RAMAZAN NİMETİNİ NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ?

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile.

Hamd, alemlerin rabbi olan Allah’a salat ve selamda onun kulu ve peygamberi olan Muhammed (s.a.s)’e olsun…

Hiç şüphesiz Rabbimizin üzerimizdeki nimetleri sayılamayacak kadar çoktur. Saymaya kalksak sayamayız çünkü halen sayamayacağımız nimetler üzerimize her gün bir yağmur gibi yağmaya devam ediyor. Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor: 

“Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır. Yine o, belli bir yörüngede hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü de sizin emrinize verendir. O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.”[1]

Yüce Allah bu ayetlerde hiçbir beşerin inkâr edemeyeceği nimetlerini sayıp daha sonra insanın ne kadar da zalim ve nankör olduğunu haber vermiştir. Gerçekten de bu kadar nimetleri veren bir yaratıcıya gerçek manada kulluk yapmayan ve ona hakkı ile şükür etmeyen insan nankör ve zalim bir insan olmasında ne olsun? Asıl konumuza gelirsek yüce Allah bu ayetleri kullarına birtakım şeyleri emir etmesinden sonra zikrediyor. Rabbimiz şöyle buyuruyor: 

“İman eden kullarıma da söyle; hiçbir alışverişin ve dostluğun olmayacağı bir gün gelip çatmadan önce, namazlarını kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, bizim yolumuzda gizli ve açık bir şekilde harcasınlar.”[2]

 Alemlerin rabbi olan Allah’ın mübarek kitabında, kullarına bir şeyi emrettikten sonra veya emretmeden önce onlara nimetlerini hatırlatması birçok ayette tekrar eden bir şeydir. Bunun hikmeti ise kullarına kime kul olduklarını bir defa daha hatırlatmak ve onlara bu emirleri ve yasakları verenin sıradan bir kişi değil bilakis sayamayacakları nimetleri veren kişinin bizzat kendisi olduğunu hatırlatmak içindir. İşte tam burada yüce Allah’ın bir emri ile daha karşılaşıyoruz: 

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olan Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler o ayda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.”[3]

 Yüce Allah kime kul olduğumuzu ve üzerimizde bulunan nimetlerini bize tekrar hatırlatmak için biz kullarına bir emir daha veriyor. Bize düşen ise zalim ve nankör bir kul olmamak için bu emre icabet ve itaat etmektir. Çünkü bir kulun ramazan ayına ulaşması çok büyük bir nimet.  Nasıl olmasın ki! Kulun geceleri bolca namaz kıldığı, Allah’ın kitabını elinden ve dilinden düşürmediği, bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini eda ettiği başka bir ay var mıdır? Bu sebeple bu mübarek aya erişenlerin biraz daha çok düşünmeleri lazım. Nice insanlar bu aya erişemeden vefat ediyor. Nice insanlar bu aya erişmekle beraber bu ayı tıpkı diğer aylar gibi geçiriyor. İşin sonunda bu mübarek ayın ecrinden mahrum kalarak hayatını sürdürmeye devam ediyor. 

Peki, Müslümanlar bu ayı nasıl değerlendirmeleri gerekir. Taki bu aydan çıktıkları zaman gönülleri hoşnut, kalpleri mutmain ve Allah için bir şey yaptıklarının şuurunda olsunlar.

  1. Daha önce de dediğim gibi eğer bir Müslüman bu aya erişmiş ise bu büyük bir nimet. Bu büyük nimeti daha iyi anlaması için kendi kendine şunu desin: Ey nefsim! Seni yaratan Allah sana bir fırsat daha verdi. İsteseydi bu aydan önce canını alır veya seni kötü bir hastalıkla imtihan edebilir ve seni oruç lezzetinden mahrum edebilirdi. Demek ki Allah seni seviyor. Bu ayda seni Kuran okurken ve geceleri namaz kılarken görmek istiyor. O zaman sende bu nimete karşı nankörlük etme ve hakkı ile şükreden kullardan ol. Kul eğer bu şuur ile ramazan ayını karşılar ise bu ayın hiç bitmesini istemez ve bu ay onun için lezzetli bir şekilde geçer.
  2. Kişinin bu aya özel Kuran’ı Kerim’i okumak ve gece namazı kılmak dışında kendine bir program çizmesi. Örneğin bu ayda ezberlemek istediği sureleri ve okuyup bitirebileceği bir kitap belirlemesi gibi.
  3. Eğer yapabiliyor ise bir arkadaş grubu kurup her akşam güzel ahlak, takva ve buna benzer insanın imanını artıran ve ahlakını güzelleştiren bir kitap belirleyip o kitabı okuyup üzerinde ders yapmaları.
  4. Peygamberimizin (s.a.s) şu hadislerini iyice düşünmesi; 

– Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu: 

“Aziz ve celîl olan Allah “İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim” buyurmuştur. Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin. Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.” [4]

– Sehl İbni Sa’d’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: 

“Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez.”[5]

– Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu: 

“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”[6]

– Son ve en önemli şey ise; kişinin tutacağı orucun ecrinin azalmaması ve Allah katında makbul olması için en önce dilini gıybet ve benzerleri günahlardan uzak tutması, sonrada diğer organlarını Allah’a isyanda kullanmaması. Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu: 

“Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin”[7]  

  Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu:

“Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terketmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.”[8]


[1]İbrahim Suresi, 32,34.

[2]İbrahim Suresi, 31.

[3]Bakara Suresi, 185.

[4]Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163.

[5]Buhârî, Savm, 4; Müslim, Sıyâm, 166.

[6]Buhârî, Îmân, 28, Savm, 6.

[7]Buhârî, Savm, 9.

[8]Buhârî, Savm, 8, Edeb, 51.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir