Duruşumuza Vahiy Yön Vermelidir…

Süreç içinde sürekli cereyan eden bir hakikat şudur: Olaylar karşısında bir türlü doğru bir tavır sergileyememekteyiz.

Ya birilerini razı etmek için hakkı eğip bükmekteyiz ya da hakkı izhar ve ifadeye çalışırken kırıp dökmekteyiz.

Bizlerin bir şeyi kabul ya da ret etmemize, sevmemiz ya da buğz etmemize her daim VAHYİN İKİ TÜRÜ yön vermelidir. Yani hem metluv olan vahiy; Kur’an hem de ğayri metluv olan sünnet sevk etmelidir.

Bizler tavır ve üslubumuzu her zaman ahlak doğrultusunda belirlemeliyiz.

Eleştirimizi yaparken de, bir hakikati dile getirirken de birini destekler ya da karşıt görüş ifade ederken de buna dikkat etmeliyiz. Yerine ve duruma göre sert olabiliriz ama asla ahlak dışı bir yol benimseyemeyiz…

Medaricu’s-Salikin’de Abdullah İbni Mubarek’ten şöyle bir nakilde bulunulur;

“Az bir edepte olsa edebe ihtiyaç çokça ilimden daha fazladır.”

Bu, değildir ki ilim önemsizdir. Aksine buradaki nüans edebsiz olan ilmin zem edilmesidir.

Çünkü hak davetin başarısı adalet, vefa, ahdine uymak, müslümanların ve hatta kafirlerin bile kendisinden emin olduğu güvendedir.

O nedenle kazanımların yerini kayıplara bıraktığı İslami hareket ve yapıların öncelikli olarak sorgulaması gereken durum, önce akidelerine yön veren ahlaklarıdır.

Kendi dininin davetini yapan kimselere saygısı olmayanlar aslında kendi dinine saygısı olmayanlardır. Buna birçok mazeret ve kendilerini haklı çıkaracak bahaneleri olsa da bu böyledir.

Yine dinine saldıran direkt ya da dolaylı da olsa inancına şüphe tohumları serpen, kendi peygamberinin sözlerini hafife alan, sahihlerini bile uydurmalarla aynı statüde değerlendiren, Kurancılık diyerek akılcılık merkezinden peygamber efendimize hesap soran birine karşı gösterilen saygı da en başta inandığı Kur’ana ve itaat ettiğini düşündüğü Nebi Aleykümselama karşı yapılmış bir saygısızlıktır.

Bununla beraber şunu da ifade etmek gerekir ki;
Benimsemediğimiz ve dinimizin ilkelerini ve prensiplerini hiçe sayanlara hakaret etmek, öldüklerinde ailelerini de kaybettirecek haddi aşan konuşma ve paylaşımlarda bulunmak vb sergilenen tutumlarda bu dinin öğrettiği ve öngördüğü bir tavır ve üslup değildir.

Hasılı her anlamda i’tidal ve istikamet sahibi olmak elzemdir.

Erdemsiz olup şirin görünme kaygısına düşerek karşıtlarımızı meşrulaştırmak yerine susarak onların haddini ve hak ettiklerini vermek gerekmez mi?

İnanın en az bunun kadar çirkin olan diğer husus sınırları aşarak sokak ağzı kullanmaktan çekinmeden karşı cenaha saldırmaktır.

O nedenle şunu unutmayalım biz her hal ve tavrımızda müslüman olmak zorundayız…

Rabbimiz bize selamet versin.

Abdullatif Mermer

You may also like...

1 Response

  1. Kenan+kurtay dedi ki:

    Ya birilerini razı etmek için hakkı eğip bükmekteyiz yada hakkı izhar ve ifadeye çalışırken kırıp dokmekteyiz.gunumuzu tarif eden harika bir cümle olmuş hocam ama hangisi daha tehlikeli arada kaldim.Rabbim senden razı olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir