Mazlum kardeşime…

Ey zorba ve hak hukuk bilmeyen kişilerce hakkı gasp edilen, Çin zulmü altında, toplama kamplarında güneşe bile mahrum kalan, işkencelerle güçsüzleştirilmiş mazlum.

Ey hakkı çiğnenen mahrum!

Ey yeryüzünün ezilmişi, yalın ayaklısı… Sen ki hakların çiğnenmiş, yalnız bırakılmışsın. Firavunlar iktidar kurmuşlar canın ve kanın üstüne. Aç bırakılmış, secden yasaklanmış ve de horlamışlar seni… Rengin değişmiyor, değişmeyecek; müslümanlar hallerini düzeltmedikçe!

Sen hep aynı mazlumsun, aynı mahrum.

Bazen kara derili bir zencisin Afrika’dan sürgün edilmişsin.

Gâh mazlum bir Çeçen’sin, zalim Rusya zulmü altında onurlu destan yazan. Gâh Afganistan da, Irak’da, Suriye ve daha nice mazlum Coğrafya’lar da ezilen. Bazen Avrupa’nın taa ortasında yalın ayak direnen.

Tüm bu zulumlere gerçekten ses çıkaran eylemci kardeşim.

Neredesin?

Sen gâh mazlumlar diyarında direniş sergileyen bir mücahidsin… Gâh mahrumlar ordusunda bir ferd bir nefersin… Gâh tarihin karanlık devirlerinde, binlerce yıllık kölelik düzeninin karşısında bir destan yazan.

Destan yazarken, gâh mahkûmsun aristokratların, emperyalistlerin elinde. Bazen kendi vatanının garibi ve mahrumusun, öz yurdunda garipsin, ana toprağında esirsin.

Gah toprağı sulayan bir şehid.

Neredesin sen?

Bak zulüm devam ediyor.

Rengi de değişmedi.

Çocuklar ağlıyor.

Çocuk dedim ya!

Çocuk… Sen elinden şekeri gasp edilmiş çocuk… Sen babası katledilen yetim… Bedeni Bombalarla yara almış can, hakları gasp edilmiş öksüz.

Ey binlerce yılın ezilmişi, horlanmışı, yalnızı, Suriye’li, Bosna’lı, Afganistan’lı, Çeçenistan’lı, Türkistan’lı, Kürdistan’lı kardeşim!

Nerede gerçek dava adamları?

Mazlumlar yardım bekliyor.

Mazlum kardeşim… Kendi saltanatları payidar olsun diye, ezdiler seni, akıllara zarar işkenceler ettiler sana… Yaşam hakkı tanımadılar bedenine, ümit hakkı vermediler yüreğine. Seni sessiz bıraktılar yapayalnız, kimsesiz ve bêkes.

Anadan, babadan, evlattan ayırdılar, muhacir kıldılar, vatanından sürdüler.

Ayağında zincirler, boynunda tasma, bedenine giydirilen lastiklerle yakıldı vücudun. Dehlizlerden işitildi feryadın, karanlıklarda yankılandı sedan.

Bak yine yapayalnızım. Eylemler yapıldı, sloganlar atıldı. Yürüyüşler, kınamalar. Değişen birşey olmadı. Olmuyor, yetmiyor. Sesimiz tok(!) ama çok cılız. Eylem ve söylem ya da kalemler yetmiyor zulmü durdurmak için.

Boş slogan değil, Icraat ve amel, sadra şifa adımlar istiyorsun yaralı kardeşim…

“İmdat” diyorsun.

Dedim ya, bir tarafım Suriye, Esad’ın zulmü altında. Bir tarafım başka diyarlar. Bir tarafım fosfor ve napalm bombaları altında…

Bir yanım Müslüman ülkelerde müslimlere reva görülen haksız Esaretler, sebepsiz gözaltılar ve tutuklanmalar. Bir tarafım, Ebu Gureyb, bir tarafım Guantonamo hâlâ. Orada kaldı zihnim, yüreğim, benliğim. Bitmiyor, tarih tekerrür ediyor her daim…

İşte kardeşim. Soğumuyor içim yürüyüşlerle, susmuyor kalemim, sloganlar tatmin etmiyor vicdanımı. Etmesinde. Rahatlamasın sen acı çekerken yüreğim.

Çünkü biliyorum, sen yine ezileceksin, yine hırpalanacak, yine hakların çiğnenecek… Bunca bağırmalara, kitlesel protestolara rağmen zulüm devam edecek, protestolar, imzalar, önergeler hepsi “Mazlumun hamisi(!)” Unvanıyla saltanat kuran kişilerce veto edilecek…

Sen orada tarihin tanığı ve şahidi… Sen yalnızlığın adı ve kimsesizliğin şehidi olarak kalacaksın… Sen piramitler altında ezilen can, sen zulümleri haykıran bir kan, bende de yara olarak kalacaksın…

Sen Ashab-ı Uhdud, ateş çukurlarında. Sen Yasir ve Sümeyye işkenceler altında… Sen tarihin semasında sesi yankılanan… Sen Firavun, Nemrut, Şeddad ve Ebu Cehillerin zulmünde aç ve susuz bırakılan bir mazlum olarak tarihe yayılacaksın… Tarih seninle tekerrür edecek. Sen yüreğimde ki yarasın, kalemimde ki sızı.

Sen yalın ayaklı bir ümmetin ferdisin. Sen gözyaşım, kalemi tutuş sebebim, kabuk bağlamaz yaram…

Not: Ben Mazlum kardeşimin acısını yüreğimde hissetmek istiyorum. Vicdan rahatlatmak için kartondan kule yıkmak, sadece bağıranlardan olmak istemiyorum.

ALLAH’ım! Bizleri Mazlumdan yana vicdanı yananlardan eyle. Bizi vicdanı körelmiş, acı ve zulümlere karşı bağışıklık kazananlardan eyleme. Bize basiret ver, feraset ver!

Bizi zulme ve haksızlığa karşı layıkıyla nebevî bir metotla başkaldıran kimselerden eyle.

(Âmin)

Dicle Şafak

You may also like...

2 Responses

  1. omerfirat dedi ki:

    peki, abla ne yapmalıyız? bu zulmü hiç konuşmayalım mı? bunun için birşeyler yapmadan sessiz sessiz oturalım mı? çözüm nedir?

    • Dicle Şafak dedi ki:

      Çözüm Allah’ın kitabı. Bizler Müslüman olmanın sancısıyla düşünüyoruz, acıyı yazıyoruz. Sonra ağlamanın zillet olduğunu da düşünüyoruz… Tevhid olmadan vahdet olmayacağını da düşünüyoruz. Vahdet olmadan icraat de olmaz, biliyoruz.
      Olsa da yetersiz kalıyor küffar karşısında.
      Ve bunu anlatmaya çalışıyoruz.
      Gerçi onlar tek kişi de olsalar, bunu çok iyi yapıyorlar.
      Icraat diyorum icraat…
      Hatırlatayım geçen sene Mart ayı, dünyanın önünde, marifetini de sergileyerek, gözlerimizin önünde tek bir zalim ellerini kollarını sallayarak, sanal Dünya da PUGB oyunu oynar gibi, mescidlerimiz de müslüman kanı akıttı!
      Secde eder vaziyette en şiddetlisinden katletti müslimleri.
      Var mı aramız da onların bu zulmüne mani olmada onlar kadar korkusuz sözü öze uyan, özü de eylemle birleştiren kimseler?
      Ve şu kesin ki; ” Insanlar gökyüzündeki düzeni yeryüzünde de istiyorlarsa, gökyüzüne nizam verenin nizamını yeryüzünde de uygulaması gerekir.” Bu düşünceler her geçen gün yüreğimizi yakıyor.
      Parçalanmış, kanlar içinde, hain kurşunların hedefi olmuş yüzlere dijital ekrandan bakarken, artık müslümanların hali en şiddetlisinden vuruyor bizi ve göründüğü gibi yetmiyor kelâmımız.
      Allah’ım! Toparla ümmeti.
      Tevhid-i inanış ile, vahdet lütfeyle bizlere.
      Dinini yücelten, müdafaa ve muhafaza eden müslim kardeşlerimizin ırzını, canını koru.
      Ve ancak senin dinini yücelten, müslümanların canına canını siper eden Muslimler olarak canımızı al…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir