Resûlullah ﷺ’ın Hakkımızdaki 6 Endişesi
Resûlullah ﷺ bir hadisinde, kıyamet alameti olarak bizim için altı husustan endişe duyduğunu söylüyor ve biz hepsini de fiilen biliyor ve içinde yaşıyoruz. Söz konusu hadiste der ki: «Hakkınızda altı [husustan] korkuyorum, endişe ediyorum, bunlar; sefihlerin imareti (idaresi), [çok] kan dökülmesi [hafife alınması], hükmün (idari mevkiler) satılması, akraba ilişkilerinin koparılması, yeni yetmelerin Kur’an’ı mizmar (şarkı tarzında okuma) edinmesi ve polislerin çok olmasıdır.»[1]
Hadisin bazı rivayetlerinin başında; «Altı şeyden önce salih amellerde acele dedin.» tavsiyesi bulunur. Resûlullah ﷺ bu tavsiye ile, kıyamet alametlerinden olan bu altı husus vuku bulmadan önce salih amellerle hazırlıklı olmamızı, vuku bulduktan sonra da yine salih amellerle sebat göstermemizi nasihat etmektedir. Eğer ihlas ve samimiyetle salih amellere sarılmazsak ve ayrıca salih amellere sarılmış mü’minlerle birlikte olmazsak, akıbet Resûlullah ﷺ’ın korktuğu ve sakındırdığı gibi olur maazallah. Söz konusu tavsiye ile ilgili bu kısa açıklamadan sonra hadiste geçen altı hususu biraz detaylandıralım inşallah.
1- Sefihlerin İmareti
Resûlullah ﷺ’ın bizim için endişe ettiği hususların başında sefihlerin imareti gelmektedir. Öncelikle “sefih” kelimesi birçok anlamda kullanılıyor. Bunların başında cahil, ahmak, beyinsiz, hovarda, düşük ahlaklı gibi mefhumlar gelir. Bu kavram Kur’an’da da birkaç defa kullanılmıştır. Örneğin Bakara Suresi’nin 13. ayetinde “akılsızlar” anlamında kullanılmıştır. Aynı surenin 142. ayetinde yine “akılsızlar, beyinsizler” manasında geçmektedir. Nisa Suresi’nin 5. ayetinde de “akli olgunluğu olmayan, reşit olamamış” kişiler için kullanılmıştır. Araf Suresi’nin 155. ayetinde ise, “akletmeyen, aptal, beyinsiz” manasında kullanılmıştır.
Kur’an’ın kullanımlarına dikkat edilirse, genellikle akli olgunluğa, akıl ile hareket etmeye işaret ettiği görülür. Tabi Kur’an’ın kastettiği akıl, genel olarak bilinen akıl kavramından farklıdır. İnsanların zihninde akıl kelimesi çoğunlukla zekâ ile eş anlamlı olarak mana bulur. Ancak Kur’an akla başka bir anlam yükler. Kur’an’a veya İslam’a göre akıl, her şeye ilahi vahiy perspektifinden bakabilme, her şeyi ilahi vahiy çerçevesinde değerlendirebilme ve ona göre anlayıp kavrayabilme yetisidir. Zekâ ise, öğrenme, öğrendiklerini tahlil edip ondan istifade etme, soyut olguları kavrama, çözümleme yapma, tecrübe etme ve insan olarak kendini sevk ve idare etme gibi işlevler gören yetidir diyebiliriz. Akıl ile işlevleri birbirine yakın olsa, İslam’ın bakış açısına göre aralarında fark vardır.
Özetle zekânın akıldan daha genel olduğunu söyleyebiliriz. Zira zekâ mü’min, gayri mü’min farkı olmaksızın herkeste bulunur. Ancak akıl ise, daha çok ilahi vahiyle hareket eden mü’minler için kullanılır.
Hadiste geçen sefih kavramından sözlük olarak bilinen bütün anlamları kastedilebilir belki ancak Kur’an’ın yüklediği anlam önceliklidir. Yönetim sefihlerin eline geçtiği zaman, zulüm, şiddet, adaletsizlik, ahlaksızlık, bozgunculuk, fesat kısacası her nevinden kötülükler yaygınlaşır. Sefihlerin idaresiyle ilgili başka hadisler de mevcuttur ve bize Peygamber ﷺ’in kastını daha iyi açıklamaktadır.
Örneğin Resûlullah ﷺ bir hadiste Kaab b. Ucra’ya diyor ki: «Allah seni sefihlerin imaretinden korusun. O da; sefihlerin imareti nedir diye sorunca, benden sonra gelecek bazı idarecilerdir. Benim getirdiğim hidayet yoluna tabi olmazlar, benim sünnetimi örnek almazlar. Her kim onları yalanlarında doğrular ve zulümlerine yardım ederse, onlar benden, ben de onlardan değilim. Havuz başında yanıma da gelmeyeceklerdir. Her kim de onları yalanlarında doğrulamaz ve zulümlerine yardım etmezse, onlar benden ben de onlardanım ve havuz başında bana geleceklerdir der.» [2]
Bu hadisten açıkça anlaşıldığı gibi Resûlullah ﷺ gelecekte gayri İslami yönetim ve idarecilerin olacağını haber vermiştir ve Kaab b. Ucra değil ama biz o zamana ulaştık maalesef. Resûlullah ﷺ’ın soruya verdiği cevap da, haber verdiği bu vakıaya karşı dikkatli olmamızı, yalanlarına ve zulümlerine ortak olmaktan şiddetle sakınmamızı öngören temel bir prensiptir. Aksi halde Resûlullah ﷺ ile bir bağın kalmayabilir maazallah.
Bu hadisi anlamca tamamlayan ve toplum yapısını açıklayan başka bir hadiste de şöyle deniliyor: «İnsanlar için, yalancının doğrulandığı ve doğru olanın yalanlandığı, hainin emin, eminin de hain kabul edildiği aldatıcı yıllar gelecektir. Bu zamanda ruveybida konuşacaktır. Denildi ki: Ruveybida nedir? Dedi ki: Toplumsal işlerle ilgili konuşan basit kişidir.» [3]
Gerçekten de günümüzde bunları aynen yaşıyoruz. Bugün yalancı, dolandırıcı, paraya her şeyini satabilen hainlerin idarelerde olduğu ve onları doğru, emin, güvenilir; gerçekte doğru ve güvenilir olan insanları da tersi olarak lanse eden medyanın zamanıdır. Bugün aydın, entelektüel, düşünür vs. isimler altında ruveybidalar topluma akıl, fikir veriyor. Onlar toplumları idare ediyor, yönlendiriyor. Onlar toplumun nasıl olması gerektiğini söylüyor. Onlar doğru yaşamın nasıl olacağını gösteriyor. Onların söyledikleri ve yaptıkları referans alınır ve kamusal vicdanın sesi olarak kabul edilirler. Tabi bunlar sadece laik, dinsiz vs. tipte kişiler değildir. Aksine içlerinde ilahiyatçı, şeyh, molla, hoca vs. dini lakaplı kişiler de vardır.
Buna karşın ilahi vahiy doğrultusunda konuşan doğru insanlar gericidir, yobazdır, çöl gemisi develerin zamanında kalmış çağ dışı tiplerdir. Onlar insanları bozmak istiyorlar, çağdaş hayattan alıkoymaya, koparmaya çalışıyorlar. Onlar bilimi sevmeyen, bilime karşı, bilim düşmanı insanlardır. Onlar insanlığı ortaçağ karanlığına geri döndürmek istiyorlar. Onlar dış güçlerin kullandığı toplumun ilerlemesine engel hain kuklalardır. Kısacası onlar yalancı, güvenilmez ve değersiz kişilerdir. Dolayısıyla her türlü zulmü fazlasıyla hak ediyorlar. Gerekirse onları içeri tıkıp hiç çıkaramayacaksın!…
Aslında bizler sefihlerin imaretini bizzat yaşayanlardan olduğumuz için hakikatini de iyi biliyoruz. Neticede ne kadar adil ve faydalı olursa olsun, şeriatın hükümleri orman kanunlarıdır. Buna karşın her türlü ahlaksızlık çağdaşlıktır ve dolayısıyla serbesttir. Mesela gayrimeşru ilişkilerin her türlüsü yasal teminat altında serbesttir. Bunun sonucunda da her türlü taciz, tecavüz vs. olayları rahatlıkla gerçekleşebiliyor. Gayrimeşru ilişkilerin serbest olmasını isteyenler, taciz, tecavüz vs. olayları yapan emsallerinin de en ağır şekilde cezalandırılmasını isterler. Bu tür ilişkilerin yasaklanması ve sonuç verdiği ahlaksızlıkları yapanların da İslam’ın öngördüğü şekilde cezalandırılması istenirse, biz laikiz laik kalacağız diyerek kıyameti koparırlar.
Yine mesela her yaşta her türlü gayrimeşru ilişki serbest iken, onuruyla aile kurmuş belli bir yaşın altındaki insanlar hapsedilir. Kanun ile hırsızlar, arsızlar, mafyalar vs.’lerin suçları rafa kaldırılarak salınırken, onuruyla aile kurmuş bu insanlar bunun kapsamına bile alınmazlar. Aklınıza gelebilecek her türlü kötülük yapılabilir, dahası bunlar yasal teminat altındadır. Bunun belki de temel sınırlayıcı şartı, başkasına zarar vermemesi veya rızayla olmasıdır. Sözgelimi aynı anda sevgili olarak isimlendirilen onlarca gayrimeşru kontağın olabilir, çağdaş yaşamın gereği olarak bu durum olağandır. En fazla aldatılan kişi ilişkiye son verir. Bunlar suç olmadığı için bir yaptırımı da yoktur. Ancak onurlu bir evlilik yaparak ikinci bir eş alamazsın. Özetle sefihlerin imaretinde hayatın her alanına envai çeşit kötülük hakimdir!…
Neticede sefihler hükümranlığında kötülük, şer, fitne, ahlak aşındırıcı hayat, nesli ve ekini ifsat eden düzenler hakim olur!…
2- Çok Kan Dökülmesi
Resûlullah ﷺ’ın endişe duyduğu ikinci husus, kanın dökülmesidir. Bazı rivayetlerde de “kan dökülmesinin hafife alınması” şeklinde ifade edilmiştir. Bugün gerçekten insan kanının dökülmesi, bir tavuğun kanından farklı değildir. Ölümler öyle bireysel de değildir; bir bomba ile onlarca hatta yüzlerce belki bazen binlerce insan aynı anda öldürülüyor. Dahası bu katliamlar çoğu insanın umurunda bile değildir. Gözünü kırpmadan insan öldüren katil birey veya rejimlerin ötesinde, diğer insanlar için de bunlar pek önem arzetmiyor artık. Bir kedi veya köpek için dünyayı ayağa kaldıranlar, öldürülen binlerce insanı görmezler bile. Örneğin Suriye gibi bir yerde milyonlarca insan ülkedeki hâkim güç tarafından öldürülürken umursamayan nice kişi, ölümden kaçıp buraya sığınmış kişileri de horlarlar.
Bu hususa dair de birçok hadis vardır. Mesela Resûlullah ﷺ bir hadiste der ki: «Zaman yakınlaşacak, ilim azalacak, cimrilik ortaya çıkacak, fitneler görülecek ve herc çoğalacaktır. Dediler ki o nedir ya Resûlellah? Dedi ki: Ölümdür ölüm.»[4]
Asıl dehşet ise, Müslümanların da birbirilerinin kanını hafife almasıdır. Örnek olarak İslam adına eline silah alan örgütsel yapılanmaların tekbir getirerek birbirilerini öldürdüğünü maalesef ki çok gördük. Kan dökülmesinin bu kadar hafife alınıp yaygınlaşmasıyla bazen kimin kimi niye öldürdüğü meçhul bir hal alıyor. Nitekim Resûlullah ﷺ diğer bir hadiste buna işaret ederek der ki: «Nefsimin elinde olana yemin ederim ki insanlar için öyle bir zaman gelecek ki; katil ne uğruna öldürdüğünü, maktul de ne için öldürüldüğünü anlamayacaktır.» [5]
Oysa Allah Teâlâ bir mü’mini katletmenin dehşetini şu sıralı tehditlerle bildirmişti: «Kim bir mü’mini kasten öldürürse; onun cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazabetmiş, lanetlemiş ve büyük azab hazırlamıştır.» [6]
3- Hükmün Satılması
Resûlullah ﷺ’ın endişelendiği üçüncü husus, hükmün satılmasıdır yani daha çağdaş bir ifadeyle idari mevkilerin rüşvet vs. yollarla elde edilmesidir. Nitekim bu vakıa günümüzün en bilinen olgusudur. Bir mevki elde etmek, çoğu zaman rüşvet veya daha üst mevkilerde dayının olmasını gerektirir ya da iktidar partisinin adamı olmalısın. Yoksa ehil olduğun veya hakkını verebileceğin bilindiği için bir mevkiye zor gelirsin.
Bununla ilgili bir hadiste Resûlullah ﷺ der ki: «Emanetler zayi edildiğinde kıyameti bekleyin. Nasıl zayi olacak ya Resûlellah denilince; ehli olmayanlara verildiği zaman kıyameti bekleyin dedi.»[7] Kuşku yok ki bu emanetlerin başında da idari işler gelir.
4- Akraba Bağlarının Koparılası
Resûlullah ﷺ’ın endişe kaynağı olarak işaret ettiği dördüncü husus, akraba bağlarının koparılmasıdır. İslami ıstılahta sıla-i rahim dediğimiz akrabalık bağları, belki insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar zayıflamış durumdadır. Öyle ki, insanlar artık anne babasına dahi bakmıyor. Özellikle büyük şehirlere taşınan insanlar, ikinci ve üçüncü derecedeki akrabalarını tanımıyor bile. Mesela çoğu kişi amca-hala, dayı-teyze çocuklarını unutmuştur artık. Unutmamışsa bile umurunda değildir, onlar da diğer herhangi birileridir.
Resûlullah ﷺ başka bir hadiste buna yine işaret ederek der ki: «Fuhuş ve tefahüş (kötü söz ve eylem), sıla-i rahimin kesilmesi ile kötü komşuluk zuhur etmeden ve emin hain, hain de emin kabul edilmeden kıyamet kopmaz.» [8] Tabi sıla-i rahim ile ilgili naslar (ayet-hadis) çoktur.
5- Kur’an’ı Mizmar Edinmesi
Resûlullah ﷺ’ın beşinci endişesi ise, yeni yetmelerin Kur’an’ı mizmar edinmeleri yani şarkı misali okumalardır. Hadisin diğer bazı rivayetlerinde; «En bilginleri ve en faziletlileri olmadığı halde, kendilerine şarkı gibi Kur’an okuması için birilerini öne çıkarırlar.» deniliyor. Üzücüdür ki bugün buna da çokça şahit oluyoruz. Güzel sesiyle Kur’an’ı şarkılaştıran çok kişi var piyasada hafız adıyla. Hatta kadınlı erkekli düet bile yapılıyor maalesef.
Bunlar genel itibariyle Kur’an’ı anlamazlar, daha doğrusu özellikle Arap olmayanlar ne dediğini bilmiyor bile. Anlamak gibi bir dertleri yok aslında, sadece güzel sesiyle istendiği gibi okuyup parasının derdindedirler. Oysa Kur’an kendi kendini; «Bu, ayetlerini düşünüp anlasınlar ve aklı olanlar da öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.» [9] şeklinde tanımlar.
Resûlullah ﷺ’ın endişeyle haber verdiği bu gerçek günümüzde öyle bir hal aldı ki; laik düzenler dahi yerli, milli makamlarla Kur’an bülbülü yarışmalarını düzenler oldu. Tabi Resûlullah ﷺ’ın buna dair daha başka hadisleri de vardır. Örneğin diğer bir hadiste der ki: «Kur’an’ı öğrenip onunla dünyalık isteyen bir topluluk gelmeden önce siz öğrenin ve onunla Allah’tan dileyin. Kur’an’ı üç nefer öğrenir; onunla övünen kişi, onunla ekmek kazanan kişi ve onu Allah için okuyan kişi.» [10]
6- Polislerin Çokluğu
Son olarak Resûlullah ﷺ polislerin çokluğunu da bir endişe olarak haber vermiştir. Öncelikle Resûlullah ﷺ zamanında polis var mıydı şeklinde bir soru akla gelebilir. Hadiste geçen ifade “şüret” şeklindedir ki bu kelime ‘şürti’ kelimesinin çoğuludur. İki üç asır öncesine kadar polis bilinmiyordu. Dolayısıyla bu kelime de daha çok sistemin veya idarecilerin kolluk kuvvetleri anlamında kullanırdı. Günümüzde polis olarak bilinen kuvvet de aynı görevi görüyor. Bu sebeple Araplar polise “şürti” [شرطي] diyor. Onun için biz de hadisteki ifadeyi güncel anlamda tercüme ettik.
Polisin yani kolluk kuvvetlerinin çok olması, zulmün çokluğu ve istibdadın şiddetine alamettir. Hadisin dikkat çektiği husus da bu olsa gerek. Zaten günümüzde bu vakıayı fazlasıyla tecrübe ettiğimiz için, aslında çok fazla şerhe ve açıklamaya hacet kalmıyor. Sistemler insanlara istediğini dayatabiliyor ve karşı çıkanların kafasını da bu kolluk kuvvetleriyle ezebiliyorlar. Kolluk kuvvetleri sadece sayı olarak fazla değillerdir, insanları kırma imkânları açısından da çokturlar. Dolayısıyla zulüm ve istibdadın dayatılması hususunda son derece mahir ve kudretli sayılırlar.
Günümüzde zulüm ve istibdadın örtüsü haline getirilen demokrasi ve insan hakları gibi olguların beşiği sayılan ülkelerde bile polis tavuk gibi adam öldürebiliyor veya haksızlığa karşı bir talebi olan insanları kırıp geçebiliyor. Sistemin istediği dışında kimsenin bir hak talep etme şansı yoktur. Yoksa polisten gereken dersi alır. İlginçtir polis müessesi de öyle bir yapıdır ki, iktidardaki zihniyet ne olursa olsun, emrine amadedir. Sözgelimi bugün sağcı bir zihniyetin emrinde solcuları ezebiliyorken, yarın solcu bir zihniyetin emrinde sağcıları ezebilir. Ezdiği bu insanların kendi halkı olması da bir anlam ifade etmiyor onlar için. Hatta an gelir dün birlikte görev yaptığı arkadaşını da ezebilir. Hadisin özellikle bu kolluk türüne işaret etmiş olmasının diğer bir hikmeti de sözünü ettiğimiz bu özelliği olabilir.
Tabi bir kıyamet alameti olarak polis hakkında başka hadisler de mevcuttur. Mesela Resûlullah ﷺ bir hadiste der ki: «Ateş ehlinden benim göremeyeceğim iki sınıf vardır. Bunlar; yanlarında sığırkuyruğu gibi kamçılar taşıyıp onunla insanları döven kişiler ile giyinmiş çıplak kadınlar. Bu kadınlar Allah’a itaatten çıkmış ve başkalarını da baştan çıkarırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bunlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dahi almazlar. Hâlbuki onun kokusu şu şu kadar mesafeden duyulur.» [11]
Diğer bir hadiste de Resûlullah ﷺ Ebu Hüreyre (ra)’ye hitaben der ki: «Eğer ömrün uzun olursa, Allah’ın gazabında sabahlayıp lanetinde akşamlayan bir topluluk görebilirsin. Onların ellerinde sığırkuyruğu gibi kaçılar olacaktır.»[12]
Rabbim! Yarattığın şerlerden Sana sığınırız…
————-
[1] Taberani, el-Mucemu’l Kebir (14550) – [105], Elbani de Sahihu’l Cami’de sahih olduğunu söyler.
[2] Ahmed Müsnedi (14481), İbni Hibban Sahihi (4514)
[3] İbn Mace (4036), Ahmed Müsnedi (7912)
[4] Buhari (7601)
[5] Müslim (2908)
[6] Nisa (4/93)
[7] Buhari (59)
[8] Ahmed Müsnedi (6514), Hakim Müstedreki (253)
[9] Sad (38/29)
[10] Fedailu’l Kur’an, Kasım b. Selam (289)- [348]
[11] Müslim (2128)
[12] Müslim (2857)
Burhanüddin Aldiyaî
Hocam agziniza yureginize saglik allah ecrinizi versin inşallah
Eyvallah müslüman, Rabbim hepimizi rızasına layık eylesin inşallah…