DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR – 2

Allah’ın adıyla…

            Toplumumuzda yaygın olduğu halde ilmî bir aslı olmayan “doğru bilinen yanlışlar”ı, aslı olmasına rağmen kast edilen manayla alakasız bir şekilde yorumlanan “yanlış bilinen doğrular”ı ve “bize ait olmayıp bize aitmiş gibi aramıza sızdırılan söz ve fikirleri”yazmaya devam ediyoruz. Tevfik Allah’tandır.

1- ÖLÜ ÜZERİNE AĞIT YAKILINCA ÖLÜ AZAP GÖRÜR!

            Bir hadis-i şerif bu sözün tamamı değil de sadece bu kısmı alınınca insanların aklına ister istemez ve haklı olarak şöyle bir şey geliyor: “Dirilerin isyan edip ağıtlar yakmasından dolayı niçin ölüye azap edilsin ki?” Evet, gerçekten de güzel bir soru! Niçin ölü habersiz olduğu bir şeyden dolayı azap görsün! Bu hadis-i şerif ile ilgili ulemamızın birçok görüşü vardır. Bu görüşler içerisinde cumhur ulemanın kabul ettiği görüş şudur:

            “Yakınlarının feryat edip ağıt yakmasıyla ölüye azap olunacağı ile ilgili hadisler ölümünden sonra arkasından kendisi için ağlanmasını vasiyet edenler hakkındadır. Böyle bir vasiyette bulunmamış kimse, arkasından ağlandı diye azap görmez. Çünkü kendisinin herhangi bir suçu veya vasiyet etmek suretiyle suça iştiraki ya da sebebiyet vermesi söz konusu değildir. Nitekim Allah-u Teala da ‘Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez.’ buyurmuştur.”

            Âişe radiyallahuanha annemiz de, “yakınları da olsa birilerinin şöyle veya böyle ağlamasından dolayı ölen kimsenin azap görmesi ile ilgili rivayetleri ‘Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez.[1]‘ ayetini delil getirerek kabul etmemiş, bu hadisleri rivayet eden Hz Ömer ve oğlu Abdullah ibni Ömer’in bu konuda bazı şeyleri unutmuş olduklarını bildirmiştir.”

2- İKİ BAYRAM ARASI DÜĞÜN OLMAZ!

            Bu sözün dini bir kaynağı olmamakla beraber şöyle iki durum zikredilmiştir:

a-Bu söz ile bayramın birinci günü cuma gününe denk gelir de nikah meşgalesinden cuma namazı tehlikeye girer diye cuma günü de haftalık bayramımız sayıldığından “iki bayram arası nikah olmaz.” denilerek bayram namazı ve cuma namazının arasındaki vakit kast edilmiştir.

b-Bu söz İslam öncesi Cahiliye Araplarına ait olup onların uğursuzluk saydığı bâtıl bir durumdur.

            Tüm bunların yanı sıra asıl kaynağımız olan Rasulullah aleyhisselamın, Âişe annemizle Ramazan ayının hemen akabindeki ay olan Şevval ayında evlendiği bize sahih rivayetlerle ulaşmıştır.[2]

3- İLLA KUR’ÂN’DAN BİR İSİM OLSUN!

            “Diğer insanlardan farklı olma hastalığı” diye adlandırdığım ve toplumumuza kibrin bir ürünü olarak sirayet eden bu hastalıklı davranışlardan birisi de çocuklarına farklı isim koyma çabasıdır. Konumuz; bu çabanın İslam’dan bağını koparmamaya çalışan kardeşlerimizin arasında, çocuklara isim verilirken illa Kur’an’dan olması şartmış gibi yanlış algılanması ve bu algının hayret verici bir hızla yayılıyor olmasıdır. Bu konuyla ilgili malumatı maddeler halinde şöyle yazabiliriz:

a-Çocuklara güzel isim vermek gerekir ve bu aynı zamanda çocuğun baba üzerindeki haklarındandır.

“Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın.”[3]

b-Çocuklarımıza vereceğimiz isimlerin Kur’an’da geçmesi şart değildir.

c-Bir kelimenin Kur’an’da geçiyor olması o kelimenin güzel bir anlam taşıdığını göstermez. Nitekim kafirlerle veya cehennemle ilgili de birçok kelime vardır Kur’an’da.

Örneğin; ülkemizde popüler isimlerden birisi olan “Aleyna” ismi. Birçok insan çocuğuna bu ismi Kur’ân’da geçiyor ve kulağa hoş geliyor diye verdi ama hepsi bu kelimeyi Tahiyyat duasından tanıyordu aslında. Ancak Tahiyyat duasının Kur’ân’da geçmiyor olması ve bu kelimenin de Arapça’da “üzerimize” anlamına gelmesidışında pek de bir sorun yok gibi 🙂

d-İsimlerimizin birbirine benzemesi bir eziklik veya kusur değildir. Sahabe-i Kiram’da bunun çok güzel örnekleri vardır. Birçok sahabinin ismi Abdullah’tır.

e-İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah`ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman`dır.”[4]

f-Efendimiz aleyhisselamın[5], Kur2an’da ismi geçen peygamberlerin, Efendimizin güzide ashabının ve pâk zevcelerinin isimlerini[6], ‘abd’ kelimesi ve esmaul hüsna birleşiminden oluşan isimleri[7], tarihteki büyük kahramanların alimlerin isimlerini[8]ve güzel manası olan isimleri tercih etmeye gayret edelim.

g-Asabiyet duygularına kapılıp ırkçılığı çağrıştıran isimlerden uzak duralım. Birçok Müslüman görüyoruz ki, ırkçılık duygularına yenik düşüyor ve Müslüman olmayan şahısların isimlerini çocuklarına veriyor. Bundan teberri etmeliyiz.

h-Yaşadığımız coğrafyaya has isimler varsa ve bu isimler İslam’a muhalif isimler değilse bu isimler de konulabilir. Rasulullah aleyhisselam, iman eden sahabilerinin isminin kötü bir anlamı yoksa isimlerini olduğu hal üzere bırakıyordu ama şirk içeren isimleri değiştirmiştir.[9]

4- ÖNEMLİ OLAN NİYET!

            “Ameller ancak niyetlere göredir.” hadis-i şerif’inden neşet eden bu söz son zamanlarda oldukça istismar edilmeye başlanmıştır. İnsanlar şeriate muhalif söz ve eylemlerde bulunuyor, uyarıldıkları zaman da benim niyetim kötü değil diye savunmaya geçiyorlar. Bir işin makbul, sahih ve salih olması için niyet şarttır lakin salt bir niyetle de işin içinden çıkamayız. Yapılan işin Allah’ın rızasına da uygun düşmesi lazımdır. Allah’ın razı olmadığı ve izin vermediği işleri iyi niyetle yapıyor olmamız bizi haklı çıkarmaz. Zaten kimse ben bu işi kötü niyetle yapıyorum diyecek değildir. Velhasıl kelam; yapacağımız işin fıkhını iyice öğrenmeden niyetimiz temizdir deyip o işe girmemeliyiz.

Bir işin makbuliyeti şu iki şarta bağlıdır: Allah rızası için yapılması ve Allah’ın razı olacağı şekilde yapılması.

5- PAZARLIK SÜNNET DEĞİL Mİ!

            İstismar edilen, yanlış bilinen ve yanlış yorumlanan bir diğer mevzu da alışverişteki pazarlık konusudur. Hepimiz günlük hayatımızda az çok ticarete dahil olduğumuz için öncelikle ticaretle ilgili şu gerçeğin bilinmesi elzemdir:

İslâm’a göre ticaret; değerli olan bir malı, değerli olan bir diğer mal veya para karşılığında değiştirmektir. Dinimizin ticarette gözettiği gaye; her ne pahasına olursa olsun kazanmak değil, insanlara, ihtiyaçları olan faydalı eşyayı temin ederek hizmette bulunmak, bu vesîle ile de normal, meşru bir kazanç sağlamaktır.

Meşru bir ticaret için de şu özellikler bulunmalıdır:

 Alan ve satanın rızası,
– Karşılıklı iyi niyet ve dürüstlük,
– Ticaretin, taraflardan birine veya başkalarına zarar vermemesi.

 Son olarak pazarlıkla ilgili de şunları söyleyebiliriz:

a-Pazarlık yapmak ne emredilmiş ne de nehyedilmiş bir davranıştır.

b-“Pazarlık sünnettir” şeklinde net bir bilgi elimizde olmasa da lakin Rasulullah aleyhisselamın pazarlık yaptığıyla ilgili bilgiler mevcuttur.

c-İki taraftan birini mağdur eden ve memnuniyetsiz bırakan bir pazarlık sünnet değildir!

d-Pazarlık sünnettir diyerek ticaret ahlakının bitirildiği şu zamanlarda daha şuurlu ve dikkatli olmalıyız.

Dinimizi layıkıyla öğrenip yaşamayı Rabbimden niyaz ediyorum.

            Yanlışlar bizden doğrular ise Allah’tandır…

Muhammed Sabri ALTUN

30 Safer 1442-17 Ekim 2020


[1]Enam Suresi 6

[2]Müslim, Nikah, 73.

[3]Ebu Dâvud, Edeb 69.

[4]Müslim, Âdâb, 2

[5]Çocuklarımızı Mehmet ismiyle değil Muhammed ismiyle adlandıralım. Çünkü Rasulullah’ın ismi Muhammed’tir aleyhisselam.

[6]Hadice, Âişe, Hafsa, Sevde, Zeyneb

[7]Örneğin: Abdurrahîm, Abdulkerim, Abdussamed, Abdusselam, Abdulğafûr, Abdurrezzak, Abdulkadir vs. Bu isimleri, başında abd kelimesi olmadan telaffuz etmeyelim. Örn; Samed ve Rezzak gibi bazı isimleri insanlar için kullanmak hoş değildir.

[8]Tarık (bin Ziyad), Selahaddin (Eyyubi), İzzeddin (bin Abdisselam), Nureddin (Zengi), Fatih Muhammed, Mustafa Sabri, Abdulfettah (Ebu Ğudde)

[9]Ebubekir radiyallahuanhın cahiliye dönemindeki ismi Abdu’l-Ka’be idi ancak iman ettikten sonra Rasullulah aleyhisselam onun ismini Abdullah olarak değiştirmiştir.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir