Nefsi İlah edinmek…
Nefsi İlah Edinmek Dünyada İnsana Verilmiş Bir Beladır…
İnsan dünyada bir değil bir çok bela ile karşı karşıya gelir ama insanın çekip üzerine doğru sürüklediği en tehlikeli bela nefsini ilah gibi görüp her şeye ben merkezinden bakmasıdır.
اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلً
Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? (Furkan, 43.)
Ayette geçen Heva ve hevesini ilah edinen kimse” ifadesine “heva ve hevesine (nefsin arzu ve isteklerine) itaat eden kimse, anlamında olduğuna da işaret ettikten sonra Kurtubi, Hasan-ı Basri’den naklen şöyle der; Nefsi ve arzusu neyi severse, mutlaka tabi olmak anlamında (o fikre, düşünce veya kişiye yönelen) kimse, diye açıkladığı nakledilmiştir ki, anlam birdir.
Yani kişinin hak olarak sadece nefsinin kabul ettiğini görmesi ve hayatını bu çerçevede devam ettirmesi bir yönü ile nefsini ilahlaştırması anlamına gelmektedir.
Bugün müslümanlar olarakta etkisinden kurtulamadığımız bu hastalık ayetin ifadesi ise hastalıktan öte bir ilahlaştırmaya dönüşmektedir.
Bu nedenle özellikle nefsi hastalıkları önde olan kişilere asla ama asla kürsü verilmemelidir. Bunun yapılması onlar için bir tür idam sehpası olabilmektedir.
Kişi kendisini de bilir. Allah’tan korkan ve ahireti hesap eden kişi de eğer ki elim bir azabın muhatabı olmak istemez ise bu hususu dikkate almalıdır.
Diğer bir bakış ve nasihat ise şudur;
Bu hastalığa haiz olan kişinin ne dostluğu olur ve ne de kardeşliği olur. Zira bu tür kişilerin vefa anlayışı ancak kendi nefisleridir. Kendi nefisleri dışında kimseye vefaları olmaz.
Zamanın doğru okuması anlamında ciddi tesbitleri olan ve her ne kadar kitaplarına art niyetli kimselerce müdahale edilip tahrif edilen yerler olsa da ilim ehli ve ilim talebesi açısından istifade edilmesinde fayda gördüğüm mütefekkir Said el-Kurdi, sözler isimli eserinde bu konuyla ilgili şu ifadelere yer verir;
İnsan, cibilliyeti (aslı) ve yaratılışı cihetiyle nefsini sever. Belki evvelen ve bizzat yalnız zatını sever, başka her şeyi nefsine feda eder. Allah’a layık bir tarzda nefsini medheder (Cenab-ı Hakk’a karşı yapması gereken övgüyü nefsine karşı yapar).
Cenab-ı Hakk’a layık bir tenzîh ile nefsini ayıplardan uzak görür. Elden geldiği kadar kusurları kendine layık görmez ve kabul etmez. Nefsine tapar, şiddetle müdafaa eder. Hatta fıtratında emaneten verilen ve Ma‘bud-ı Hakiki’nin (hakiki ibadete layık olan Allah’ın) hamd ve tesbihi için ona verilen cihazları ve kabiliyetleri kendi nefsine sarf ederek: “Hevasını (nefsani arzularını) kendisine ilah edinen kimse” ayetinin sırrına mazhar olur, kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir (nefsini ilahlaştırır).” (Sözler, 17. Söz, 85)
Evet, hakikati özetlemiştir. Kendini dev aynasında görmeyi seven bu tür, asla özür dileyemez, tekzip yayınlayamaz. Manevralar ile uğraşarak sadece kendi nefsini temize çıkarma kaygısında olur.
Halbuki Yusuf Aleyhisselam en doğru yöntemi ifade etmişti; ““Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder.” Yusuf, 53.
Ne güzel dedi Aleyhisselam;
“Beni göz açıp kapayıncaya kadar, hattâ ondan daha az bir zaman bile nefsimle baş başa bırakma.” Ebû Davud, Edeb 110.
Rabbimiz bize selamet versin.
Abdullatif Mermer
Allah razı olsun Abdüllatif hocam.kaleminize saglik
Ecmain kardeşim, yüreğinize sağlık.