Yürek Devletinden İslam Devletine…

Ali, derin derin düşünüyordu. Toplumun gidişatı iyi değildi. Haramların ,günahların alenen işlenmesi, devletin Allah’ın emir ve yasaklarına taban tabana zıt kanunları çıkartıp bunları uygulaması ,her gün televizyonlarda ‘Allah’a ve Rasulüne savaş açmak’ diye nitelendirilen faizin reklamının yapılması, aile yapısını zir u zeber eden evlilik programları, aldatma, yalan, iftira ve müstehcen sahnelerle dolu dizi ve filmlerin yayınlanması ve Müslüman ailelerin çoluk çocuğuyla ekran başına geçip bunları izlemesi… En kahredici olanı ise Müslümanların tüm bunlar olup yaşanırken sessiz kalması birkaç alim ve bir avuç Müslüman dışındaki herkesin adeta gaflet belki de ölüm uykusunda olması idi. Ali her gün bunları düşünüyordu. Vicdanı onu rahat bırakmıyor ve bir şeyler yapması gerektiğini sürekli ona telkin ediyordu. Ali bunca düşünmeden sonra kararını vermişti, bir şeyler yapmalıydı ve yapacaktı da. Peki, şimdi ne yapmalıydı ve nerden başlaması gerekiyordu, bunu bulmalıydı.

            Ali, yine bir gün bunları düşüne düşüne eve doğru yürürken gözü, yerdeki bir takvim yaprağına takıldı içinde ayet ve hadislerin olacağını düşünüp hemen onu yerden kaldırdı. Takvimin üzerinde göz gezdirmeye başladı. Takvimin ön yüzünde özlü sözler bölümü vardı, oradaki yazı Ali’nin dikkatini çekmişti, şöyle yazıyordu: “Kendi nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez.” Ali bu yazıyı okuyunca beyninde şimşekler çaktı adeta. “Buldum! Nereden başlayacağımı, ne yapacağımı buldum!” dedi. Önce kendi nefsimden başlayacağım, sonra eşim, ailem sonra da devamı gelir diye düşündü. Eve doğru adımlarını hızlandırdı, bir an önce düşündüklerini uygulamak istiyordu. Bu düşünceler içerisindeyken bir anda kendisini kapının önünde buldu, anahtarla kapıyı açtı ve içeri girdi.

– “Selamun aleyküm hanım.” dedi.

– Hanımı;” Aleyküm selam, nasılsın, pek bir heyecanlı ve telaşlı görünüyorsun önemli bir şey mi oldu yoksa? “dedi. 

– Ali; “Evet Fatımam, çok önemli bir şey oldu, kafamı kurcalayan sorularıma cevap buldum sonunda.” Fatma Hanım bir şey anlamamıştı.

– Neyse, yemek hazır haydi üstünü değiştir gel de soğumadan yiyelim dedi. Yemekte;

– “Ee kocacığım, anlat bakalım nedir kafanı kurcalayan sorular ve cevabını buldum dediğin mesele? Haydi seni dinliyorum öyle telaşlı görünce seni meraklanmadım değil doğrusu” dedi. Ali’nin gözleri parladı bir anda.

– Hanım, dedi. “Ben hep Müslümanların halini görür, kara kara düşünür ve ne yapmam lazım derdim ama doğru dürüst bir şey bulamaz, ne yapmam gerektiğini, nerden başlamam gerektiğine karar veremezdim. İşte bugün bunu buldum.” dedi. Fatıma Hanım;

 – “Nasıl buldun?” dedi.

Ali:

– “Belki şaşıracaksın ama bir takvim yaprağında yazan özlü bir sözle” dedi.

 Fatma Hanım meraklandı. 

– “Neymiş ki o özlü söz?” dedi.

 Ali şöyle cevap verdi:

– Kısa öz ve oldukça manalı bir söz: “Kendi nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez.” 

Fatma Hanım:

– “Gerçekten de çok güzel bir sözmüş.” dedi.

Ali:

–  “İşte ben bu sözü hayatıma geçireceğim.” dedi ve ekledi, “Tabii, ben bu sözü hayatımda yaşamaya çalıştığımda en büyük yardımcım, hayat arkadaşım sen olacaksın Fatımam.” 

Fatma Hanım:

– “İnşallah.” dedi.

Ali salona geçti, eline bir defter kalem alıp çalışma masasına oturdu. Bir Müslüman olarak “Eksiklerim nedir, yapmam gerekenler nelerdir ve yaptıklarım nelerdir?” diye düşünmeye başladı. Ali ilk sayfanın başına ‘yaptıklarım’ diye büyük harflerle bir başlık attı. İkinci sayfanın başına ‘eksiklerim’ diye büyük harflerle bir başlık daha attı ve üçüncü sayfanın başına da ‘yapmam gerekenler’ diye büyük harflerle bir başlık daha attı. İlk sayfaya geçti, maddeler halinde yazmaya başladı. 1- Beş vakit namazımı kılıyorum. 2- İki haftada bir ‘1 hizb’ Kur’an okuyorum. 3- Arada bir sadaka veriyorum. 4- İki üç ayda birkaç kez nafile oruç tutuyorum. Ali düşündü, daha da aklına bir şey gelmedi. Sonra şöyle bir maddelere baktı kendi adına üzülüp hayıflanarak “Meğer ben bir Müslüman olarak ne kadar da az amelde bulunuyormuşum.” dedi. İnsanın arada bir kendisini yazılı olarak değerlendirmesi meğer ne kadar da gerekliymiş, kişinin kendisini daha iyi tanımasına olanak sağlıyor, diye düşündü. İkinci sayfaya geçti, eksiklerim yazısını gördü, “İşte bu sayfada yazmaktan elim yorulacak.” dedi ve hafifçe bir gülümsedi. Bunu da maddeler halinde yazalım dedi. 1- İlmihal bilgim zayıf. 2- İslam akaidi konusunda yeterli değilim. 3- Kur’an ezberim az. 4- Kur’an-i Kerim meali noktasında çok zayıfım. 5- Siyer ve İslam Tarihi bilgim zayıf. 6- Beşeri ideolojiler hakkında bilgim çok az. 7- Eşimle karşılıklı Kur’an okuyup dini ders yapıp dinleme noktasında çok eksiklerim var, dedi. Ali düşününce ilk aklına gelen ve önemli gördüğü eksikleri bunlardı. “Daha çok eksiğim var ama şimdilik bunlar kâfi.” dedi. Şimdi sıra yapmam gerekenlere geldi, dedi ve üçüncü sayfayı açıp ‘yapmam gerekenler’  kısmına geçti. “Yapmam gerekenleri yazmak için çok düşünmeme gerek yok çünkü eksiklerim, yapmam gerekenler bölümünde hedefim olacak, tabii ki bazı başka maddeler de ekleyeceğim.” dedi ve ilk maddeyi yazdı. 1- Sahih bir kaynaktan akaid kitabı okumak ve Ehli Sünnet bir hocaefendiden internetten veya yüz yüze akaid dersi almak. 2- İlmihal kitabında temizlik, namaz, oruç, zekat ve hac bahislerini haftanın bir günü eşimle ders yapmak. Eşimle bitirdikten sonra komşularla da ilmihal dersi yaparız, diye düşündü. 3- Kur’an-i Kerim’in son cüzünden 25 sure ezberlemek. Kur’an ezberleme programları sayesinde çabucak ezberlerim, diye düşündü. “Kulaklık takar; otobüste, işteyken müsait zamanlarda, evde dinleme ve gözle takip yoluyla ezberlerim inşâallah.” dedi. 4- Üç farklı eserden siyer ve  İslam Tarihi okumak. 5- Kur’an-i Kerim mealini üç haftada baştan sona bitirmek. 6- Beşeri ideolojileri anlatan en az 3 farklı eser okumak. 7- Eşimle haftada bir gün Riyazu’s Salihin’den ders yapmak, karşılıklı Kur’an okuyup dini ders yapıp dinlemek. 8- Haftada bir gün teheccüd namazı kılmak ve her ay 3 gün oruç tutmak.

Ali, defteri kapattı, elinde defterle mutfağa geçti. Eşi Fatma Hanım bulaşıkları yıkıyordu. 

– “Hatun işlerin bitti mi?” diye sordu. 

Fatma Hanım:

– “Bitmek üzere.” dedi. 

Ali:

– “Seninle bir şeyler paylaşmak istiyorum.”

Fatma Hanım son bulaşığı da yıkayıp mutfaktaki masaya geçip oturdu.

– “Buyurun Ali Bey, sizi dinliyorum.” dedi, tebessüm ederek. Ali defteri açtı. 

– “Hanım, bir program yaptım, sana da okumak istiyorum.” dedi ve okumaya başladı. Fatma Hanım pür dikkat dinliyordu. Ali hepsini okumuştu.

– “Ne diyorsun hanım?” diye sordu. Fatma Hanım:

– “Çok güzel bir program hazırlamışsın. Eğer programa uyabilirsek bu zamanın bahtiyar Müslümanlarından oluruz dedi.” Ali:

– “Azmin elinden hiçbir şey kaçamaz.” dedi. “O zaman bu akşam başlıyoruz.” diye de ekledi. Akşam bir ilmihal dersi yapıp bir hocaefendinin kısa bir sohbetini dinlediler. İkisi de kendini o gece çok huzurlu hissetti, sanki evlerine ve kalplerine bir nur inmişti, kendilerini çok ferahlamış hissettiler. 

Fatma Hanım:

– “Ali, uzun zamandır hiç bu kadar kendimi huşu ve huzur içinde hissetmemiştim.” dedi.

Ali:

– “Aynı duyguları paylaşıyoruz,  ben de.” dedi. Günler böyle geçip gidiyordu. Ali ağır bir hastanın ilaç saatine dikkat ettiği gibi programa uymaya dikkat ediyordu. Bu şekilde bir yıl geçmişti. Ali okuması gereken kitapların hepsini okumuştu, eşiyle ders yapmaya da devam ediyordu ve oldukça donanımlı bir Müslüman olmuştu. Günlük sünnette geçtiği üzere tesbihat ve vird okumaya da başlamıştı. Bu tesbihatlar onu ciddi anlamda Rabbine yaklaştırmıştı. Ali dışarıdan eve geldiğinde evin manevi atmosferini hissedebiliyordu. Ali son bir senedir yaptıklarını ve yaşadıklarını düşündü. Evet, dedi kendi kendine. “Kendi nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez. Bir söz insanı değiştirebiliyormuş demek ki, yeter ki insan dertli olsun, azimli olsun.” dedi. “Madem kendi nefsimizi ciddi anlamda ıslah etmeye çalıştık, şimdi başka nefislerin ıslahı için de uğraş verebilirim.” dedi. Apartmandaki komşuları ile  apartman yöneticisinin aracılığıyla irtibata geçip evine çay içmeye davet etti. Çoğu komşusu davete icabet etmiş ve güzel bir sohbet olmuştu. Birbirleriyle tanışmışlardı. 

Ali, sohbetten sonra:

– “Ben evimde haftanın iki günü Kur’an-i Kerim ve ilmihal dersi yapmak istiyorum. Kim gelmek ister? dedi. Yedi tane komşusu “Biz geliriz.” dedi, diğerleri ise sessiz kaldılar. Ali haftanın iki günü komşularıyla Kur’an-i Kerim, elifba ve ilmihal dersi vermeye başlamıştı, derse katılanlar çok memnun kalmışlardı. Bir ay geçmeden sayı iki katına çıkmıştı ve dersi artık diğer komşularının isteği üzerine onların evlerinde de yapmaya başlamıştı. Bu şekilde 1 yıl geçmiş, tefsir ve akaid dersleri de yapılmıştı. Eşi Fatma Hanım da boş durmamış, o da bayanlarla bir ders halkası başlatmıştı. Komşu apartmanlardan da ders halkasına katılanlar olmuştu. Ali ders yaptığı komşularından belli bir seviyeye gelenleri komşu apartmanlarda ders yapmaya göndermişti. Bu şekilde yıllar geçmiş, Ali’nin mahallesi ciddi anlamda İslam’ı yaşamaya başlamıştı. Ali kendi evinde Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edip Sünnet-i Seniyye’ye ittiba ederek İslam’ın devletini kurmuştu. Bu küçücük devlet kısa zamanda evleri, apartmanları ve mahalleleri fethetmişti. Ne mutlu evlerinde İslam’ın devletini kuran Müslümanlara…

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir