir ahlaki bataklık olduğu, her geçen gün farklı bir rezillikle gün yüzüne çıkıyor. Tabi aynı şeyler, Batı’yı koşulsuz takip eden buralarda da hat safhadadır. Hatırlıyorum birkaç sene önce ses yarışması düzenleyen bir program izlemiştim. Adına jüri denilen seçme heyetinde, bu ülkede ilk trans olduğu söylenen Bülent Ersoy adındaki kadın vardı. Halk müziğini söyleyen kapalı bir kadın geldi ve örtüsüyle türkülerini herkesle paylaşmak istediğini söyledi. Bunun için plak şirketleriyle görüştüğünü ancak sonuçsuz kaldığını belirtti. Ersoy nedenini sorunca, bayan biraz da sıkılarak, gittiği her yerde önce yatağa çağrıldığını itiraf etti. Ersoy da, ne var kızım yapsaydın, zaten bunu bir şekilde yapacaksın, hem bu yol buradan geçer mahiyetinde bir karşılık vermişti.
Tabi bunun gibi daha birçok örneği vardır. Bütün toplumun önünde hiç çekinmeden sanat olarak isimlendirilen âlemin aslında bir ahlaki yozlaşma, bir iffetsizlik bataklığı olduğunu açıkça söyleyebiliyorlar. Zaten sanat diye topluma gösterilen şeylerin hemen hepsi, erotik hatta çoğu zaman yarı pornografik içeriklerden ibarettir. Toplumun önünde hiç utanmadan sanat diye bunları yapan insanların gerçek hayatlarının nasıl olması beklenir ki?!..
Son yıllarda bu ülkede İslamcı geçinen çevrelerin medya organları dahi erkek erkeğe yatak sahnelerini bile topluma gösterdiler. Ne var ki; toplumu da büyük ölçüde aynı duruma getirdiler. Örneğin adam eşi, oğlu, kızı, annesi, babası, torunları yani bütün ailesiyle oturup, en rezil erotik veya yarı pornografik içerikteki film ya da müzikleri bütün sahneleriyle birlikte hiç utanmadan, çekinmeden ve sıkılmadan gayet rahat bir şekilde izleyebiliyor!..
Bugün örnek alınan Batı âleminde olup bitenler ahlaksızlık, kötülük, iffetsizlik, nesli bozmak vs. açılardan aklın ve hayalin sınırlarını zorluyor. Almanya’da yaşayan bazı gençlerden şöyle bir soru sorulmuştu: “Bizim tanıdığımız 60 yaşındaki bir kadının oğlu bir erkek ile evlenmiş. Oğlunun spermi, evli olduğu erkeğin kız kardeşinin yumurtası ile aşılanarak taşıyıcı anne olarak yaşlı kadına yüklenmiş ve kadın bir kız çocuğu dünyaya getirmiştir. İslam’da böyle bir şey olmaz ama sonuç itibariyle bu doğan kız yaşlı kadının kızı mı yoksa torunu mu? Aynı şekilde oğlunun da kızı mı yoksa kız kardeşi mi?”
Evet, müslüman evlatlarını da Allah’ın ayetlerini sorgular duruma getirecek kadar etkileyen, akıl ve mantıklarını kullandırtan Batı medeniyetine ait laik ve materyalist bilim, felsefe ve sanatın insanlığı getirdiği son durum budur. İstediğiniz bu mudur müslümanlar?!…
Şimdi dünyanın müptela olduğu bu vebanın aslında insanlığın yaptıklarına karşı çok da büyük bir musibet olmadığını anladık mı?!..
“Rabbine teslim olan müslümanlara” adlı çalışmamızdan alıntıdır, Burhanüddin Aldiyai