Hidayet Rehberleri ile Dalalet Öncüleri

Her mü’min için şurası aşikârdır ki; bu dünya hayatı bir sınama ve imtihan sahasından ibarettir [Ankebut, 2-3].

Her insan, cüzi iradesiyle özgür bırakıldığı alanda sınanıyor ve bunun sonucunda da bu hayatın devamındaki asıl geleceğini belirlemiş olacaktır. Yine her mü’min için aşikârdır ki; bu gelecek hayat açısından üçüncüsü olmayan iki seçenek bulunuyor. Birincisi nimetler yurdu olan cennet, diğeri ise azap yeri olan cehennemdir [Beled, 6-8]. Bunlardan hangisine müstahak olacağın, bu dünya hayatındaki yaşantın ve tercihlerin sonucu belirleneceği hususunda kuşku yoktur [Araf, 44]. Özetle her şahsa verilmiş cüzi irade, tercihini yapmasını sağlamaktadır.

Ancak insanoğlu ilginç bir yapıya sahiptir. Hem sosyal bir varlık olması ve hem de tek başına komplike hayatın sorunlarıyla baş edememesi, zorunlu olarak onu hemcinsleriyle birlikte hareket etmeye yöneltir. Bu birlikteliğin de düzenli ve istikrarlı olabilmesi için bir sistem ve disiplin içerisinde yürümesi gerekir. Hayatın tabiatı böyle olunca, zorunlu olarak öncüler veya önderler ortaya çıkıyor. Aksi halde düzen ile istikrar sağlanmaz ve neticede de sosyal birliktelik yarardan çok zarar getirmiş olur. Bu öncü ve önderler de farklı alanlarda olabilirler. Örneğin siyasi önderler olabilir, dini önderler olabilir, diğer bilimlerde önderler olabilir. Bunların her birinin toplumsal hayatta etkileri vardır. Zaten insan komplike hayatın her alanında kendine yetemediği için, bu etkilerin olması kaçınılmazdır. İnsanlık familesi genişledikçe, toplumsal oluşumlar da çoğalıp farklılaşıyor [Yunus, 19]. Bu farklılaşmada öncülerin büyük etkisi olduğu malumdur.

İşte bu öncülerin seni nereye sürükledikleri, ebedi geleceğin için hayati olabilir. Çünkü az önce dediğimiz gibi bu komplike hayatta kendi kendine yetemiyorsun ve uzmanı olduğun alan dışındaki bütün alanlarda, o alanların uzmanı olan hemcinslerini takip etmek zorundasın. Onların hayatına olan etkileri, seni doğruya götürebileceği gibi yanlışa da götürebilir. Belki komplike hayatta kendi kendine yetemiyorsun ancak kimi takip edeceğini kendin seçiyorsun. Sana bağışlanmış özgür irade çerçevesinde, şu hayatta sadece takip edeceklerini değil, nasıl davranacağını hatta neye inanıp neye tapacağını da kendin seçme özgürlüğüne sahipsin [Zümer, 15 / Fussilet, 40].

Ne var ki hayatın kendisi komplike ve karmaşık olduğu kadar, doğru ve yanlışın, hak ve batılın belirlenmesi de aynı ölçüde komplike ve karmaşıktır. Bu sebeple Allah Teâlâ her zaman insanlığa yol gösterici olarak elçiler ve onlarla birlikte vahiy rehberini göndermiştir [Bakara, 213 / Hadid, 25]. Bu da genel olarak insanlık ve özel olarak mü’minler için, tercih yaparken ölçüt ve kıstasın var olduğu anlamına gelir. Yani sosyal hayatta izlemek veya dinlemek zorunda olduğun öncülerin seni nereye çektikleri hususunda kıstasın vardır. Kimi mistik eğilimlerin iddia ettiği gibi yıkayıcının elindeki ölü değilsin. Zira öncüler de seni, üçüncüsü olmayan iki yoldan birisine götürür. Birincisi hak, diğer ise batıldır [Bakara, 257]. Hak, ilahi vahyin belirlediği yoldur [Maide, 48].  Aşikârdır ki batıl da, türü ne olursa olsun, ilahi vahiyden sapmış olan yollar oluyor. Bu da sonuç olarak ebedi geleceğinde seni ya nimet yurduna ya da azap yerine götürecektir [Bakara, 24-25].

İnsanlığa rehber olarak indirilen Kur’an [Bakara, 185] defaatle bu iki öncü taifeye dikkat çeker ve vahyin kriterleri çerçevesinde dikkatli olmayı önerir. Allah Teâlâ Beled Suresi’nin 8-10. ayetlerinde tercihin önemine dikkat çekerek; «Biz onun (insan) için iki göz, bir dil ve iki dudak var etmedik mi? Biz ona eğri ve doğru iki yolu göstermedik mi?» buyurur. Bu ayette göz ile basirete, dil ve dudaklar ile beyan ve açıklamaya dikkat çekilerek insanın, vahyin prensipleri çerçevesinde gösterilen eğri ile doğruyu, hak ile batılı birbirinden ayırabileceği belirtilmiştir. Demek ki, insanın yapısı gereği hayatında bir takım zorunluluklar varsa, hayır ile şerri birbirinden ayırıp hayrı seçmenin ölçütleri de vardır. Özetle Allah Teâlâ bu karmaşık hayat içerisinde insanı başıboş bırakmamıştır [Kıyamet, 36]. Kuşkusuz bu da Allah’ın kullarına bir rahmetidir [Enbiya, 107].

Buradan hareketle bu dünya hayatındaki en öncelikli rehberler, kuşku yok ki peygamberlerdir. Peygamberler, insanlığa Allah’ın belirlediği doğru yolda yürümeyi gösteren kendi türümüzden olan elçilerdir [Araf, 35]. Onlar sadece kendilerine hidayet ve rehber olarak inen vahye tabi olurlar [Araf, 203]. Vahiy mutlak hak olduğuna göre [Nisa, 170], peygamberlerin gösterdiği yol da mutlak doğrudur. Ancak bunun karşısında her zaman engeller olmuştur. Bu engellerin başında da şeytan gelir [Araf, 17]. Şeytandan daha tehlikelisi, insanların kendisidir. İşte bir kısım insanlar vardır ki; Allah’ın yolundan alıkoymak için yapmayacakları yoktur [Enfal, 36]. Allah Teâlâ Furkan Suresi’nin 27-30. ayetlerinde Peygamber r’in gösterdiği yoldan saptıranların peşine takılarak gidenlerin kıyametteki hallerini bildirerek çok dikkatli olmamızı ister.

Ayrıca Bakara Suresi’nin 167. ayetinde açıklandığı üzere, saptıranlar kıyamette saptırdıklarına sırt döneceklerdir. Birbirilerini suçlayarak özellikle takipçilerin içini bir hasret kaplayacaktır. İnsanların başta anne, baba, eş ve evlatları olmak üzere en yakın akrabalarından bile kaçtıkları günde [Abese, 34-37], bu hayatta saptıranların bir yarar sağlamaları mümkün olmaz elbette. Dahası hepsi cehenneme yığdırıldığında, birbirilerine lanet okuyacaklardır [Araf, 38]. Şu halde peygamberlerin yolundan sapmamak, bizzat senin hayrına olacaktır. Seni peygamberlerin yolundan saptırmak isteyenler kim olursa olsun, ebeveynin dahi olsa dinlememelisin [Ankebut, 8]. Zira kıyamette sana hiçbir faydaları olmayacaktır [Lokman, 33]. Aksine kendilerini kurtarmak için en başta seni feda etmek isteyeceklerdir [Mearic, 11-14]. Şu halde hiç kimse hiçbir koşulda seni, peygamberlerin gösterdiği Allah’ın yolundan şaşırtmamalı ve alıkoymamalıdır. Aksi halde ebedi gelecekte kendin ziyanda olursun. Dolayısıyla bu dünyadaki hiçbir şey buna değmez.       

Şu halde Allah’ın koyduğu hayat sisteminden başka bir yaşam biçimine davet eden, öneren veya dayatmak isteyen herkese karşı uyanık olmalı ve asla peşinden gitmemeli. Zira Allah Teâlâ cennete davet ederken, onlar ateşe çağırır [Bakara, 221]. Ne adına olursa olsun, neyin uğruna olursa olsun ve hangi alanda olursa olsun, Allah’ın yolundan şaşırtıp ateşe çağıran öncülerin peşine takılanlar, sadece kendilerine zulmetmiş olurlar [Yunus, 44]. Allah Teâlâ bize geçmiş kavimlerden örnekler vererek kendi kendimize zulmetmememizi istiyor [Tevbe, 70]. Onların da kendilerini saptıran öncülerin peşinden sürüklendiğini belirtiyor [Hud, 59-97]. Bunlar Allah’a karşı güvenceler de vermeye kalkışabilirler, ancak bilinmelidir ki; hiç kimsenin öyle bir salahiyeti yoktur ve sadece yalan söyler [Ankebut, 12]. Sakın Allah’ı bırakıp başka dost, veli ve öncülerin peşine düşmeyin [Araf, 3]. Allah insanları küfür, şirk ve isyan karanlığından iman ve takva aydınlığına çıkarırken, Allah yolundan saptıranlar ise tam tersini yapar [Bakara, 257]. Özetle kimin yolunda mücadele edeceğin hususunda dikkatli olmalısın [Nisa, 76].                        

Bu saptıranların içerisinde dünyayı tercih eden bir takım din adamları da olabilir [Tevbe, 34]. Diğer bir ifadeyle din adına saptırmalar da olmuştur ve oluyor [Fatır, 5]. Esasen bunlar saptıranların en tehlikelileridir. Zira inanç adına inançtan saptırırlar. Çağdaş ifadeyle din adamı olarak tabir edilen kimileri vardır ki; başta dünya malı olmak üzere birçok amaç için insanları Allah’ın yolundan şaşırtabiliyorlar [Bakara, 174 / Al-i İmran, 77]. İşte burada Peygamber r’in gösterdiği yolu doğru takip edebilmek için de ilk nesillerin yaşantısını bilmek, hayati öneme sahiptir [Tevbe, 100]. Aksi halde Peygamberi r doğru takip etme şansımız olmaz. Yani bu husustaki öncüler de en başta Peygamber r’in eğitiminden geçmiş ilk nesiller olmalıdır. Yoksa Allah adına kandırıp batıla sürükleyecek öncüler çok olur [Hadid, 14].

Ne var ki ilk nesilleri görmemiş sonraki nesiller olarak bizler ilim ehli kişilere bakmak zorunda kalabiliriz. Bu gayet olağan bir şeydir, çünkü herkes kendi kendine yetecek kadar ilim sahibi olamaz. İşte bu hususta ilim ehli kabul edilen ve din adına konuşan kişilere karşı da çok dikkatli olmak gerekebilir. Bunun için de birçok kriter göz önünde bulundurulabilir. Bunların başında Allah’ın kitabı ve Resûlü r’nün sünneti gelir [Müsnedü’l Bezar, 8993]. Kim bu iki temel esasın kriterleri içerisinde kalırsa, hidayet rehberi olur. Bu temel kaynaklardan sapan, saptırıcıdır. Hiç kimse bunların üzerinde değildir. Kim olursa olsun, herkesin ölçüleceği kıstas ve ölçüt bu iki temel kaynaktır. Bunların doğru anlaşılması için de, sahabilerden başlayarak ümmetin ilmine ve takvasına güvendiği başta müçtehid imamlarımız olmak üzere, ümmetin Kur’an ve sünnetten müstenbet genel kabulleri içerisinde kalan ilim ehlinin aydınlatıcı açıklamaları önemlidir [Nahl, 43 – Enbiya, 7]. Dolayısıyla ümmetin ilmi mirası hayati öneme sahip oluyor [Zümer, 9].  

Fakat en azından avam için bu kriterler zor kalabilir. Dolayısıyla daha sade ve pratik hayatta gözlemlenebilir ölçütler istenebilir ki kesinlikle yanlış bir istek olmaz. Bu hususta da birkaç temel prensip göz önünde bulundurulabilir. Öncelikle ümmetin geçmişine karşı kin ve nefret besleyen veya saldırgan olanlara karşı dikkatli olunmalıdır, aşikârdır ki bunlar doğru bir yola götürmezler[Hicr, 10]. Bu doğrultuda ümmetin ilmi mirasına karşı olumsuz tavırlar içerisinde olanlar da saptıran öncüler olurlar. Zira iyilikle tabi olmuş kişilerden değillerdir [Tevbe, 100]. Söylediğini kendi yaşamayanlar, insanlara iyiliği emredip kendisi yapmayanlar da doğru örnek olmazlar [Saf, 2-3]. Başkasına yol gösterip kendisini unutandan hayır gelmez [Bakara, 44]. Din ve daveti kendisine maişet yapan, geçim kaynağı olarak kullanan veya şahsi, ırkî, mezhepsel, örgütsel, beşeri düzen vs. manada çıkar sağlayan kişilerden de uzak durmak gerekir [Furkan, 57 / Şuara, 109-127-145-164-180 / Sad, 86]. Bunlar doğruyu değil, çıkarın gerektirdiğini anlatırlar.

Sebep ne olursa olsun, Allah’ın ayetlerini gizleyen, ketmeden, açıklamaktan kaçınan veya konjonktüre uydurabilmek için dolambaçlı yorumlara tabi tutanlar da size doğruyu anlatmazlar [Bakara, 159-174 / Al-i İmran, 167 / Maide, 61]. Allah’ın açık ayetlerini olmadık yorumlara tabi tutup kelimeleri yerinden oynatanlar, açıktır ki saptırmak peşinde olurlar [Bakara, 75 / Maide, 13-41]. Dobra ve doğru olanları gözetmek gerekir, zira bunlar değer insanlardır [Tevbe, 119]. Belki bu anlamdaki kriterler daha da çoğaltılabilir ancak ben daha fazla uzatmayayım. Zaten Kur’an’ın belirlediği bu kriterleri gözettiğimizde, hidayete götüren rehberler ile hangi yönden olursa olsun, saptıran öncüleri birbirinden ayırmak çok zor olmaz.

Rabbim her mü’mini kör taklitçilikten koruyup sözü dinleyen ve en güzel olana tabi olma feraseti versin [Zümer, 18] inşallah.

Burhanüddin Aldiyaî

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir