Gündem (Corona)

Kur’an insanın fıtratına yerleştirilmiş mesajların ser tacı, baş tacı olduğunu hatırlatarak, gündemle alâkadar birkaç kelam etmek istiyorum. Her biri birer ayet olan Kur’an kısalarının en basit gibi düşünüleninden, galaksiler ötesine kadar, Arş kadar bilgi kaynağı, her insan aklı seviyesine hitap edecek oranda ayetler, her akla hükmeden muazzam bir kitaptır Kur-an. Bilgi ve akıl seviyesi ne olursa olsun, hiçbir insanın,” benim anlayabileceğim ayet yoktu ki” diyebilme mazereti yoktur. Bunu Kur-an sıkça ‘tasrîfu’l-âyat’, yani ayetlerin her pekiştirici, hatırlatıcı ve her seviyede bol bol verilmesi diye anlatır. Öyle ki, Kuran adeta bir deliller kitabıdır…

Allah kâinatta hiçbir şeyi boş ve anlamsız yaratmayacağı gibi, bu virüs de bir delil, bir hatırlatma, uyarı yani ayettir.

Olaylara hikmet ve feraset nazarıyla bakmakla mesul olan biz müminler bu ayeti de doğru okumamız gerekiyor. Bir ceza mıdır, uyarı mıdır, toplumsal bir helâk mıdır? Yoksa hepsi midir?

Allah kimseye zulmetmeyeceğine göre bununla hak eden birilerini cezalandırılırken, birilerine de mükâfat veriyor, birilerine de uyanış vesilesi kılmış olabilir.

Biz bunu bilemeyiz, bizim yapacağımız bu ayetten ders çıkarmaktır.

Biz zaten bununla emrolunduk.

Ders almak ve dersi hatırlatmak…

 Tarihin yasasını dile getiren toplumsal helak çeşitleri ile ilgili ayetleri bu vesile ile yeniden incelerken, bu perspektifte; toplumların, medeniyetlerin, uygarlıkların, ülkelerin eceli, bir vadesi olduğunu ve her topluluk, her uygarlık, her ülke mutlaka bir gün tarihin zağarında yerini alacağını görüyoruz. Her toplum kendi eliyle ettiğini buluyor. Doğru, güzel ve iyinin, kötü çirkin ve batılın bir arada sarsıntıya uğradığını, ilâhi gücün savaşının zengin fakir, toplumun üst ya da alt tabakası ile olmadığını, hatta uygarlıklarla, medeniyetlerle, ülkelerle kaim olmadığını, toplumlarla olduğunu, bunların sürüp gideceğini yeniden idrak ettirdi rabbim bizlere…

Kur ‘an bu kıssalar ile biz müminlerin ufkunu hayretler içinde bırakıyor; teslimiyet, havf ve recamızı artırıyorken; maalesef hâlâ insanımız Sünnetullahın bu hakikatini göremiyor.

Kadim kavimlerin başına gelen tüm bela ve musibetler, vakitsiz, apansız yakalıyor insanları. Sadece bedenleri değil, aynı zamanda uyuşan idrakleri, uyuyan ruhları, mayışan şuurları uyandırmak ister gibi geliyor üst üste sarsıntı ve felaketler…

Bir taraftan ilâhi kudret salladı, salladı… Ders, ibret alan kaç kişi oldu ki?

Çoğu insanlar kaçtıkları, görmezden, bilmezden geldikleri, adını dahi hatırlamak istemedikleri ölümün can acıtıcı gözbebeklerini gördüler, ölümün soğuk soluğunu ense köklerinde hissettiler. Yine ibret alan olmadı.

Kurula kurula oturup serile serile yattığımız evlerde yayık gibi çalkalayan sarsıntı sırasında Allah’a, Kur’an’a, İslam’a savaş açanların, zalim milletler Suriye’de, çoğu çocuk bir milyon insanı öldürürken, Irak’ta üç milyon, Yemen’de yüz binlerce mazlum öldürülürken.  Myanmar’da, Doğu Türkistan’da durmadan vahşet haberleri gelirken, biz toplum olarak bunları kanıksadık, kabullendik.

Bağışıklık kazandık… Ümmetin bunca acısı yüreğimizi hoplatmadı. Ben merkezlik bir yaşama müptela olduk… Bu zalimleri bu virüs kadar tehlikeli görmedik. Kaçıp bize sığınanları gayri islâmî duygularla bir gördük… “Bunlar bir gün bize de yapılırsa ya” diye düşünmedik.

Şimdi dillerinden “ALLAH” lafzı düşmeyenlerin, Kur’an’ın emrine uyarak örtünen kadınlara zulmedenlerin, İslami her görüntüyü “radikal İslamcı” yaftasıyla boğmaya çalışanların yüreğinden geçenleri bilmek, yüzlerinin aldığı şekli görmek, gözlerinin ta içine bakmak istiyorum…

Rabbine karşı isyan bayrağını diken nefsin, bu virüs karşısında ne dediğini, dudaklarından hangi duaların döküldüğünü, kime, hangi tanrıya nasıl yakardıklarını bilmek istiyorum.

Can alıcı küçücük ama tesiri tüm dünyayı yerinden eden bir virüs karşısında acze düşmüş insanlık. Neye tutulacağını, kurtuluşun nerede olduğunu bilmeden çırpınan insanlık.

Rabbimin büyüklüğüne yeniden iman ederken, aynı zaman da “Kahhar” olan, intikamı şedid olan Rabbimin haşyetini yüreğimde hissediyor, adeta titriyorum…

 “Allahuekber!”

Sen Subhan’ sın ya Rabb!

Kur’an, denizde fırtınaya yakalanınca taptıkları sahte tanrıları bırakıp Allah’a yalvarmaya başlayan putperestlerin iki yüzlü ve gülünç hallerini tasvir eder.

Günlerdir zihnimde cereyan eden ayet bu.

 Eminim ki, bu Allah ve iman düşmanları da, sahte tanrılarına (kim bilir, belki de bu tanrı, bizzat onları Allah”a karşı küstahlaştıran egolarıdır) değil, Allah”a yönelmişlerdir.

Virüs için Farklı yorumlar var. Ben her olayın, her felaketin ve musibetin sebepler dünyasında, sünnetullah perspektifinde bir açıklaması olduğuna inananlardanım…

Virüsün oluşumu ve yayılışı, bulaşması ve yaşamını insan vücudunda sürdürme çabası ve tutunması vs. vs…

Ya da şu önlemler alınsaydı,

Hijyen kuralları, dış denetim vs. vs…

Şunlara uyulsaydı, temas olmasaydı gibi gibi birçok yorum ve felaketi önleme adına alınan tedbirler…

Sonuç ortada…

Bu topluma da sirayet eden bir vakıa ve toplumsal azap…

Zaten bunlar hep mikro plandan bakınca ilk etapta göze çarpan ikincil ama asılsız yorumlar. Bu nedenleri fazla ciddiye alanlara, Japonya’nın Kobe depremini hatırlatırım; o depremde Japonların en şiddetli depreme dahi dayanıklı iddiasıyla övündükleri binaların ve yolların karton kuleler gibi nasıl dürüldükçe dürüldüklerini, hallaç pamuğu gibi atıldıklarını hatırlatırım. Tabi, olayların arkasında yatan metafizik gerekçeleri görmek istemeyen akl-ı evveller ona da bir gerekçe bulmakta gecikmemişlerdi; “Dalga her zaman yatay gelirdi, bu kez dik geldi.”

Makro plandan bakanlar, olayların kabuğuyla yetinmezler; onu aşıp olayların özüne inerler. Orası, Allah”ın gösterdiği yerdir. O yerden bakınca, aklıma azgın Nuh Kavmi ve onları Allah’ın gazabıyla korkutan Nuh Peygamber geliyor.

 Aksine onlar Allah’a başkaldırıyı sürdürüyor ve peygamberleri Nuh’la dalga geçiyorlardı. Bir noktada Allah’ın gayretine dokunuyorlar ve iş bitiriliyor;

فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

 “Ne zaman bizi kızdırdılar; öç aldık onlardan, topunu suda boğduk.”

(Zuhruf,55)

Lut Peygamberin azgın kavmi ve onların yaşadığı Sodom ve Gomore geliyor; onları kendi öz benliklerine ve Allah’a karşı saygılı olmaya çağıran, “Ey kavmim!” diye öğüt vermek için çırpınan Hz. Lut geliyor. Helak olan Ad Kavmi, Semud Kavmi geliyor… Nice kavimler daha…

Hepsinden öte özgürlüğü soğan sarımsak gibi dünyalıklara tercih edip, peygamberleri Musa aralarından ayrılınca düşmanları olan Mısırlıların tanrısına taparak Yahudileşen Müslüman İsrailoğulları geliyor…

Ve soyları, türevleri, benzerleri geliyor..

Tur’dan dönünce, özgürlüğe kavuşturduğu Toplumunun, can düşmanının putunu yapıp taparken gören, onları Allah’a havale eden Hz. Musa geliyor. İşte bu peygamber Allah’a karşı nankörlükte direnen toplumu için, Rabbine şöyle yakarıyordu;

 “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak eder misin Allah’ım! Kaldı ki bu, yalnızca senin bir imtihanındır; Sen onunla dilediğini saptırır dilediğini doğru yola ulaştırırsın; Sensin bizim velimiz, bizi bağışla bize merhamet et. Zira Sen bağışlayanların en hayırlısısın.” Â’râf, 155)

Biliyor musunuz; İslami kimliğimin bir parçası olarak taşıdığım peçemin bu kadar işe yarayacağını, ilk kez virüs ile fark ettim? Peçemi görünce içlerinin tüm karasının yüzlerine vurduğunu bildiğim, sırf İslami bir parola olduğu için bir bez parçasına düşman olanların dahi, aslında peçenin büyük lütuf olarak algıladıklarına şahit oldum.

Başka zaman olsa yüzlerini buruşturacakları yüz maskesini yürekleriyle talep eder gibiydiler. Bu da ayrıca mutluluk verici.

Hatta Fransa biliyorsunuz 2011 de peçe takan kadınlara 150 euro ceza kesiyordu.

Şimdi can korkusu ile, ağız maskesi takmadan dolaşmanın cezası 150 euro.

Daha neler neler…

Yine biliyor musunuz; Uzun zamandır kendilerine davet yaptığım, davetimi ciddiye almayıp, dinlemeye bile tenezzül etmeyen yakın akrabalarımdan bir kaçının gelip bu felaketi Kur-an ışığında yorumlamamı istemelerine şahid oldum.

İster istemez traji-komedi ama, “Nelere vesile oldun korona” diyesim geldi.

Tamamen şer gibi gördüğümüz bir olay hayra vesile olabilir. ‘Siz bilmezsiniz, Allah bilir’.

Şimdi bizler içinde, yeniden olayların hikmetini düşünmemize, ürperip kendimize gelmemize, başıboşluğumuzu, günahlarımızı fark etmemize sebep olursa, bu virüs biz muminler için hayra dönüşecek inşaÂllah.

Son söz olarak; Cümlelerim yanlış anlaşılmasın. Her ölüm ile birlikte bende sarsılıyorum. Insanımız için hidayet ve mağrifet diliyorum.

Allah”ın gazabını üzerimize çeken içimizdeki beyinsizleri de Allah”a havale ediyorum…

Bizim de günahlarımızı affetmesini dua ediyorum.

 “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helak etme Allah”ım!

Kendileri sebebiyle belalara maruz kaldığımız “içimizdeki beyinsizlere” de bilvesile akıl, idrak ve hidayet temenni ediyorum…

Allah’ım! Canımızı müslüman olarak al…

Dicle Şafak

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir